Eğitim tüm sorunları çözebilir mi? Bence o kadar büyük konuşmamak lazım. Adnan Oktar’ın kediciklerinin eğitim durumlarına bakalım mesela. Kadınların her biri üniversite mezunu. Boğaziçi mezunu mu istersin, mütercim tercüman mı yoksa İngiliz dili ve edebiyatı mezunu mu? Hepsi var. Kimisi muhtemelen, “Ya işte Batı tarzı bir eğitim aldıkları için böyle olmuşlar,” diyecektir. Yoo. İçlerinde ilahiyat mezunu olup Arapça bilen de var.
“Her şeyin başı eğitim” -öyle mi gerçekten de? Bak, kadınlar hep eğitimli ama gitmiş Adnan Oktar’ın “davasına” hizmet etmeye karar vermiş. İradesini o yönde kullanmış ve birer kedicik olmuş. İradelerini başka türlü de kullanabilirlerdi. Eğitim, yani okuma-yazma ve aritmetik öğrenmek, insan biyolojisini, kütle çekimini, suyun kaldırma gücünü, tarih ve coğrafyayı öğrenmek, insanları “iyi insan” ya da “kötü insan” yapmıyor. Bilgi, kişisel görüş üzerinde, görüş derken dünya görüşü diyelim, tercih ve kararların üzerinde pek az etkide bulunuyor. Belki de hiç etkide bulunmuyor. Çünkü bu noktada devreye giren unsur irade, nam-ı diğer istenç.
Bilgi iradeye alt-güdümlü, iradenin hizmetinde olan bir şey. Müthiş yabancı dilin vardır; ama gider o beceriyi Adnan Oktar için Amerikadaki Evangelistlerin yazdığı evrim karşıtı kitapları Türkçe’ye çevirmek için kullanırsın mesela. Veya müthiş fizik bilgin vardır ama o bilgiyle gidip atom bombası yaparsın. Elinde bir bıçak vardır (bilgi) ama o bıçakla yemek yapmak ya da adam kesmek senin iradene, alacağın kararlara bağlıdır. Şu itiraz gelebilir: “Canım, eğitim derken teknik eğitimi kastetmiyoruz. Sırf bilgiye dayanan ve değerleri ihmal eden bir eğitim ile alim caniler yetiştirebilirsiniz. Oysa değerler eğitimi düzgün bir şekilde verilirse, çocuklara küçük yaşta özgürlük, hoşgörü, dayanışma, güçlü olduğun için zayıfı ezmeme, dürüst olma vb. değerler aşılanırsa, onlar yetişkin olduklarında sahip oldukları bilgileri iyi amaçlara koşabilir.”
Olabilir. Buna katılıyorum ama bir şerh düşmem lazım: Değerler, yetişkinlerden çocuklara, bilgi aktarılmasında olduğu kadar kolay aktarılmaz. Model olmak gerekir. Didaktik söylemler son derece etkisiz. İkincisi, değerler yorumlanabilen şeylerdir. Üçüncüsü, aynı değerler farklı davalar için suistimal edilebilir. Dayanışmayı ele alalım örneğin. Kişiler, bu erdemi kendi grubu (ör: Adnan Oktarcılar) içerisindeki dayanışma olarak yorumlayabilir. Veya özgürlükten yalnızca kendisi ve kendisi gibi olanların özgürlüğünü anlayabilir. Bunları söylediğim için, “Sen ne biçim öğretmensin!” demeyin. Eğitime karşı değilim elbette. Ama sırf eğitimle tüm kötülüklerin kökünün kazınabileceği, tüm sorunların çözülebileceği inancını biraz naif buluyorum. Toplumsal kültür ve iktisadi altyapı eğitimi aşan ve hepimizi kuşatan belirleyenler. Üstelik fark edilmiyorlar. Çoğu zaman, sudaki balık misali, içinde yüzdüğümüz suyun farkında olamıyoruz. Bu yüzden, eğitimle bir şeyleri değiştirmek sanıldığı kadar kolay değil.
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar” eleştirisi bir yanılsamada temelleniyor. Bu ifadedeki “fikir” sözcüğüyle genellikle kişilerin görüş veya tercihleri kastedilir. Başkalarının görüş ve tercihleri yanlıştır; çünkü bilgiye dayanmamaktadır. Böylelikle, eğer bilgi sahibi olsalardı, görüşleri farklı olacaktı, denmek istenir.
Burada, kişinin kendisiyle aynı görüşü paylaşmayan kişi ya da kitleleri cehaletle itham ettiği söylenebilir. Aslında, “Benim görüşlerim doğru. Başkaları da benimle aynı görüşü paylaşsın isterdim; ama cahil olduklarından beni anlamıyor, doğruyu bulamıyorlar,” denmek isteniyor. Kişisellikten arındırıldığında bile hatalı bir yaklaşım bu: Sanılıyor ki, bilgi sahibi olmak, ki bilgi derken, “Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kuruldu” gibi, görüş farklılıklarından bağımsız olguları kastediyorum, bizi doğrudan doğruya aynı görüşe taşır, sanılıyor ki kimi bilgileri edinince farklı kimseler, sanki farklı yaşanmışlıkları, farklı duyguları, farklı güdüleri, farklı yorumları, farklı sentezleme becerileri yokmuş gibi, hep aynı tercihleri yapar, sanılıyor ki insanlar okuyup bilgilendikçe hep aynı şekilde düşünür ve tüm görüş ve tercihlerini yalnızca ve yalnızca rasyonalite ile inşa eder. Öyle bir şey yok.
Bilgiden yola çıkınca homojen bir bütünlüğe ulaşacağız diye bir şey yok. Bilgi bizi varılacak tek bir yere, nihaî bir durağa götürmez. Görüşler, yorumlar ve tercihler, yalnızca bilgi ile temellenmediği gibi, bazen bilgiye gereksinim bile duymadan inşa edilir. Bu yüzden, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunabilir. Hatta, kimi zaman görüyoruz, az bilgili kimseler çok bilgili kimselerden daha esnek ve zengin görüşler oluşturabilir.
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın” = “Benim gibi düşünmeyenler bilgisizdir. Yeterince eğitilseler hepsi benim gibi düşünür, benimle aynı görüşleri paylaşırdı” demenin nazik ve süslü yolu. Sanki kitlelere bilgi nakledildiğinde birdenbire herkes aynı yere varacak, sanki aynı bilgi milyonlarca farklı insanı aynı fikirlere taşıyacakmış gibi.
Koca bir yanılsama.
Hazırlayan: Tamer Ertangil