Gelecek hakkında ayakları yere basan, akla yatkın öngörüler üretebilen az sayıda fütürist var. Bu önemli fütüristlerden biri de Cezayir doğumlu bir Fransız vatandaşı olan Jacques Attali. Bu yazıda Attali’nin “Geleceğin Kısa Tarihi” isimli kitabını tanıtmak istiyorum. Attali 1943 yılında Cezayir’in Cezayir kentinde doğdu. Paris’te bulunan Ecole Polytechnique‘den 1963 yılında maden mühendisi olarak mezun oldu. Öğretim üyesi, yazar ve devlet onursal danışmanı olan Attali, 1981-1991 yılları arasında Fransa cumhurbaşkanının özel danışmanlığı görevini üstlendi. Deneme, biyografi, roman, çocuk kitabı ve tiyatro oyunu türünde 40’dan fazla kitap yazdı, kitapları 20’den fazla dile çevrildi.
Attali 2006 yılında yayımlanan Geleceğin Kısa Tarihi’nde dünyanın geleceğinin 21. yüzyılda nasıl şekillenebileceği konusundaki öngörülerini okurların beğenisine sunuyor. Yazar kitabında gelecek öngörülerini sıralamaya başlamadan önce insanlığın tarihinin kısa bir özetini yaparak göçebelik/yerleşiklik, kapitalizm, teknolojik gelişmeler gibi tarihsel dinamikleri etkileyen başlıca faktörlerden söz ediyor. Attali, dünya tarihini belirleyen başlıca iktidar merkezlerini dini, askeri ve kapitalist güçler olarak ifade ediyor. Dünya, iktidarın dini otoritelerin elinde olduğu ayinsel düzen, iktidarın öncelikle askeri olduğu emperyal düzen ve burjuvazinin egemen olduğu ticari düzen aşamalarından geçmiş bulunuyor. Dinsel düzenin ülküsü teolojik, askeri düzenin başlıca hedefi toprak ve ticari düzenin felsefesi bireycilik, amacı ise zenginlik.
Yazar gezginci ve yerleşik kültür arasındaki çatışmaların tarihte çok belirleyici olduğunun altını çiziyor. Kitabın birçok yerinde göçebelerle yerleşiklerin anlayış farklarını irdeliyor. Dünyada belirleyici olan, gelişmelere yön veren insanların günümüzde çok seyahat eden bilim, kültür ve iş insanları olduğunu belirtiyor. Yazar kitabında iktidarın merkezinin 12. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş doğudan batıya doğru yer değiştirdiğini anlatıyor. Yazarın “odak” olarak isimlendirdiği coğrafi bölgeler zamanının en önemli yeniliklerini yaratıp dünyaya yayıyor. Piyasaya egemen olan bu “odak” onikinci yüzyılda Ortadoğu’dan Akdeniz’e, sonra Kuzey denizine, Atlantik okyanusuna ve nihayet Pasifik okyanusuna kaymış bulunuyor. Yazar bu odakları Brugge, Venedik, Anvers, Cenova, Amsterdam, Londra, Boston, New York ve Kaliforniya olarak sıralıyor.
1200-1350 yılları arasında Brugge şehri 35.000’e ulaşan nüfusuyla deniz ticaretinin ana odağı durumundadır. 1348 yılında Avrupalıların üçte birini öldüren veba salgını sonrasında şehir bu özelliğini kaybeder. 1350-1500 yılları arasında Venedik dünyanın ticari odağı durumuna gelir. Kent güçlü Osmanlı İmparatorluğu’nun gölgesinde, Osmanlı İmparatorluğu’na direnebilen tek Avrupalı güç olarak belli başlı malların fiyatlarını belirler, paralarının kambiyo kuruyla oynar, estetiğin, mimarinin, resmin ve müziğin yasalarını belirler. Osmanlı’nın Akdeniz’deki etkinliğini artırmasıyla bu odağın dönemi sona erer.
1620-1788 yılları arasında Amsterdam yeni odak olur. Tüm Avrupa’nın yün kumaşlarını boyayan bir endüstri merkezine dönüşür. Elde ettiği gelirle filinta adı verilen ve mürettebat tasarrufu sağlayan teknelerin üretim merkezi olur. Oluşturduğu filolarla Avrupa’daki yüklerin önemli bir bölümünü taşımaya başlar ve büyük bir deniz gücü haline gelir.1685 yılında Amsterdam’da kişi başına düşen gelir Paris’in 4 katıdır. 300 binlik nüfusuyla Avrupa siyasetine yön verir. 1788 yılında Hollanda bankaları iflas edince Amsterdam bayrağı Londra’ya devreder. 1788-1890 yılları arasında buharın gücünü arkasına alan Londra dünyanın yeni ticari odağı olur. Gelişen yeni sanayisiyle bütün yenilikçilerin, yaratıcıların, sanayicileri, finansçıların toplandığı bir merkez olur. 19. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere dünyanın hâkimi haline gelir. Böylece ticari bir odak ilk kez siyasi ve askeri bakımdan da dünyaya egemen hale gelmiş olur.
