Diyalektik Düşüncenin Dansı

Doğayı, toplumu ve insanı açıklayan ortak bir bilgi çerçevesi var mıdır? Fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji, ekonomi, psikoloji gibi bilim dallarını birleştirebilen bir bilgi modeline ulaşabilir miyiz?

Çok geniş bir alanda uygulayabileceğimiz, az sayıda kelime ile ifade edilebilen böylesi bir bilgi modeline sahip olsaydık dünyayı anlamamız çok daha kolay olurdu. Böylesi bir bilgiye sahip olsaydık evrenin sırlarını çözmeye bir adım daha yaklaşmış olurduk.

Düşünce Tarihi

Felsefe tam da yukarıda paragrafta tarif edilen genelleştirilebilir bilgileri ortaya koymaya çalıştığı için cazip bir uğraş. Ne var ki felsefe tarihi boyunca ortaya konmuş fikirleri tanıyıp eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmek pek de kolay değil. Neredeyse her filozofun dünyada olup biten şeylerin nedenleri hakkında farklı görüşleri var. Ortalama bir okurun, çoğunluğu birbiriyle çelişen bu bilgilerle karşılaştığında büyük ihtimalle kafası karışacaktır. Neyse ki felsefi disiplinler hakkında derli toplu bilgiler içeren kitaplar da var. Araştırmacı yazar Orhan Hançerlioğlu’nun “Düşünce Tarihi: Dört Bin Yıllık Düşünce, Sanat ve Bilim Tarihinin Klasik Yapıtları Üstüne Eleştirel İnceleme” isimli kitabı bunlardan biri. İlk kez 1970 yılında yayınlanmış olan bu epik kitapta Kant-Hegel-Marx felsefi çizgisi “gerçek aydınlık” olarak tanımlanıyor.

Gerçekliği argüman, karşıt argüman ve bunların sentezi üzerinden inceleyen diyalektik yöntem ilk kez eski Yunan filozofu Sokrates tarafından kullanılmış. Sokrates bir konuyu tartışmak istediğinde bunu karşısındaki insanlara sorular sorup yanıtlarını alarak ve yanıtları değerlendirerek gerçekleştirirmiş. Böylece argümanının mantıksal sonuçlarını inceleme ve karşıt argümanlar üzerinden tezini etraflı bir biçimde değerlendirme olanağı elde edermiş.

Alman filozofu Immanuel Kant‘a göre eski Yunanlarının diyalektiği kullanma biçimi bir argümanın doğruluğunu kanıtlamaya yönelik olduğundan gerçekliğin bulunmasına yardımcı olmuyordu. Kant’a göre gelişim tez, antitez ve sentezden oluşan bir üçlü süreçte oluşuyordu. Antitez teze karşıt olarak üretilen, onunla çelişen tezi ifade ediyordu. Sentez ise tez ile antitez arasındaki karşıtlığı ve gerilimi çözüme kavuşturan nihai çözüm oluyordu.

Hegelci Diyalektik

Hegel, diyalektik yöntemi oluşturan üçlü yapıyı daha farklı sözcüklerle ifade etmeyi tercih etmişti: Teori-olumsuzlama-somutlaştırma. Hegel’e göre tez-antitez-sentez formülasyonu tezin neden bir antiteze ihtiyaç duyduğunu açıklamıyordu. Oysa, teori-olumsuzlama-somutlaştırma üçlüsü tezin neden bir antiteze ihtiyaç duyduğunu daha iyi ifade anlatıyordu. Hegel’e göre somutlaştırma, diğer bir deyişle sentez, tamamlanmak için mutlaka olumsuzlamadan yararlanmalı, bu yolculuk sırasında teori ile olumsuzlama arasında bir tür uzlaşma sağlanmalıydı.

Bu anlatım bir optimizasyon probleminin çözüm aşamalarını hatırlatıyor. Yapay zekâ alanında tüm öğrenme algoritmaları tahmin edilmek istenen değişkene bir tahmini değer atanmasıyla (teori-tez) işe başlar. Sonra bu tahmini değerin kullanılan veri seti için uygun bir sonuç verip vermediği kontrol edilir (olumsuzlama-anti-tez). Yapılan çok sayıda iterasyon sonucunda doğru değer tahmin edilmiş, optimum sonuç elde edilmiş olur. (sentez-somutlaştırma)

Hegel’in ortaya koyduğu bir diğer önemli diyalektik kuralı niceliğin niteliğe dönüşmesidir. Niceliksel (sayısal) değerler belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra nitelikte bir dönüşüme yol açarlar. Hegel bu durumu suyun ısıtıldığında sıvı halden gaz haline dönüşmesi ile örneklendirir. Su ısıtılmaya başladığında uzunca bir süre herhangi bir nitelik değişimine uğramaz. Isısındaki niceliksel değişiklik suyun niteliğini etkilemiyor gibidir. Su 100 santigrat derecede ulaştığında buharlaşmaya, yani gaz haline dönüşmeye başlar.

