Tanzanya’nın Arusha bölgesinde yer alan Natron Gölü, dünyadaki en ölümcül yerlerden biri olarak bilinir. Gölde yüzülmesi tavsiye edilmez. Su son derece aşındırıcı ve bir o kadar da sıcaktır. Natron Gölü, tıpkı Van Gölü gibi soda içerir. Lakin Van Gölü’nün pH değeri 9.8 civarı iken Natron Gölü’nün pH değeri bazen 12’yi bile geçebiliyor. Göl sodyum karbonat gibi mineraller ile zengindir. Bu sularda ölen hayvanlar çürüyüp dağılmak yerine kalsiyumla kaplanır ve taşlaşırlar. Bir heykele dönüşürler adeta. Nick Brandt isimli bir fotoğrafçı gölü ziyaret etmiş, orada taşlaşan hayvanların fotoğrafını çekmiştir.
Yine de Natron Gölü ucube bir mekan değildir, aksine pembe, bazen kırmızı, bazen de turuncuya çalan suları ile oldukça büyüleyicidir. Heykele dönüşmüş ölü pelikanlar, yarasalar, martılar… Mistik ve şiirsel bir ortam. Sanki bu gezegene ait bir yer değilmiş gibi hissettirir görene. Aslında başka bir dünyanın sıradan bir manzarasıyken bir şekilde bu dünyada vücut bulmuş gibidir. En az Natron Gölü kadar büyüleyici olan flamingolar da bu mekana sıklıkla uğrar. Hayatın ve ölümün kendisi kadar güzeldir Natron Gölü. Bir o kadar da hakikatlidir.
Göl oldukça sığdır. Maksimum uzunluğu 57 kilometre, genişliği ise 22 kilometredir. Etrafta hiçbir yerleşim yoktur, ama bazı zamanlar çobanlar buraya hayvanlarını getirip otlatırlar. Daha önce belirttiğimiz gibi göl son derece aşındırıcıdır ve de dayanılması güç bir sıcaklığa sahiptir. Gölün suları 60 derece gibi oldukça yüksek bir sıcaklığa ulaşabilir. Bu yüzden göl, etraftaki pek çok hayvanın yaşayamayacağı bir yerdir. Yine de dünyanın her yanında olduğu gibi yaşam burada da var olmak için bir yolunu bulmuştur. Örneğin gölde üreyen mikroorganizmalar ona pembe rengini kazandıran alkali tortularını üretirler. Gölün daha az tuzlu olan kısımlarında ise balıklar vardır. Bunlar haricinde gölde su yosunları ve omurgasızlar da bulunur. Kuşlar da buralara uğrar. Özellikle de flamingolar. Afrika’daki soyu tehlike altında olan küçük flamingo sürüleri bir tek bu gölde üreyebilmektedir. Çünkü gölün aşındırıcı özelliği onları avcılardan korumaktadır.
Göl ismini Natron’dan, mumyalamada da kullanılan bir karbonat, bikarbonat, klorid ve sodyum sulfat karışımından alır. Natron Gölü sahiden de mumyalayıcı bir özelliğe sahiptir. Ateşperestler için Hazar Gölü kutsaldı; belki de başka bir dünyada, Natron Gölü gibi oldukça büyük bir alkali deniz bulunmakta ve o denizi kutsal kabul eden bir halk ölülerini denize bırakmakta. Belki de bu davranış o dünyanın tüm sathında kabul gören bir şey. Belki de o dünyadaki insanların denize gitmek gibi bir adeti yok, çünkü denizleri alkali bazlı, oldukça aşındırıcı bir özellikte.
Ya da uzaklarda bir gezegen tamamıyla Natron Gölü gibi bir denizle kaplı. Deniz oldukça sığ. Rengi bazen kırmızı, bazen pembe. Gezegendeki canlılık bir zamanlar keşif düzenleyen bir sondanın bıraktığı siyanobakteriler tarafından başlatılmış. Milyarlarca yıl sonra sığ küresel denizde sürüngen biçimli tuhaf balıklar ortaya çıkıyor. Denizin buharlaşıp iyice çekildiği, geride alkali bazlı cehennemi bir taban bıraktığı o yere tırmanıp gökyüzüne bakıyorlar. Perdeli gözleri kozmik karanlığı, gezegenin her yanını kaplayan denizden ayırmayı başarıyor. Zaman içinde, belki de milyarlarca yıl sonra, bir kısmı bilinç geliştiriyor ve gökyüzüne baktıkları zaman bir vakitler onları buraya bırakan kazanın yankılarını görüyorlar.
Denizin üzerinde su canlılarını andıran bitkiler beliriyor, daha sonra ağaçlar, daha sonra ormanlar. Yüzen yosun adaları. Balıklardan evrimleşen varlıklar bu gezegende insanların yarattığı medeniyetin bir benzerini nasıl yaratabilirler? Dini inançları nasıl olur? Cinsiyet kavramları? Onlar da kendi aralarında kavgaya tutuşurlar mı? Peki ya bu gezegenin Aborjinleri olarak kalmayı başarabilirler mi? Yoksa tıpkı küçük flamingoların Natron Gölü’ne gelip ürediği gibi onların da gezegeni üst düzey bir uzay göçebesi kavmin yumurtalarını bıraktığı kutsal bir kuluçka yeri mi olur?
Doğa ve gerçeklik, kurgu için büyük bir ilham kaynağı…
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade