Dinozorlara Dair Bir Düşünce Deneyi: Teknozorlar

Dinozorlar bundan 230 milyon yıl önce ortaya çıkmıştı ve 65 milyon yıl önce yok oldular. Yani aşağı yukarı 165 milyon yıl boyunca Dünya’nın hakimi onlardı. Günümüzde Dünya’nın hakimi insanlar. Daha doğru bir tabirle homo sapienler. Homo sapienlere dair en eski kalıntı iki yüz bin yıl öncesine ait. Homo sapienler iki yüz bin yılda hem diğer “insan” türlerini yok etti, hem de diğer tüm türler üzerinde hakimiyet sağladı. Üstelik şimdi uzaya çıkabilecek bir teknolojiye ve medeniyete sahip. Peki dinozorlar bunca şeyi 165 milyon boyunca neden yapamadı? Dinozorlara kıyasla son derece kırılgan olan insanlar, iki yüz bin yılda Dünya’yı kökünden değiştirmişken, dinozorlar tüm o dehşet verici heybetleriyle nasıl olur da sadece vahşi ve zekadan yoksun yaratıklar olarak kaldı?

Kabul etmeliyiz ki medeniyet, zeka ve teknoloji kavramları son derece insan merkezli. Lakin belki dinozorlar arasında da yüksek zekaya sahip türler vardı. Aslında böylesi büyük bir varlığın zekası sadece kendi vücudunu hareket ettirmeye, hayatta kalmaya ve çoğalmaya yetebilirdi. Zaten insan tabiriyle bir “medeniyete” yahut uzaya çıkabilecek türden bir teknolojiye sahip olmuşlarsa bile bunu öğrenebilmemiz artık olanaksız. Dinozorlar aslında tam bir muamma…

The Atlantic yazarı Peter Brannen‘in “düşünce deneyi” de aslında insanların Dünya üzerinde yarattığı etkinin nasıl bir göz kırpımı süre içerisinde gerçekleştiğini ve tüm bu etkilerin zamanın acımasızlığı karşısında nasıl da aciz olduğunu gösteriyor. Tabii Brannen, dinozorların geçmişte sahiden de yüksek teknolojili bir medeniyete sahip olduğunu iddia etmiyor. Sadece böyle bir şey gerçekse bile bunu öğrenmemizin asla mümkün olmayacağını söylüyor. Eğer ki dinozorlar global hükümdarlıklarının son yedi bin yılında süper-zeki varlıklara dönüşüp bir medeniyet kursaydı ve asteroit madenciliğine başlasaydı, bu madencilik işlemlerinde bir hata yaşansaydı ve o meşhur asteroitin Dünya’ya yönelmesine sebep olsalardı, tüm bu hikayeyi bilmemiz bugün imkansız olacaktı. Çünkü bu olayın üzerinden milyonlarca yıl geçti. Dünya artık bambaşka bir yer…

Hatta şöyle söyleyelim; eğer bu teknozorlar birbirini nükleer silahlarla imha etmişse bile bunu bilmemiz imkansız. Bu olaya dair tüm kanıtlar çoktan kaybolmuştur bile. Bir nükleer patlamanın etkisi 16 milyon yıl kadar doğada varlığını sürdürür. Triyas Devri‘nde yaşanan hayali bir nükleer felaketin kalıntıları çoktan kaybolacaktır haliyle. Bu da aslında zamana karşı insanların ne denli aciz olduğunu düşünmeye sevk ediyor. İnsanların yaşamı çok kısa. İnsanlık henüz çok genç. Dünya ise artık ömrünün yarısından fazlasını doldurmuş halde. Şu an Dünya’yı tehdit eden pek çok felaket var. Bunların neredeyse hepsi insan kaynaklı. Lakin insanların unuttuğu şey şu ki kıyamet yaşanacaksa bile bu çok büyük ihtimalle sadece insanların kıyameti olacak. İnsanlar Dünya yüzeyinden silindiği taktirde bile gelecekte yine zeki varlıklar ortaya çıkabilir ve büyük ihtimalle insan medeniyetinden hiçbir zaman haberdar olmazlar.

Soğuk Savaş yıllarının nükleer felaket paranoyası şimdilerde farklı farklı biçimlerde kendini gösteriyor. Kuraklıkların yarattığı korku, ekonomik buhranlar, insanların giderek vahşileştiği düşüncesi yahut insanların daha da aptal hale geliyor olduğu sanrısı. İnsanların zaten çoğunluğu aptallardan oluşur, üstün zekalıların acı verici bir çoğunluğu da bu aptalların arasında kaybolup gider. Bu da insanlığın gelişimini dengeleyen görünmez bir aklın varlığını düşündürür. Birileri illaki çıkıp tekerleği ya da yazıyı icat edecekti ama ne zamanından önce ne de geç kalmadan. Birileri illaki nükleer silahları da keşfedecekti fakat zamanından önce değil, tam da zamanında. Zaman algısı bu kadar insanlığa özgü bir şeyken onun hakkında serbestçe konuşmak zor. Lakin o görünmez akıl belki de insanlığı kendi yıkımını getirmeye hazırlıyordur. İnsanlık belki de kendini imha etmek için kurulmuş bir düzenek gibidir. Belki de simülasyon teorisi gerçek değil ama insanlığı yöneten görünmez bir akıl var…

Eğer o akıl gerçekse ve sahiden insanları kendi yıkımlarına sürüklüyorsa bile, daha sonra var olması muhtemel diğer medeniyetler hiçbir zaman bu aklın varlığını keşfedemeyecek, ona karşı koymanın yollarını öğrenemeyecek ve onlar da, hiç haberleri olmadan, insanlarla aynı kaderi paylaşacaklar. Unutmayalım ki Güneş, bir kızıl deve dönüştüğü zaman Plüton ve civarı yaşam için ikinci bir bahara ev sahipliği yapabilir.

Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

dijital olumsuzluk bilinc aktarimi

Dijital Ölümsüzlük: Bilinç Transferine Bir Bakış

Dijital ölümsüzlük, bir zamanlar bilimkurgunun konusuydu. Ancak şimdi gelişen teknoloji ve nörobilim içerisinde ciddi bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin