Sonsuz uzayı düşününce ne kadar da küçük olduğumuzu hatırlarız. “Korkunç büyüklükteki bu evrende bir toz zerresi bile sayılmayız” gibi ifadelere çokça rastlamışımdır. Ne kadar da küçüğüzdür. İşin tuhafı, bu nicel kıyaslamadan nitel çıkarımlar yapar ve bir anda ne kadar da küçük olduğumuzun yanına önemsizliğimizi de ekleriz. Sonsuz evrende bir toz zerreciği bile olmayan bizler, yani tek tek insan bireyleri, ne hakla kendimizi Dünya’nın merkezinde görür, ne hakla Dünya’nın bizim etrafımızda döndüğünü zannedermişiz.
Bana kalırsa, insanın önemsizliğine yapılan vurgu bile insan-merkezci. Bir kere sonsuz evrenle sonlu kendimizi kıyaslama gereksinimi duyuyor oluşumuz bile nasıl da ben-merkezci olduğumuzu gösteriyor. Kendimizi önemli ya da önemsiz görelim, kıyaslanan unsurlardan birisi her halükârda biz oluyoruz. İkincisi, sonsuzlukla nicel bir karşılaştırma yapmak zaten anlamsız. Ne kadar büyük olursak olalım, ne kadar yer kaplarsak kaplayalım, sonuçta sonsuzluk daha büyük olacaktır. Jüpiter’in on bin katı büyüklüğünde bir gezegenle, insan gözünün seçemeyeceği bir bakteri, sonsuzlukla kıyaslandığında eşit büyüklüktedir. Jüpiter’le ben kıyaslanırsam Jüpiter büyüktür elbette. Ancak sonsuzluk karşısında eşitiz. Benzer şekilde, zamansal sonsuzlukla kıyaslandığında bir saniye ile bin yılın nicel bir farklılığı yoktur.
O hâlde, birincisi, durduk yere yaptığımız bu karşılaştırmalara kendimizi dahil ediyor olmamızın, asıl derdimizin kendimizle olduğunu göstermesi; ikincisi, nicel kıyaslamadan “önemsizlik” ya da “değersizlik” gibi değer yargılarına varılmasının hatalı bir sıçrama olması; ve üçüncüsü, sonsuzlukla kıyaslandığında nasıl da küçük oluşumuzun zaten bir anlam ifade etmemesi gibi sebeplerle, şu “sonsuz evrene bakınca kendimi toz zerresi olarak bile göremiyorum” tarzı serzenişler yersiz.
Kaldı ki, insanoğlunun ben-merkezci olması kadar olağan bir şey yok. Elbette dünya bizim etrafımızda dönüyor ve elbette dünyanın, daha doğrusu hayatın merkezi kendimiziz. Benim için önemli olan sonsuzluk, nicelik veya devasa gezegenlere nazaran küçücük olmam değil. Önemli olanlar bağ kurduğum şeyler. Elimde tuttuğum kalem, hayatımda dolaysız bir yeri olmasıyla, koskoca galaksilerden daha önemlidir mesela. Evet, sonsuz evrende gözle görülemeyecek kadar küçük olabilirim, ama hayatıma dokunan konular, mesela birisinin bana verdiği sözü tutup tutmaması, uzak galaksilerde olup bitenlerden çok daha ilgilendiriyor beni.
Elbette önemliyim. Dışarısını bu gözlerden görüyor, bu bedenden duyumsuyorum ve bana dokunan, beni ilgilendiren her şeyi önemsiyorum. Kabul edelim ki dünya bizim etrafımızda dönüyor ve ister insan isterse nesne olsun, bağ kurduğumuz varlıklar her şeyden önce geliyor. Kaldı ki, kendini önemsiz görmenin varacağı yer bunalımdır. Bu yüzden, şu “nasıl da küçük, geçici ve değersiziz” nihilizmini bırakmakta yarar var.
Hazırlayan: Tamer Ertangil