Dezavantajları Olan Harika Bir Hammadde: Alüminyum

Uçaklarda yemeğimizi onunla sarıyoruz ve koltuk altlarımıza deodorant olarak sıkıyoruz. Sanırız alüminyumdan bahsettiğimizi anlamışsınızdır. Bu hafif metal olmadan günlük hayatımızı hayal etmemiz çok zor. Çok yönlü, dayanıklı, esnek: Mimaride de geleceğin malzemesi olarak kabul ediliyor. Son derece hafif, esnek ve aynı zamanda neredeyse çelik kadar sağlam, ısıya dayanabiliyor ve elektriği iletebiliyor. Bu nedenle elektronik sektöründe olduğu gibi havacılık endüstrisinde de vazgeçilmez.

Ancak bu hafif metal sadece söz konusu alanlarda değil, aynı zamanda pek çok başka şeylerde de bulunuyor: Örneğin arabalarda, deodorantlarda, hatta şekerlemelerde. Günümüzde alüminyum, demirden sonra en çok işlenen ikinci metal. Endüstri için ne kadar önemli olsa da bitki, hayvan ve insan vücudu için de bir o kadar önemsiz. Alüminyumun organizmamız üzerinde bilinen tek bir doğal işlevi bile yok. Kısacası, aslında ona ihtiyacımız yok. Ancak yediğimiz-içtiğimiz şeylerle birlikte bünyemizde her zaman bulunuyor. Çünkü pratik olduğu için, alüminyum tepsilerin ve folyoların mutfakta kullanımı oldukça yaygın. Bu sayede gıdalarımıza, oradan da vücudumuza rahatlıkla geçebiliyor.

Yer kabuğundaki en yaygın elementlerden biri olan alüminyum, topraktan çıkıp içme suyuna, bitkilerin özüne ve dolayısıyla vücudumuza ulaşabiliyor. Tıpkı doğal çay, sebze veya çikolatada ister istemez alüminyum bulunması gibi. Ayrıca deri yoluyla da vücudumuza nüfuz edebiliyor. Örneğin alüminyum içeren deodorantlar kullanıldığında bu risk mevcut. Çünkü piyasada satılan birçok deodorantta alüminyum var. Haliyle zaman içinde vücudumuzda alüminyum birikmesi ortaya çıkabiliyor.

Peki bu birikmenin sonuçları neler? Net olan bir şey var: Kısa bir süre içinde çok fazla alüminyum alırsanız, vücudunuzda toksik bir etkiye neden olabilir. Bu yüzden Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, vücut ağırlığının kilogramı başına bir miligramdan fazla alüminyum tüketilmemesini öneriyor. 60 kilogram ağırlığındaki bir kişi için maksimum alım 60 miligram olmalı. Öte yandan daha düşük alım miktarlarının uzun vadede olumsuz sonuçlara yol açıp açmayacağı kesin olarak açıklığa kavuşturulabilmiş değil. Sonuçlar yalnızca kademeli olarak ve muhtemelen ancak on yıllar sonra fark edilebilir hale gelecektir. Ancak alüminyumun artık Alzheimer ve meme kanserinin gelişimine katkı sağladığına dair ciddi şüpheler duyuluyor.

Asitli içeceklerin kutularından içeceğe alüminyum sızabildiği biliniyor. Bu tehlikeye rağmen, sitrik asit içeriği yüksek tatlı ve kolalı içecekler hala raftaki alüminyum kutularda satışa sunuluyor. Bazı çalışmalarda araştırmacılar, ölen demans hastalarının beyinlerinde anormal miktarda alüminyum birikmesi buldular. Kanserli kadınların göğüs sıvısında da benzer gözlemler yapıldı ve hastalara yönelik anketler, alüminyum içeren deodorantların sık kullanımı ile bireysel meme kanseri riski arasında bağlantı olabileceğini ortaya koydu. Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü’ne göre, “Kronik alüminyum tüketimiyle ilişkili sağlık riskleri henüz yeterince araştırılamamış,” durumda.

Bu belirsizliğe karşın, vücuduna alüminyum alımını azaltmak isteyenlere tavsiyemiz alüminyum içermeyen kozmetik ürünler almaları. Öte yandan tuz veya asit içeren yiyecekler mümkünse alüminyum kaplarda saklanmamalı veya hazırlanmamalı. Bu, örneğin dilimlenmiş elma, jambon veya turşu gibi yiyecekleri alüminyumdan uzak tutmak anlamına geliyor.

Potansiyel sağlık riskine ek olarak, günlük yaşamda alüminyumdan daha sık kaçınmanın başka bir nedeni daha var: Çevre. Alüminyumun çıkarılma süreci, ekolojik açıdan çok zararlı. Örneğin, alüminyum içeren cevherlerin çıkarılması için yağmur ormanlarının çoğu kez kesilmesi gerekiyor. Ek olarak, bu cevherin daha fazla işlenmesi son derece yoğun enerji gerektiriyor ve aynı zamanda işlenmesi esnasında havaya zehirli gazlar salınıyor. Alüminyum üretiminde sadece son derece aşındırıcı kostik soda gibi kimyasallar kullanılmıyor, aynı zamanda cevherlerden cıva ve arsenik gibi ağır metallerin yanı sıra radyoaktif uranyum da açığa çıkıyor.

Bir ton alüminyum üretimi, bu tür toksik maddeler içeren 1.5 ila 3.5 ton atık ile sonuçlanıyor. Rengi nedeniyle kırmızı çamur olarak adlandırılan bu kalıntı, daha fazla işlenemiyor ve ilgili ülkenin yönetmeliklerine bağlı olarak özel depolama alanlarına atılıyor veya basitçe büyük göllere ve nehirlere boşaltılıyor.

Hazırlayan: İnanç Kaya | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Asimov’un Robbie Öyküsü, Bize Yapay Zekâ ve Zihin Hakkında Neler Anlatıyor?

İnsanlar denizleri ve Güneş’i neyin hareket ettirdiğini bilmedikleri geçmiş zamanlarda, bu nesnelere zihinsel durumlar atfettiler. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et