Hegel diyalektik yöntemi madde ile ruh arasındaki ilişkiye ve efendi köle ilişkisi gibi toplumsal konulara da uygular. Karşıt gibi görünen bu ikililer arasındaki ilişkileri diyalektik yöntemi kullanarak inceler. Hegel’e göre zihinsel diyalektik süreçler “idea”ların süreç sonunda maddi bir öz kazanmasını sağlarlar.

Marksist Diyalektik

Marx 20. yüzyılda dünyada büyük değişimlere yol açacak olan felsefesini Hegel’in diyalektik yöntemine dayandırır. Hegel’in diyalektik süreçlerden geçerek gelişen tarih fikrini alıp maddeci bir anlayışla yeniden yorumlar. Marx’a göre Hegel’in felsefesi gerçekliği büyük başarıyla resmetmektedir ancak bu felsefe baş aşağı durmaktadır. Hegel ruhun ya da fikirlerin (idea) diyalektik bir süreçten geçerek maddi dünyayı oluşturduğunu ima etmektedir. Marx’a göre madde ruhtan öncedir, maddi dünya fikirlerin, diğer deyişle “idea”ların oluşmasını sağlar.

Marx Das Kapital‘de maddi dünyanın insanların fikirlerini nasıl belirlediğini analitik bir berraklık içinde anlatır. Marx’a göre tarihin devindirici motoru sınıf çatışmasıdır, insanların siyasi fikirleri ekonomik çıkarları doğrultusunda belirlenir.

Marx Das Kapital’de Hegel tarafından ortaya konulan niteliğin niceliğe dönüşme sürecini çeşitli örneklerle açıklar. Suyun belirli bir ısıya ulaştığında kaynamaya başlamasına benzer biçimde, kişilerin küçük miktarda varlıklarının bulunması onları birer kapitalist yapmaz. Kişilerin varlık miktarı belirli bir sınırı geçtiğinde bir esnaf ya da zanaatkardan bir sanayiciye dönüşürler ve kapitalist fikirlerin savunucusu olmaya başlarlar. Marx ayrıca ölçeğin(nicelik) bir şirketin yapısında ne gibi değişiklikler yarattığını ayrıntılı bir biçimde tasvir eder. Çalışan sayıları arttıkça şirketlerde muhasebe, satış gibi yeni fonksiyonlar ortaya çıkmaya başlar. Şirket ölçeği ne kadar büyürse bu fonksiyonların çeşitliliği ve uzmanlaşma derecesi o ölçüde artar.

Marx Hegel’in tarihselciliğinden yola çıkarak tarihsel gelişimi zorunlu bir sona doğru gerçekleşen bir tür yürüyüş olarak görür. Nasıl ki feodalitenin iç çelişkilerinin zorunlu bir sonucu olarak kapitalizm doğmuşsa, kapitalizmin yaratığı çelişkiler nedeniyle komünizm doğacaktır. Marx durumu bu netlikte ifade etmez, ancak bu örtülü mesaj komünizm taraftarlarına moral verir.

Doğanın Diyalektiği

Doğanın Diyalektiği, Friedrich Engels‘in önemli yapıtlarından biridir. Bu yapıt, 19. yüzyıl ortalarında, doğa bilimlerin ulaştığı başlıca başarıların, diyalektik materyalist bir genellemesini verir, materyalist diyalektiği geliştirir ve doğa bilimlerdeki ruhu önceleyen metafizik ve idealist kavramları eleştirir.

19.yüzyılın ortalarında insanlık matematikte, gökbilimde, fizikte, kimyada ve biyolojide bir dizi başarıya ve buluşa tanık olmuştur. Yeni olgular ve doğa yasaları ortaya konmuş, yeni teoriler ve varsayımlar kabul edilmiştir; yeni bilim dalları ortaya çıkmıştır.

Engels, doğa biliminin bu zafer dolu yürüyüşündeki üç ilerlemeyi şöyle sıralar: organik hücrenin bulunması, enerjinin sakınımı yasasının bulunması ve Darwincilik.

