dunyanin en tehlikeli adalari

Dünyanın En Tehlikeli 10 Adası

Adalar büyüleyicidir. Güneş, kum ve deniz haricinde buralarda zaman kübist bir tabloya benzer, köşeleri abartılıdır, bazen anlamsız ölçülerde hızlı bazen de yavaş akar. Hemen hemen her köşenin ardında denize dair bir iz vardır, ister istemez her şey umursamaz bir neşeye kapılmış gibi görünür, fakat dünyadaki her ada Kıbrıs kadar güzel değildir ne yazık ki. Dünyada öyle adalar var ki, üzerinde gaz maskesi takmadan durmak mümkün değil ya da adımınızı attığınız an kafanıza bir ok yiyerek yaşama veda etmeniz an meselesi. Ölümcül yılanlar, timsahlar ve belki de bir volkan patlaması?

İşte tüm bu tezatıyla adalar bizlere ilerleyen çağlarda, uzayda karşılaşacağımız ıssız gezegenler hakkında bir fikir sunuyor. Biraz düşününce adaların da tıpkı asteroid kuşağı yakınlarında çakılı duran bir cüce gezegene benzediği anlaşılıyor. Cüce gezegenin dört bir yanı uzay ile çevrelenmişken, adaların da dört bir yanı deniz ile çevrili. Bu cüce gezegenlerden bazıları insanlık için son derece tehlikeli, bazıları da son derece davetkar olabilir. Bu yazıda, dünyadaki en tehlikeli on adayı listelemeye çalıştık. Belki de ilerleyen yüzyıllarda, insanların keşfedeceği cüce gezegenler tıpkı bu on adanın yarattığı tehlikeyle tıpatıp aynı türden tehlikelere sahip olacaktır?

Ilha da Queimada

Yılan Adası diye de bilinen Ilha da Queimada, Brezilya açıklarındaki son derece tehlikeli bir ada. Üzerinde binlerce altın mızrakbaşlı engerek yılanı haricinde hiçbir şey yok. Bu yılanlar tabiatın yıkım komandosu sayılabilir, son derece zehirli ve tehlikelidirler. Yaşamları genellikle karada geçiyor olsa da, aynı zamanda iyi birer yüzücüdürler ve gerekirse yüksek ağaçlara da tırmanabilirler. Bu yılanlar gececidir ama yiyecek aramak için günün her saati aktif olabilir. Çok sayıda insanın ölümünden sorumludur, ısırdıkları bir insanın hayatta kalma olasılığı yüzde birin altındadır. Salgıladıkları zehir o denli kuvvetlidir ki, insan derisini eritebilir.

Ilha da Queimada garip bir şekilde bu yılanlarla dolu. Adada yılanlardan dolayı adım atmak bile mümkün değil. Zira metrekareye beş yılan düşüyor. Yılan Adası, muhtemel bir cehennemin dünya üzerine yansıyan iz düşümü gibi. Bir zamanlar deniz fenerinde çalışan bir adam haricinde insan varlığından tamamen yoksun… Şimdilerde ise buraya giriş tamamen yasaklanmış durumda. Ada zaman zaman Brezilya Deniz Kuvvetleri tarafından teftiş ediliyor çünkü yasak konmuş olsa da yılan avcılarının adaya sızdığı bilinen bir şey. Altın mızrakbaşlı engereklerden biri karaborsada aşağı yukarı otuz bin dolar ediyor. Şimdilerde fiyatı değişmiş olabilir fakat bu yılanlar her halükârda risk almaya değecek bir meblağ sunuyor. Adada zaman zaman balıkçılara ait cesetler de bulunuyor. İşte, dünya üzerindeki bu küçük köşe bile, bizlere kainatın derinliklerinde ne tür acımasız cehennemlerin var olabileceğine dair fikir veriyor.

Miyake-jima

Miyake, Tokyo’nun yüz seksen kilometre güney doğusundaki, Izu Takımadası’nda bulunuyor. Bu ada volkanik Oyama Dağı ile biliniyor. Volkanın yarattığı tehlikeye rağmen ada üzerinde yaşam var. Dağ, son 500 yılda 13 kez patladı. 1940’daki lav akınında on bir kişi yaşamını yitirdi. 14 Temmuz 2000 tarihinde Oyama Dağı’nda bir dizi patlama gerçekleşti ve ada tamamen tahliye edildi. 1 Şubat 2005 tarihinde ise insanların Miyake’ye geri dönmesine izin verildi. Adadaki insanlar, volkanik emisyonlar yüzünden bir müddet boyunca gaz maskeleri ile yaşamak zorunda kaldı.

