evreni anlamak

Evreni Anlamak

Tekel’in özelleştirilmesinin üzerinden sadece birkaç ay geçmişti. İktisadi devlet teşekkülü olarak varlığını sürdüren Tekel, British American Tobacco şirketi tarafından satın alınır alınmaz Samsun’daki fabrikaya son model sigara üretim makineleri sipariş edilmişti. Bu alanda ünlü bir İtalyan şirketten alınan devasa, milyon dolarlık makineler İzmir’deki Ege Serbest Sanayi Bölgesi’ne kargolanmıştı ve Samsun’daki teknisyenlerin eğitimi yine Serbest Sanayi Bölgesi’ndeki bir hangarda verilecekti. Makineler, İtalyan eğitmenler, yeni makinelerin tüm elektronik ve mekanik yapısını öğrenecek Karadenizli teknisyenler ve bir şey dışında gerekli her şey hazırdı: Tercüman.

Benim de bu hikayeye nail olmam bu vesileyle gerçekleşti. 2008 yılında, Erasmus programı vasıtasıyla gittiği İtalya’dan İzmir’e okulunu bitirmek için dönmüş, Dokuz Eylül Bilgisayar Mühendisliği’ndeki eğitimine devam edebilmek için geçici işler yapan bir gençtim. Daha önce hiç İtalyanca tercümanlık yapmamış olmama rağmen tercüme şirketi beni alelacele bu işe yolladı. 3 haftalık eğitim boyunca İtalya’dan yollanan mühendisle birlikte, Karadenizli elektronik teknisyenlerine makinelerin bütün sırlarını anlattık. Elbette, daha önce hiçbir fikrim olmayan bir konuda ben de eğitim alıyordum. Konudan öyle uzaktım ki, hayatım boyunca bir kez dahi sigara içmemiştim. Belki biraz da bu yüzden, her gün beni şaşırtacak bir şey öğreniyordum.

İtalyan mühendis ise ne zaman makinelerin gelişmiş bir yanını anlatacak olsa kasılarak söze giriyordu: “Bizim şirketimizin bu makineleri üretmek için yararlandığı teknoloji F-16 uçaklarından bile daha üstündür… İşte görmüş olduğunuz bu sensörler her sigara paketinde en hassas ölçümü gerçekleştirir… Bu makineler sayesinde haftalık duraksama 15 dakikayı aşmaz… Görmüş olduğunuz bölümde makinenin yağ damarları bulunmaktadır ve basınçlı taşıyıcılar sayesinde makine yağı filtrelenerek tekrar tekrar kullanılır…” Mühendis övünmekte yerden göğe kadar haklıydı; insanlar ancak birbirlerini öldürmek için bu kadar ince düşünülmüş cihazlar tasarlayabilirlerdi. Bu edebiyatı günah çıkarmak için yazmıyorum. Ben bu tercüme işini yapmasaydım, aynı göreve en geç bir hafta içinde başka bir tercüman bulunacaktı.

Eğitim gören teknisyenler ise dersler boyunca, bilhassa makinelerin durmasına sebep olabilecek konuları ve ıskarta paket sayısının azaltılmasına yardımcı olacak bölümleri tekrar tercüme etmemi istiyorlardı. Sonradan öğrendiğime göre, bir sigara fabrikasındaki diyelim ki 20 makineden birinin sadece 5 dakika boyunca üretimi sekteye uğratması büyük bir hadiseymiş. Eğer hata uzun sürerse, üretim prosedürleri gecenin hangi saati olursa olsun sorumlu müdürü uykusundan uyandırmayı ve yaşanan krizin rapor edilmesini emrediyormuş.

Tüm bu bilgilerin ışığında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, içinde 20 dal sigara bulunan bir paketin standartlara uygun olarak üretilmesinin arkasında çok ama çok disiplinli bir çalışma yatıyor. 2008 yılından beri ben uyurken, seyahat ederken, başka işlerde çalışırken eğitimini verdiğim makineler neredeyse hiç durmadı. Birbirinin aynısı olmak için tasarlanan sigaralar belki de artan bir iş gücü ve gelişen teknolojiyle üretilmeye devam etti. Ama bu işte akıllı sensörlerin, cin gibi mühendislerin, sorumluluğundaki makinelerin çalışması uğruna stresten vücudundaki tüm kılları kaybeden müdürlerin asla kontrol edemediği bir şey var. Evrende yaşamın oluşmasına sebep olan altın kural bir paket sigara içinde saklanmış duruyor. Tesadüfler

Hayatının bir bölümünde sigara içmiş olan herkes çok iyi bilir ki, bir paket sigaradaki her dal aynı tadı veremez. Kimi sigaranın kor kısmı durduk yere kırılıp düşüverir, kimi sigarayı ciğerlerinize ne kadar kuvvetli çekseniz de yeterince duman elde edemezsiniz, kimi sigaranın içimi ise gerçekten mükemmeldir. İşte milyon milyon dolarlık çalışmaların asla engel olamadığı olay budur. Tesadüflerin doğurduğu farklı bireyler. Siz bir kitleye birbirinin aynısı olsunlar diye ne kadar baskı uygularsanız uygulayın, aslında her birey özünde birbirinden farklıdır. İlahi adaletin baskıcılar üzerine saldığı en güçlü silah tesadüfler sonucu oluşan dizginlenemez farklılıklardır. Tarih, evrenin değişmez kuralına savaş açan kendini bilmezlerin sonunun ne olduğunu gösteren örneklerle doludur.

