kara delik

Geleceğin Kara Delik Uygarlıkları

Evrenin büyük patlama sonucu oluştuğu düşüncesinden neredeyse herkes haberdardır. Eğer bu düşünceyi doğru kabul ediyorsak, evrendeki her şeyin kökeni bir patlamaya dayanıyor diyebiliriz. Patlamanın izleri televizyonlarda bile görülür durumda. Evren de bu patlamayı sürekli olarak taklit etme eğiliminde gibi; bütün gezegenler akıl almaz bir kaos bulutunun giderek kendi içine göçüp bir küreye dönüşmesi ile oluşuyor, gezegenlerin ilkel hâlleri paramparça olmuş ama kendini sürekli tamir eden bir fetüs gibi. Bildiğimiz her şeyin kökeninde kaos ve patlama var. Ortaya çıkan varlıklar kanlı bir cehennemin giderek soğuması, kendi kendini kabullenmesi ve yatışması ile kararlı ve varlığını sürdürecek duruma geliyor gibi. Fakat varlıkların kararlı durumu asla kalıcı değil. Var olan her şey bozulmakta. Mesela insan aklındaki herhangi bir düşünce, ortaya çıktığı andan itibaren çok kısa bir süre içinde, o ilk hâlinin bozuk bir kopyasına dönüşüyor ve bu kopya yine kendisinin bozuk kopyasını yaratıyor. O düşünce dile gelinceye kadar, artık ilk hâli ile pek de alakası olmayan bir şeye dönüşüyor.

Bu bozulma hâli evrenin en temel gerçekliğidir. İnsan hayatındaki en değişmez gerçek ölüm olduğu gibi, evren için de bozulmak aynı şeydir. Lakin bu devasa bozulmaya rağmen, hemen hemen her şey bir yörüngeyi takip etmekte ısrarcı. O yörünge de nihayetinde bozulup bambaşka bir şeye dönüşeceği hâlde, varlıklar yörünge kavramına sımsıkı tutunmuş gibi. Her şey bozuluma uğruyor olmasına rağmen, entropi bozulmayan bir gerçeklik hâlinde kalıyor. Varlığı bir arada tutan şey, yıkımın bu kararlı durumu olabilir mi? Sanki kainattaki tüm varlıklar dairevi olarak tanımlayabileceğimiz bir yörüngenin etrafında dönüyor. Zaman bile belki de zamana (ve evrene) sığmayacak türden dev bir çemberin etrafında dönüyordur. Varlıkların takip etmekte kararlı olduğu (yine de sürekli bozulan) bu yörünge kavramı sayesinde, belki de insanlar bulundukları anın ötesini hayal edebiliyorlar. Bu hayaller bilimle de sınanabilecek durumda ve evrenin uzak geleceği gibi dehşet verici konular hakkında bile fikir sahibi olabiliyoruz. Elbette ki bu fikir, hayalin kendisi kadar çılgınca ve gerçeğin yörüngesine inanılmaz ölçüde uzak olabilir. Fakat varlıkların, bozulacağı aşikâr olan yörüngeleri takip etmekteki o manyetik ısrarı gibi, insanlar da belirsizliği kendi tayin ettikleri bir biçim ile tanımlayıp o şekilde düşünmeye eğilimlidir. Bizim bu senaryodaki belirsizliğimiz, artık yalnızca kara deliklerin ve bir zamanlar var olan tüm galaksilerin enkazıyla dolu uzak bir gelecek.

Bu belirsizliğe tayin edeceğimiz ilk şekil ileri düzeydeki bir medeniyeti içeriyor. Bu medeniyetin fertleri yıldız kalıntılarının bile buharlaştığı, hâlâ sağlam kalan gezegenlerin ise giderek parçalanıp yok olduğu gerçek bir kıyamet döneminde yaşıyor. Umutsuzca, hâlâ sağlam kalan bir gezegen ya da en azından geçici olarak yerleşebilecekleri bir konum arayıp duruyorlar. Sağlam kalan gezegenleri tespit etmek için evreni sürekli tarıyorlar. İçlerinden bazıları artık arayıştan vazgeçip, ellerindeki her şeyi büyük bir kamuflaj için harcamaları gerektiğine inanıyor. Evrende hâlâ kararlı hâlde durmayı başaran tek şey kara delikler. Ellerindeki tüm kaynakları büyük çaplı Dyson Küreleri inşa etmeye harcayarak, bu küreleri kara deliklerin etrafına konuşlandırıyorlar.

Küreler kara deliklerden hem enerji hasat edebiliyor hem de bu medeniyetin kalıntıları için barınma imkânı sağlıyor. Geri kalanlar ise kara deliklerin etrafına mahkûm olmak yerine kıyamet ile tarumar olan uzaydaki umutsuz yolculuklarına devam ediyor. Bazıları yıkımın tek gerçek olduğunu kabul edip, ona karşı çabalamanın ve var olmak denen benzersiz hapiste mahkûm kalmanın anlamsızlığını idrak ediyor. Var olmak, kışkırtıcı bir duygu sarmalıyla varlıkları kendine, kara deliklerin etrafındaki yıkım kamuflajını giymiş kürelere mahkûm etmekte. Bazıları onu reddetmenin en doğrusu olduğuna karar veriyor. Varlığın teskin edici zehrine, korkuya karşı kayıtsızlaşarak kendi kendilerini imha etmeye başlıyorlar. Kara delikler büyük çaplı kitlesel intiharların yaşandığı kıyamet ötesi bir şenlik alanına dönüşüyor.