Adada, sülfür dioksit seviyesi yükseldiği takdirde sirenler çalıyor. Efsaneye göre bir Şinto tanrısı olan Mashima, sarayını bu adada kurmuş. Miyake, volkanik aktiviteler, gaz maskeli insanlar, siren sesleri ve hakkındaki efsaneyle mistik bir bilimkurgu esintisi uyandırıyor.

Saba

Karayipler’de direkt olarak Hollanda’ya bağlı üç ada bulunuyor. Bonaire, Sint Eustatius ve Saba. Saba bu üçü arasındaki en küçük ada, fakat Hollanda Krallığı’nın en yüksek konumuna ev sahipliği yapıyor; Scenery Dağı. Bu dağ bir tehlike olarak görülüyor çünkü volkanik bir patlama yaratması muhtemel.

Adayı tehlikeli kılan esas şey ise şiddetli kasırgalar. Bu küçük ada son yüz elli yılda, bölgedeki diğer tüm irili ufaklı ülkelere kıyasla en şiddetli kasırgaların hedefi olmuş durumda. Adayı ziyaret edecek olan kişilere uyarı: Buraya kış aylarında gidin.

Bikini Atolü

Bikini Atolü her ne kadar insanda malum çizgi filmi yüzünden dostane ve tatlı bir çağrışım uyandırsa da aslında oldukça tehlikeli bir yer. Köpek balıkları ve radyasyonla dolu. Sanki nükleer bir kıyametin ardından, her yanda kaynamakta olan iç denizlerin belirdiği bir dünyada, korkunç bir sörf müziği eşliğinde gezinen yarı köpek balığı mutant insanlara dair bir tablo çiziyor.

Atol, 1946’dan 1958’e kadar yirmi adet nükleer silah için test alanı hâline getirilmiş. 1997’de “güvenli” ilan edilse de orada yaşayanlar geri dönmeyi reddediyor. Atolde yetişen meyveleri yemek tavsiye edilmez. Mesela kokonatların hâlâ radyasyon içerdiğine dair bulgular var.

Kuzey Sentinel

Kuzey Sentinel Adası, dış dünyaya kapalı yerlileriyle meşhurdur. Tahminlere göre adada iki yüz kadar insan yaşıyor. Konuştukları dili anlayabilen kimse yok, hoş zaten anlayabilen biri olsa da Sentinel yerlileri iletişim kurulamayacak kadar agresif. Yine de Britanyalılar, Onge dilinin Sentinelce ile akraba olabileceğini düşünüyordu ve on dokuzuncu yüzyılda adaya götürdükleri Ongeler, yerliler ile iletişim kuramamış, Sentinellilerin konuştuğu dili anlayamamışlardı. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru adadan altı kişi kaçırılmıştı (iki yetişkin, dört çocuk) ama yetişkinlerin kaçırıldıktan sonra hızla hastalandığı ve zayıf düşüp öldüğü gözlemlenmişti. Çocuklar ise çeşitli hediyeler ile adaya geri bırakılmıştı. Yani Kuzey Sentinel’e ne girmek, ne de çıkmak pek mümkün görünüyor.

İletişim kurmak için gelmiş olsun ya da olmasın, yerliler kimseye karşı arkadaş canlısı değiller. Adaya kaza sonucu düşen insanlar da korkunç akıbetlere maruz kalıyor. Mesela 2006’da bu meşum adaya sürüklenen iki balıkçı, yerliler tarafından öldürülmüştü. İlerleyen yıllarda buraya ne olacağı da bir muamma. Şimdilik Kuzey Sentinel ile ilgili bilinen tek şey, içinde yaşayan insanların kendileri istemediği müddetçe dışarısı ile hiçbir ilişki kurmayacakları. Kuzey Sentinel yerlileri kendileriyle irtibata geçmeye çalışan bütün insanları ok ve taş yağmuruna tutuyor. Mesela 2018 yılında adaya yasa dışı yollarla giren Hristiyan bir misyoner öldürülmüştü.