Felsefenin yanında işin bilimsel boyutlarına değinmekte de fayda var. Her ne kadar birçok kişi “Ben evrime inanmıyorum.” dese de, bilim dünyası artık biyolojik evrimi ana hatlarıyla ispat edip, sağlam bilginin üzerine yenilerini eklemeye devam ediyor. Yani, sizin inanıp inanmamanızın gerçeğin üzerinde hiçbir etkisi yok. Evrenin diğer kurallarından biri de bu: Gerçekler muzip bir şekilde hayatınızın içinde saklı durup sobelenmeyi bekliyorlar. Siz hiç “Ben yer çekimine inanmıyorum.” diyen bir insanın aniden uçmaya başladığına şahit oldunuz mu?

Bilim dünyasının uç noktaları artık biyolojik evrim yerine kimyasal evrim araştırmalarıyla daha heyecan verici cevapları bulmaya çalışıyor. Yaklaşık 3,8 milyar yıl önce ilk hücrenin var olduğu düşünülüyor. Peki, bu ilk hücre neden ve nasıl oluştu? Kimyasal evrim temelde bu soruya bir cevap bulmaya çalışıyor ve bulgular oldukça ilginç. Diğer yandan, kimyasal evrimi net ortaya koyan bir standart model hâlâ geliştirilemedi. Fakat hipotezler ana hatlarıyla şu düşünceyi benimsiyor: Yaklaşık 4,1 ile 3,8 milyar yıl öncesindeki zaman aralığında farklı moleküler yapı taşları birbirleriyle tesadüfi bir biçimde harekete geçerek milyarlarca çeşit yeni moleküler yapı meydana getirdi ve bu moleküler yapılardan sadece birkaçı istikrarlı bir dizilim gerçekleştirerek güçlü kimyasal zincirler oluşturdu. Bu moleküler dizilimlerin en başarılısı olan tek sarmallı RNA, protein üretimini mümkün kıldı ve tek hücrenin yaratılışına sebep olacak aminoasitlerin (protein elementlerinin) fabrikası çalışmaya başladı. Laboratuvar ortamlarında, dünyanın 4 milyar yıl öncesindeki halinde bir araya gelebilmesi muhtemel olan molekül yapıları kullanılarak akıllı bağlar oluşturabilen kimyasal yapılar üretildi.

Bizim anlayışımıza göre hayat, ancak ve ancak RNA veya DNA’ya sahip olan varlıklara mahsus bir algıdır. Örneğin, RNA ve DNA’nın her ikisine birden sahip virüs türü olmadığı için, virüsler birçok çevre tarafından cansız varlıklar olarak kabul edilmektedir, fakat virüslerin canlı olup olmadığı sorusu henüz net olarak cevaplandırılamamıştır. Ayrıca, kimyasal evrimin var olduğu düşünülen 300 milyon yıllık aralıkta RNA’dan farklı bir yapı geliştirmiş yaşam türleri de var olup, sonradan yok olmuş olabilir.

Yukarıdaki bilgilerin dışında, naçizane hipotezimi ileri sürecek kadar kendimi bu konuda cahil görüyorum. Açık olduğu üzere yaklaşık 13.7 milyar yıl önce Büyük Patlama (Big Bang) gerçekleşti ve içinde var olduğumuz evrene ait her zerre, bir iğne ucundan daha küçük hacimde bir aradaydı. Patlama sonucunda zerreler müthiş bir hızla yayılıp, uzayı oluşturmaya başladı. Bu bilgilere ek olarak, uzay sürekli genişlemeye devam ediyor. Yani, Büyük Patlama sonucunda oluşan gök adaları birbirlerinden uzaklaşarak hiçliğin içinde savrulmaya devam ediyorlar. Şu anda dünyamızdan göğe baktığımızda, çıplak gözle sadece 3 farklı galaksiyi görebiliyoruz. Dünyamız için çok kısa ama bizler için çok uzun bir süre sonra Samanyolu bu diğer 3 galaksiden öyle çok uzaklaşacak ki, artık onları da çıplak gözle göremez hale geleceğiz. Bir diğer deyişle, kimyasal evrimin başladığı zamanlarda komşu galaksiler birbirlerine çok daha yakındılar. Bu durum, galaksilerden birinde başlamış olan yaşamın diğerlerine daha kolay sıçramış olabileceği sonucunu doğurabilir. Yani, RNA’nın gelişmesine sebep olacak moleküler yapı taşları sadece bir galakside var olduktan sonra, diğerlerine de sıçramış olabilir. (Grip virüsü taşıyan bir yolcunun otobüsteki diğer yolculara da hastalığı bulaştırması gibi. ) Elbette, bu benim düzgün dayanakları olmadan ortaya attığım bir düşünceden ibaret.

Yazının sonunda “Bu adam sigara paketinden girip, komşu galaksilerin birinden çıkmayı nasıl başardı?” diye kendinize sorabilirsiniz. Ama bana kalırsa evreni anlamanın yolu budur. Düşünmek özgürleştirir ve farklı olanı anlamaya yardımcı olur.

Sercan Leylek / Oslo

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Yaratımın Doğası Üzerine

İnsan, bu gezegende bildiğimiz haliyle var olduğundan beri yaratmayı sürdürüyor. Hatta artık takıntı derecesine gelen …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et