Paramparça olan Dyson Küreleri, mutlak düzensizlik ve ondan bir an önce kurtulmak için çabalayan canlılar ile, bunları varlığın mahkûmiyetine kapatmak ve acıyı paylaşmakta direten zorba türdeşleriyle dolup taşıyor. Parçalanan Dyson Küreleri’nden boşluğa saçılan ve kara deliklerin yüreğindeki hiçlik tarafından soğurulup akıl almaz biçimlerde yok olan canlılar tek bir anlığına evrenin öbür ucuna hiçbir zihnin kaldıramayacağı ölçüde korkunç iz düşümler olarak yansıyor. İntihar şölenleri ya tam bir yıkım ya da geride kalanların bir daha böyle bir şeyin tekrarlanmasını önlemek adına alacağı sert tedbirlere tanıklık ediyor. Herkes var olduğu müddetçe bu gerçeği ötekilerle paylaşmak zorunda. Varlıktan kaçmak boş bir çaba ve buna kalkışmak en büyük günah. Kara deliklerin etrafında var olmaya çalışan medeniyet, neredeyse var oldukları gerçeğine tapınan oldukça katı bir sistem geliştiriyor. Bu sistemin dışındaki göçebeler kaybolup gidiyor, belki de gerçek kamuflajı onlar yapmış ve yıkımın ta kendisine benzemişlerdir. Hiçliğin yüreğini kuşatmış medeniyet ise var olmanın eşsiz kuvvetiyle giderek büyüyüp kıyameti atlatıyor ve evrende sadece karanlığın ve galaksilerden arta kalan enkazın içinde, etrafını sardıkları kara delikleri tamamen fethedecekleri, onları tamamen soğurup, sonsuz varlığın çemberlerine akıtacakları günün hayaliyle ilerliyor.

Evrende kara delikler ve enkazdan başka bir şeyin kalmadığı o uzak gelecekteki bilinmezliğe vereceğimiz bir diğer biçim, ayna işlevi gören dev yapıları içeriyor. O döneme kadar var olmayı sürdürmüş bir medeniyet, yıkıma karşı çarenin bağımsız parçalar hâlinde var olmayı sürdürmek yerine, tek ve büyük bir şeye dönüşmekten geçtiğine karar veriyor. Nasıl olsa evrenin en büyük sorunu sürekli bölünmek ve sonra bölünen parçaların da yıkıma uğraması. Medeniyetin tüm fertleri devasa bir yapı inşa ederek bilinçlerini bu yapıya aktarıyorlar. Yapı bütün o bilinçleri soğurarak, kozmik ölçülerdeki tek bir bilince dönüştürüyor. Bu bilincin aldığı karar ise bir aynaya dönüşmek. Yapı, evrenin her yerinde vuku bulan yıkıma karşı ısrarla direnen diğer yapıları taklit edecektir. Mesela kara delikleri.

Kozmik bilincin yönettiği yapı, aynaya dönüşüp bir kara deliği taklit etmeye başlıyor. Bu yapay kara delik önce taklit ettiği kara deliği soğuruyor, ardından öteki kara deliklere geliyor sıra. Bir noktadan sonra (akıl almaz bir sürenin geçmiş olması gerekli) evrende diğer bütün kara delikleri kendi bünyesinde toplamış tek ve büyük bir kara delik kalmış olacaktır. Bu kara delik, tıpkı bir ahtapotun kendi kollarını yemesi gibi yavaş yavaş kendini tüketecektir ve evren nihayetinde yine kendi içine göçen o tek büyük kara deliğin infilakı ile yeniden başlayacaktır; bir öncekinin bozuk bir kopyası olarak.

Kainattaki bütün yıldızların söndüğü ve geride bir tek kara deliklerin kaldığı o bilinmez geleceğe vereceğimiz bir diğer biçim suyun döngüsünü andırıyor. Böylesi bir çağda bile yaşamayı sürdüren canlılar, yıkımın da aslında bir çeşit varlık olduğunu ve hatta kandırılabileceğini keşfediyor. Yıkım, zamanı bir binek gibi kullanıyor ve ziyaret edeceği duraklar önceden tayin edilmiş. Eğer yıkımın ne zaman geleceği tam olarak hesaplanabilirse, onu kandırmak da mümkün olacaktır. Böylece kara delikler çağında yaşayan varlıklar, kendilerini bir nevi paradoksa dönüştürüyor. Yok fazına geçtikleri zaman hiçliğe karışıp, yıkımı atlatıyor, ardından bir kara deliğin çeperlerinde suyun yoğuşması misali yeniden ortaya çıkıyor. Ta ki yıkım kendi kendini bitirene kadar bu oyunu sürdürmeye kararlılar.

Yazar: Tuğrul Sultanzade

2000 yılında Bakü'de doğdu. Uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyor.

İlginizi Çekebilir

Yaratımın Doğası Üzerine

İnsan, bu gezegende bildiğimiz haliyle var olduğundan beri yaratmayı sürdürüyor. Hatta artık takıntı derecesine gelen …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et