Gruinard Adası

İskoçya açıklarındaki bu küçük ada, bir zamanlar (İkinci Dünya Savaşı esnasında) Britanya hükümeti tarafından biyolojik savaş araştırmalarının yapıldığı bir test alanıydı. Britanya, 1942’de Operation Vegeterian isimli gizli bir harekatın hazırlıkları içindeydi. Bu operasyon, şarbon hastalığına sebep olan bakteri sporları ile enfekte edilmiş besinleri Almanya üzerine dağıtmayı hedefliyordu. Bu besinlerin büyükbaş hayvanlar tarafından tüketilmesi, milyonlarca Alman’ın hastalıktan kırılmasına ve Almanya’da büyük bir kıtlığın oluşmasına sebep olacaktı. Test aşaması için Gruinard Adası seçilmişti…

Ada tamamen boş olduğundan, Britanya hükümeti burada şarbon gibi son derece tehlikeli bir bakteriyi test etmekte sorun görmemişti. Buraya yüzlerce koyun getirip şarbona sebep olan bakterileri içeren bombalar patlatmış ve koyunları telef etmişlerdi. Savaşın sonlarına doğru, artık Almanya giderek karanlığa gömülürken Operation Vegeterian da rafa kaldırıldı. Çünkü Britanya ne böylesi bir harekatı uygulamaya hazırdı, ne de böyle bir şeye gerek kalmıştı. Böylece şarbon ile enfekte olmuş bu meşum adayı kapatarak, olanı biteni unutmaya karar verdiler. 1980’lerde ise ada formaldehit ile yıkandı fakat bu da son derece zararlı bir kimyasal…

Farallon Adaları

Farallon Adaları, San Fransico’dan yaklaşık otuz kilometre kadar açıkta ve şehirdeyseniz, güneşli bir günde bu adaları görmeniz mümkün. Adalar, bu ismi İspanyolca’dan alıyor. Farallon, “basamaklar” demek. Adaların görüntüsü sahiden basamakları andırıyor. Bu ilham verici ve aynı ölçüde ürpertici adaların, denizciler tarafından bilinen başka bir ismi daha var. Şeytan Dişleri. Bu ismin müsebbibi ise Farallonlar’ın yakınlarındaki tehlikeli sığlıklar. Bunlar bir gemi için ölümcül olabilir. Nitekim adanın etrafı pek çok gemi enkazı tarafından çevrelenmiş hâlde.

Buna ek olarak, 1946’dan 1970’e kadar adalar nükleer atıkların boşaltıldığı bir çöplük gibi kullanıldı. Radyoaktif atıkların konduğu o çelik bidonlar hâlâ adaların etrafına sepelenmiş durumda. Üstelik tam olarak yerlerini tespit etmek ve yarattıkları tehlikeyi kestirmek de mümkün değil. Yetkililer, bu bidonlara hiç dokunmamanın daha mantıklı olacağını söylüyor çünkü onları oradan kaldırmak daha fazla zarara yol açabilir… Son olarak, adalar deniz fillerinin uğrak noktası. Bu da pek çok köpek balığının ada etrafında dolanmasına sebep oluyor. Eğer radyoaktiviteyi göze alıp adaların etrafında dalış yapıyorsanız, köpek balıklarına da dikkat etmeniz lazım…

Ramree Adası

Ramree Adası (zaman zaman Ramri diye de yazılır), Burma açıklarında yer alıyor. İkinci Dünya Savaşı’nda gerçekleşen korkunç bir hadiseye tanıklık etmiş. Britanya ve Japon kuvvetleri 1945’de burada çarpışmışlar. Çatışmalar altı hafta boyunca sürmüş ve nihayetinde Japon direnişi kırılmış. 1000 kadar Japon asker kan ve panik içinde mangrov bataklıklarına doğru çekilirken, deniz timsahlarına yem olmuşlar. Gece boyu tüfek sesleri, acı haykırışları duyulmuş, sabah ise gökyüzü akbaba sürüleriyle kaplanmış. Tüm bu kuşlar bataklıklara doğru uçarak timsahların paramparça ettiği cesetleri temizlemeye koyulmuş…

Ramri, belki de insan tarihi boyunca hayvanların sebep olduğu en büyük katliama tanıklık etmiş. Şimdilerde Ramri üzerinde yaşam mevcut. Deniz timsahlarının sayısı artık eskisi kadar fazla değil. Timsah derisi için hepsi avlanmış, geride bir avuç kalmış sadece.

