Günümüz teknolojisinde, uyumanıza yardımcı olan beyaz-gürültü makinelerinden uyanmanızı kolaylaştıran ŞAD ışıklarına kadar birçok uyku odaklı alet mevcut. Bunlara ek olarak uyku kalitenizi artırma amaçlı çeşitli uygulama ve ürünler de var. Bu tip teknolojiler elimizde varken bilimkurgu film ve hikayelerinde daha kaliteli bir uyku veya daha verimli bir uyuma süresi vaat eden kurgusal olgular olması kaçınılmaz. Birçok bilimkurgu hikayesine göre, gelecekte yüzyıllar boyunca uyuyabileceğimiz durumlar olacak. “Derin Uyku” denen bu teknolojide insanlar, vücut sıcaklığı düşürülerek daha az enerji harcaması için uzun süreli uykuya yatırılacak. Böylelikle çok uzun süren uzay yolculukları uyuyarak geçirilebilecek. Derin uyku konsepti Alien, Avatar, 2001: A Space Odyssey ve Event Horizon gibi filmlerde kullanıldı. Zaten dondurulmuş insanların çözülme sahnesi neredeyse olmazsa olmaz bir klasiktir. Sahne, yarı uykulu insanların şaşkın şaşkın etraflarını incelemesi ile devam eder. Bu konsept, yönetmenlerin de kurtarıcısıdır. Uzay yolculuğu için mantıklı bir yöntem sunmasının yanı sıra, ‘Ne zamandan beri uykudayım?’ sorgulaması yapan karakterler izleyici için konuya giriş niteliğinde bir izlenim sunar.
Uzun süreli uyku periyotları hiç de mantık dışı bir durum değil. Birçok hayvan kış uykusuna yatarak metabolizmalarını yavaşlatabilir ve vücudunu “torpor” denen bir duruma sokabilir. Peki ama bu insanlar için de mümkün olabilir mi? Oxford Üniversitesi’nden Vladyslav Vyazovskiy, Avrupa Uzay Ajansı ile ortaklaşa yürüttüğü çalışmada, insanların kış uykusuna yatabilme potansiyelini araştırıyor. En önemli soru ise uzun süreli torpor durumunun beyne nasıl etki edeceği. Hayvanlarda torpor, uykudan farklıdır. Bu nedenle uzun süreli uzay yolculuğundan uyanan bir insan uyku eksikliğinden dolayı birçok sorunla karşılaşabilir. Bu soruna ek olarak belirtmeliyiz ki yolculuk süresince uykuda olmak pek de güvenilir bir yöntem değil. Örneğin 2001: A Space Odyssey ve Alien 3 filmlerinde uzay yolcularımız uyku podlarında öldürülmüştü. Yine Alien: Covenant filminde ise ünlü bir oyuncu daha uyanamadan aramızdan ayrılmıştı.
Artık Uykuya Gerek Yok
Günümüzde insanlar yeni diller öğrenmek veya kilo verme motivasyonu sağlaması için uyku sırasında gönüllü olarak kendi beyinlerini yıkıyorlar. Karanlık bir geleceği tasvir eden Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya romanında ise “Hypnopaedia” adlı yöntem, gençliğe uykularında yeni bilgiler öğretmesi için kullanılıyordu. Distopya olmasından ötürü, gençliğe sürekli düzene bağlılık mesajları veriliyordu. Bunun yanı sıra rüyalara reklam yerleştirilmesi teması da Futurama ve Transmetropolitan gibi yapımlarda işlendi. Neyse ki uyku sırasında bu tip propaganda metotlarının gerçekleşme olasılığı yok gibi bir şey. Uykumuzda dinlediğimiz şeyler aslında bizde kalıcı bir etki yaratmıyor. Vyazovskiy’e göre, “Beynimizin uyku sırasında etrafta olup biten şeylere inanılmaz bir şekilde tepki verdiği doğru, fakat bu tepkiler hızlı bir şekilde unutuluyor.”
Sadece zaman yönetimi açısından bakarsak bile, hayatımızın neredeyse yarısını yatakta geçirmememiz uğruna bilimkurgunun bize yardım etmesi lazım. Yargıç Dredd çizgi romanındaki görece distopik gelecekte, güvenlik güçleri özel makineler kullanarak hemen dinlenip tekrardan sokaklara dönüyordu. Doctor Who’nun bir bölümünde de Morpheus podları, bir gecelik uykuyu birkaç dakikaya sıkıştırıyordu. Uyku problemine daha zekice bir çözüm, bir Ian M Banks romanı olan Consider Phlebas’da Korsan Kraiklyn tarafından uygulandı. Kaptan beyninin iki yarısını sırayla uykuya sokarak sürekli uyanık kalabiliyordu. Bu yöntemin dezavantajı ise uyanık beyin yarım küreleri değiştiğinde kaptanın kişiliğinin de değişmesiydi. Genel olarak baktığımızda, uyku süresini kısaltan mekanizma ve yöntemler bilimkurguda çok geniş bir alan kaplamıyor. Öyle gözüküyor ki uyku, insani gereksinimlerin en önemlilerinden biri ve bilimkurgu yazarları bile bunu pek kurcalamak istemiyor. Ama buna rağmen uyku kalitemizi arttırmak uğruna birçok cihaz ve uygulama ile haşır neşir olmayı sürdürüyoruz.