1838’de ve 1839’da M. J. Schleiden ve T. Schwann, bitki ve hayvan hücrelerinin özdeşliğini ortaya koymuşlardır; bu iki bilgin, canlı organizmanın temel yapı biriminin hücre olduğunu kanıtlamışlar ve organizma yapısının eksiksiz bir teorisini yaratmışlardır. Böylece bu iki bilgin, organik dünyanın birliğini göstermişlerdir.

1842 ve 1847 yılları arasında J. R. Mayer, J. P. Joule, W. R. Grove, L. A. Colding ve H. Helmholtz, enerjinin sakınımı ve dönüşümü yasasını bulmuşlar ve gerçekliğini kanıtlamışlardır. Bunun sonucu olarak, doğa, kendisini, maddenin evrensel hareketinin bir biçiminin, bir başka biçime dönüşümünün sürekli süreci olarak ortaya koymuştur.

1859’da Charles Darwin, temel yapıtı Türlerin Kökeni‘ni yayınlamıştır. Bu yapıt, bir yüzyıldan fazla süren evrim fikrinin gelişimini tamamlamış ve modern biyolojinin temellerini kurmuştur. Bu buluşların felsefi önemi, doğal gelişmenin diyalektik niteliğini özlü bir biçimde ortaya koymuş olmalarındadır.

Felsefenin Temel İlkeleri

Yukarıdaki anlatımlardan anlaşıldığı üzere diyalektik materyalizm kavranması kolay bir felsefe değildir. Formel mantıktan oldukça farklı bir düşünme biçimi gerektirir ve yanlış anlaşılmaya müsaittir.

George Politzer 1935-1936 yılları arasında İşci Üniversitesi’nde verdiği notlardan yola çıkarak Felsefenin Temel İlkeleri isimli bir kitap yazar. 1946 yılında yayınlanan kitap Fransa’da büyük ilgi görür. Kitap Türkçe’de 1974 yılında yayınlanır ve Fransa’dakine benzer biçimde büyük bir ilgiyle karşılanır. Diyalektik materyalizmi bir işçinin anlayabileceği netlikte anlatmaya çalışan kitap propaganda amacı taşıdığı için entelektüel derinlikten yoksundur ancak Marxist felsefeyi kitlelere anlatma yolunda faydalı olduğu söylenebilir. Kitapta Marxist felsefe aşağıdaki örnek başlıklar çerçevesinde açıklanır.

  1. Bütün şeyler birbirine bağlıdır.
  2. Her şey dönüşür.
  3. Karşıtların mücadelesi her değişimi motorudur.
  4. Nicelik birikimi niteliğe dönüşüne yol açar.
  5. Madde bilinçten öncedir.
  6. Evren bilinebilir bir şeydir.
  7. Toplumun manevi hayatı maddi hayatının bir yansımasıdır.

Yıldızlar ve Kara Delikler

Diyalektik düşünce tarzını bir kez öğrendikten sonra karşılaşılan çeşitli bilgileri bu sistematik doğrultusunda yorumlamak mümkündür. Örneğin farklı elementlerin yıldızların içinde nasıl oluştuğuna dair bilgiler niceliğin nasıl niteliğe dönüştüğünü anlamaya yardımcı olabilir.

Hemen tüm yıldızların içeriğinin yaklaşık %98’i, Evren’in Büyük Patlama ile doğumu sırasında oluşmuş iki element olan hidrojen ve helyumdan ibarettir. Bunların haricindeki diğer elementler ise, yıldızların içerisindeki nükleer tepkimeler sonucu oluşup, yıldızların ölümleri neticesinde uzaya saçılmış daha ağır elementlerdir.

Günümüzde kabul edilen modele göre yıldızlar, devasa gaz ve toz bulutlarının kütle çekimi etkisi ile kendi içlerine çökmeleri sonucunda birkaç milyon yıl içerisinde oluşmaktadırlar. Bu oluşum uzayın belirli bir bölgesindeki madde yoğunluğuna bağlı olarak gerçekleşmektedir. Yoğunluk yeterli büyüklükte değilse göktaşları, gezegenler gibi diğer uzay cisimleri oluşmaktadır.

Belirli bir boyutun üzerinde olan yıldızlar öldükten sonra kara delikleri oluşturuyorlar. Bir kara deliğin içinde bilinen fizik kuralları geçerliliğini yitiriyor, bir tür tekillik durumu oluşuyor.

Hidrojen ya da helyum elementlerinin uzayın bir bölgesindeki yoğunluğu(niceliği) farklı nitelikteki elementleri ortaya çıkarmakla kalmıyor, zaman içinde o bölgede geçerli fizik kurallarının bile nitelik değiştirmesine yol açabiliyor.