Thilafushi Adası

Ada, 1990’ların başında Maldivler tarafından denizin doldurulması ile oluşturuldu. Başkent Malé’den yedi kilometre açıkta yer alıyor. Adanın oluşturulma sebebi, başkentin giderek büyüyen atık sorununu çözmekti. Başkentten toplanan atıklar, Çöp Adası olarak bilinen bu yapay kara parçasına gönderiliyor. Burada çöplük işçileri atık dağlarının arasında işe yarar bir şeyler aramak için geziniyor, bazı atıklar yakılıyor, bazıları da geri dönüşüme gönderiliyor. Yıllar içinde ada, artık üzerine yığılan çöpleri kaldıramaz hâle geldi, etrafındaki lagüne de taşırmaya başladı.

Maldivler bir takım ada üzerinde kurulu, oldukça kısıtlı bir alana sahip, dolayısıyla çöp toplamak için geniş arazileri yok. Çözümü Thilafushi gibi yapay bir ada oluşturmakla bulmuşlar fakat bu ada artık üzerindeki yükü kaldıramaz durumda. Çöplük çevre için büyük bir tehlike saçıyor, asbestos ve patlayıcı özelliğe sahip pek çok tehlikeli atıkla dolu. Maldivler’in nüfusu yarım milyondan biraz fazla. Bu kadar küçük bir nüfus nasıl böyle çöp dağları yaratabilir? İşin aslı çöp dağlarını yaratanlar Maldivliler değil, turistler. Thilafushi’de toplanan çöplerin büyük kısmı lüks otellerden geliyor… Elbette, o oteller kim bilir kaç yüz kişiye istihdam sağlıyor, yerel ekonomiye kim bilir ne kadar büyük katkı sağlıyordur ama çöp arıtma konusunda sınıfta kaldıkları gerçek. İşte Thilafushi Adası, bizlere turizmin göstermediği karanlık bir dünyayı sergiliyor. Orada o ruhu esir alan beyaz kumsallar, turkuaz rengi dalgalar yok. Nefis plajların üstünde bir çiçek gibi açan güneş, bu adada yakıp kavuran bir kanser yarası gibi, her yerde yalnızca çöp, is ve duman var. Eğer çöplerin her yeri istila ettiği post-apokaliptik bir dünyada yaşamanın ne tür bir his olacağını merak ediyorsanız Thilafushi’ye uğrayabilirsiniz.

Tehlike Adası

Dünya’da Tehlike Adası ismiyle bilinen iki yer var. Biri Pasifik Okyanusu’nda, diğeri de Hint Okyanusu’nda. Pasifik’te yer alan adanın asıl adı Pukapuka. İsminden de belli olduğu üzeri hayli ilginç bir yer. Ada üzerinde yaşayan neredeyse herkes on yedinci yüzyılda yaşanan bir gemi kazasından sağ kurtulan insanların soyundan gelme. Adadaki bu birkaç yüz kişilik nüfusun kendine has bir dili var. Cook Adaları’na bağlı. Hint Okyanusu’ndaki Tehlike Adası ise sahiden tehlikeli bir yer, üzerinde yaşam yok. Ada aşağı yukarı iki kilometre uzunluğunda ve hindistan cevizi ağaçları ile kaplı.

Adaya yapılan tüm yolculuklar tehlikeli çünkü güvenle yanaşabileceğiniz bir kıyısı yok. Adanın etrafındaki diğer irili ufaklı kara parçalarında insan yaşamının bulunduğu zamanlarda bile burası ıssızdı. Sadece zaman zaman tarım işçileri, hindistan cevizi toplamak için buraya getirilirdi.

Yararlanılan Kaynaklar:

 

Yazar: Tuğrul Sultanzade

2000 yılında Bakü'de doğdu. Uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyor.

İlginizi Çekebilir

HBO’dan Mini Belgesel-Drama: Chernobyl

HBO’nun Chernobyl dizisi öyle neşeli bir diziye benzemiyor. Ama yine de bu dehşete hazırlıklı yakalanmak …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et