Zamanda Sıçrama
Uykuya dalıp uzun süre sonra uyanmak, bilimkurguda bir dönem zamanda yolculuğun en temel formlarından biriydi. Uzun süreli uyku etkilenimli hikayeler arasında ilk akla gelen Japon masalı Urashima Taro’dur. Masalda kahramanımız, yer altındaki Ejderha Sarayı’nı ziyaret edip ülkesine geri döner, ancak bu ziyaret sırasında çok uzun yıllar geçtiğini fark eder. Yine Yunan efsanelerinde Epimenides’in, 57 yıl boyunca bir mağarada uyuduktan sonra Mesih olarak uyandığından bahsedilir.
Washington Irvıng’in 1819 yılında yazdığı kısa hikayesi Rip Van Winkle de uzun süreli uyku temasının edebiyattaki öncül örnekleri arasındadır. Hikayeye göre karakterin 40 kez göz kırpması 20 seneye eşdeğerdir. Yine ünlü bilimkurgu yazarı H.G. Wells‘in 1910 tarihli Efendi Uyanıyor romanı da konu bağlamında dikkat çekicidir. Roman, bir 19. yy. centilmeni olan Graham’ın öyküsünü anlatır. Nadir görülen bir uykusuzluk hastalığından mustarip olan Graham, en sonunda uyumayı başarır. Ne var ki 200 yıllık trans halinde bir uykuya dalar. Uyandığında ise banka hesabına işleyen faizler sayesinde dünyanın en zengin ve en güçlü adamı olduğunu öğrenir.
Temanın diğer popüler örnekleri arasında şu yapımları sayabiliriz: Demolition Man (36 yıl), Sleeper (200 yıl), Buck Rogers (500 yıl) ve Futurama (1,000 yıl)… İçlerinde en şanssız olanı şüphesiz ki kıyamet gününü uyuduğu için kaçıran The Day of the Triffids hikayesindeki karakterdir. Öte yandan orjinali 1956 ve yeniden çevrimi 1978 yılında olan Invasion of the Body Snatchers filmindeyse felaket uykuyla birlikte gelir. Çünkü insanlar uyuduğunda, yerlerine kusursuz uzaylı kopyaları geçer.
Rüyaya Hazırlık
Uykusuzluk teması, burada tek tek sayamayacağımız kadar fazla hikayenin konusu olmuştur. Ama uyku kalitesini işlemiş bir hikaye arıyorsak bakmamız gereken önemli bir eser var: Star Trek: The Next Generation dizisinin Night Terrors bölümü… Bölümde Atılgan ekibi REM uykusuzluğu çeker ve bu durum öğrenme ve hafıza yeteneklerini etkiler. Dikkatleri iyice dağıldığında işler daha da kötüye gider, halüsinasyon görmeye başlarlar ve neredeyse tüm akıl sağlıklarını yitirecek raddeye gelirler. REM uykusunun en önemli kısmı rüya aşamasıdır. Star Trek dizisinin birçok bölümünde rüya konusu işlenmiştir. Aslında rüya teması fantezi ve bilimkurguda o kadar çok kullanılmıştır ki, sırf bu konu için ayrı bir yazı hazırlamamız gerekir. Twin Peaks dizisindeki garip kırmızı odayı nasıl unutabiliriz ya da Inception filmindeki katmanlı rüya yolculuklarını? Blade Runner‘ın unicornlu rüya sahnesi ise, hayranların Rick Deckard’ın android olma olasılığını uzun yıllar boyunca tartışmasına yol açmıştı.
Gerçekte rüyalar çoğu hikayenin ana ilham kaynağı olabilmiştir. Bram Stoker, Mary Shelley ve Robert Louis Stevenson yazdıkları Dracula, Frankenstein ve The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde eserlerini gördükleri rüyalardan etkilenerek kaleme almışlardı. Terminator filmi, James Cameron’un rüyasında alevler içinde yürüyen bir iskelet görmesiyle ortaya çıktı. Eserlerini gördükleri rüyalardan etkilenerek yazdıklarını belirten yazarlar arasında Neil Gaiman, H.P. Lovecraft ve Twilight’ın yazarı Stephenie Meyer de bulunuyor.
Bununla beraber uykuda gördüğümüz rüyalar ile uyanmaya yakın gördüğümüz ve hatırladığımız rüyalar arasında kalın sınırlar olması çok iyi bir durum. Vyazovskiy’e göre, ‘Eğer uykuda gördüğümüz tüm rüyaları hatırlasaydık tam bir felaket olurdu, neyin önceden yaşadığımız anılar, neyin rüya olduğunu ayırt etmemiz güçleşirdi.’ Bilimkurgunun birçok tahmini gerçekleşti, ama uyku insani tecrübeler için o kadar merkezi bir noktada ki, henüz teknolojik gelişmeler tarafından tamamen kontrol veya etki altına alınabilir durumda değil. Vyazovskiy’in öngörülerine göre, ‘Bilimkurgusal uyku makineleri ya da podları için daha alınması gereken uzun bir yol var. Beynin uyku ve hafıza ile ilgili etkileşimi konusunda bilinmeyen çok nokta mevcut ve bunları keşfetmek için kestirme bir yol da şimdilik bulunmuyor…’
Hazırlayan: Emre Karadeniz | Kaynak