1890-1929 yılları arasında Boston içten yanmalı motorlarla çalışan otomobiller sayesinde odak haline gelir. ABD dünyanın yeni yükselen gücü haline gelince 1880’den 1914’e kadar Avrupa nüfusunun beşte biri ABD’ye göç eder. Petrol fiyatlarının yükselmesiyle tetiklenen 1929 krizi Boston’un döneminin kapanmasına yol açar. 1929-1980 yılları arasında elektrik ve buna bağlı endüstriler New York‘u yeni odak haline getirir. 1945-1965 yılları arasında New York yeryüzünün en büyük metropolü haline gelir. 1980 yılından günümüze kadar geçen zamanda Kaliforniya dünyanın yeni odağı durumundadır. Hollywood’dan Silikon Vadisi’ne uzanan bu İtalya büyüklüğündeki eyalet eğlence, bilgisayar ve yazılım endüstrilerine önderlik yapar durumdadır.
Kitabın yazıldığı 2006 yılından bugüne kadar geçen zamanda ABD’nin Kaliforniya eyaletinin dünya üzerindeki belirleyici konumu sürüyor. Dünyanın ekonomik ağırlık merkezi de bu arada batıya doğru kaymaya devam ediyor. Her ne kadar yazar Kalifornia’nın dünyadaki son odak olacağını, bundan sonra dijitalleşme sayesinde mekânın önemini kaybedeceğini vurgulamış olsa da, günümüzde Hong-Kong ve Shangai gibi Çin şehirleri ileri teknoloji ve inovasyonda Kalifornia’nın tahtını sarsar duruma geldiler. Attali’ye göre 21. yüzyılda dünya Hiper-İmparatorluk ve Hiper-Çatışma aşamalarından geçerek Hiper-Demokrasi aşamasına ulaşacak.
Yazara göre gelecek yıllarda kapitalizm ve piyasa güçleri tüm karşıt güçleri sindirip hakimiyeti altına alarak dünyanın biricik belirleyicisi haline gelecek. Bu süreçte Amerika Birleşik Devletleri dahil olmak üzere tüm devletler etkisiz hale gelecek. Para kendi hakimiyetine zarar verecek tüm güçleri elimine edip, aşırı servet ve aşırı sefalet yaratacak, doğa dahil olmak üzere dünyadaki tüm değerleri aşındırarak her şeyin ölçüsü haline gelecek. Bu süreçte ordu, polis ve adalet de dahil olmak üzere her şey özelleşecek. İnsanlar protezlerle donatılıp iyice yapaylaştıktan sonra tam bir denetim altına girecek. Böylece yazarın Hiper-İmparatorluk olarak isimlendirdiği tarihsel süreç başlamış olacak.
Bu döneme tepki olarak gelişecek olan Hiper-Çatışma çağında devletler, dinci gruplar, özel korsanlar ve demokrasi güçleri paranın hakimiyetine savaş açacak ve bir kaos dönemi başlayacak. İnsanlık kendisini yok etmeden bu kaos döneminden çıkabilir ve piyasa ortadan kaldırılmadan denetim altına altına alınabilirse insanlık özgürlük, sorumluluk, onur, kendini aşma ve ötekine saygı gibi değerlerle belirlenen Hiper-Demokrasi çağına ulaşacak. Hiper-Demokrasi döneminde demokratik bir dünya yönetimi eşliğinde insanlık yeni teknolojilerin sağladığı olanakların da yardımıyla dünya nimetlerinden görece eşit şartlarda yararlanmaya başlayacak ve aşırılıklardan kaçınmayı öğrenecek.
Geniş bilgi dağarcığına sahip bir entelektüel ve yaratıcı bir edebiyatçı olan Attali Geleceğin Kısa Tarihi kitabında okurları geçmişten geleceğe uzanan keyifli bir zihinsel yolculuğa çıkarıyor. Turhan Ilgaz’ın kitabın kalitesine yakışır başarılı çevirisi de kitabın zevkle okunmasına katkı sağlıyor.