Teknolojinin Diyalektik Gelişimi

Fütürist Ray Kurzweil 2005 yılında “Singularity Is Near” isimli bir kitap yayınladı. Kısa sürede bir klasiğe dönüşen kitapta 2046 yılında teknolojinin tekillik aşamasına ulaşacağı öngörülüyordu.

Tarihsel materyalizme gönül vermiş nice komünistin aksine Ray Kurzweil bir mucit ve iş insanı. Marksist görüşlerle ilgilendiğine dair herhangi bir emare bulunmuyor. Kurzweil kitabında Hegelci-Marksist tarihselci görüşü onlara herhangi bir referans vermeden bir adım öteye götürüyordu. Onlara benzer biçimde tarihsel gelişimin zorunluluğunu vurgularken bir de buna tarihin akışının zamanla hızlandığı fikrini ekliyordu.

Kurzweil’e göre bilgi teknolojilerinde üstel artış yapay zekanın bilinç kazanmasına yol açacaktı. Böylece saniyede yapılan işlem adedi gibi ölçülebilir bir niceliğin, bilinç gibi ruhsal bir niteliğe dönüşeceğini öne sürmüş oluyordu.

Bütün bu düşüncelerden etkilenerek yazdığım Ogox isimli roman insanın ürettiği bir makinenin bilinç kazanmasının mümkün olup olmadığı üzerine bir düşünce deneyi sayılabilir.

Diyalektik Materyalizmin Eleştirisi

Bilim felsefecisi Karl Popper iki ciltlik “Açık Toplum ve Düşmanları” eserinde Platon, Hegel ve Marx’ın devletçi, tarihselci görüşlerini eleştirir. Almanya’da yirminci yüzyılın ilk yarısında faşizmin yükselmesinde Hegel’in etkisi olduğunu ifade eder. Bir teorinin bilimsel kabul edilmesi için doğrulanabilir olmaktan öte yanlışlanabilir olması gerektiğini vurgular.

Bilim filozofu ve fizikçi Mario Bunge Hegelci ve Marksist diyalektik düşünceyi eleştirerek onu “bulanık ve bilimden uzak” ve “feci bir miras” olarak adlandırır.

Sonuç

Dünyada olup biten her şeyi bir felsefi çerçeve içinde açıklamak oldukça cazip görünüyor. Hegelci-Marksist diyalektik insan düşüncesinin ulaştığı önemli bir zirveyi işaret ediyor. Bu düşünceyi tanımak dünyaya olup bitenleri yorumlamak konusunda bizlere önemli olanaklar sağlıyor.

Öte yandan, düşünce tarihini belirli bir merkez çevresinde kısıtlı bir biçimde ele almak riskli bir yaklaşım. Hegelci-Marksist düşünce kapsayıcılığı ile tür dini andırıyor. Üstelik bu düşünceyi yorumlamak, zıtların birliği vb kavramları anlamlandırmak hiç kolay değil. Bu türden toptancı yaklaşımlar otoriter bakış açılarına zemin hazırlayabilir ve insan düşüncesinin yoksullaşmasına yol açabilir.

Bütün olası sakıncalarına rağmen diyalektik düşünceyi öğrenmek ve dünyayı bu biçimde yorumlamaya çalışmak faydalı bir zihinsel egzersiz olabilir.

Yararlanılan Kaynaklar:

  • İngilizce Wikipedia “Dialectic” maddesi
  • Düşünce Tarihi: Dört Bin Yıllık Düşünce, Sanat ve Bilim Tarihinin Klasik Yapıtları Üstüne Eleştirel İnceleme
  • Orhan Hançerlioğlu
  • Kapital – Karl Marx
  • Doğanın Diyalektiği – Friedrich Engels
  • Felsefenin Temel İlkeleri – George Politzer
  • İnsanlık 2.0 – Ray Kurzweil
  • Açık Toplum ve Düşmanları – Karl Popper

Yazar: Murat K. Beşiroğlu

1971 Trabzon doğumlu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Özel bir bankada 21 yıl uzman ve yönetici olarak çalıştı. Ogox, Aşk Algoritması, Rüya Sanatçısı, Dördüncü Dünya ve Schrödinger'in Papağanı kitaplarının yazarıdır. Bilimkurgu öykü ve romanları yazmaya devam etmektedir.

İlginizi Çekebilir

İlk Doğan Hipotezi: Ya Samanyolu’ndaki İlk Gelişmiş Uygarlık Bizimkisiyse?

1950’de İtalyan-Amerikan fizikçi Enrico Fermi, Manhattan Projesi kapsamında 5 yıldır çalıştığı Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’nda …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et