2010’lu yıllar geride kaldı; akıllı telefonlar, sosyal medyanın başlangıcı ve küreselleşmenin palazlanması ile birlikte. 2020’li yılların ise nasıl geçeceğini tahmin etmek çok zor, ne tür bir hissiyata sahip olacağını, ne tür teknolojilerin ortaya çıkacağını, popüler kültürün alacağı yeni biçimi… 2020’ye şimdiden damgasını vuran pandemi küreselleşmeyi durdurabilir mi? Herkes artık diğerlerinden hastalık kapma endişesi ile sınırlarını kapatmayı göze alabilir mi? Dünya büyük bir mülteci krizi ile karşı karşıya halihazırda. Bu post-modern kavimler göçünün böylesi bir pandemi sürecindeki etkileri ne olacak?
Artık günlük hayatın her köşesinde alakalı alakasız karşımıza çıkan virüs, insan nüfusuna öyle aman aman zarar vermeyecek olsa bile pek çok şeyi değiştirecek. Belki de hiçbir değişim olmadan herkes hayatına kaldığı yerden devam eder? Bu mümkün mü? İnsanlar şu an yeni bir yaşamın daha var olduğunu fark etmedi mi? Evlerindeki yaşamın. Yahut bir anda çok güçlü yetkilerle donanan bir hükümetin daha sonra bu yetkileri bırakmak istememesi? Bir şeyler değişir mi orası bilinmez lakin bu değişim muhabbetinin kurulduğu tarihin 2020 olması çok manidar.
Virüsün yayılmasını önlemek adına hükümetler normal durumlarda büyük tepkilerle karşılaşabilecekleri önlemler almaya başladı mesela. Örneğin şehirler arası seyahatin kısıtlanması ya da insanların topyekun evlerinde kalmalarına yönelik çağrılar gibi. Hükümetler vatandaşlarının sağlık durumlarını kontrol etmek adına akıllı cihazlarına yerleştirecekleri uygulamalar sayesinde devasa miktarda veriye kolayca ulaşabilir hale gelecek. Facebook’taki kıytırık veriler bile para ediyorsa, böylesi hayati verilerin nasıl işe yarayacağını siz düşünün. Bu pek distopik gelmediyse, şuna bir bakalım. İnsanlar şimdilerde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini ister hale geldi. Bu hükümetlerden gelen bir isteğin tezahürü değil, bunu insanların kendisi istiyor. Hükümetlerin sokağa çıkma yasağı tatbik etmelerini ve bunu sıkıca denetlemelerini istiyorlar. Diyelim ki virüs insanların çoğunluğuna bulaşırsa ve insanların topyekun psikolojisinde derin bir hasar bırakırsa, o zaman insanlar git gide geçmişte totaliteryen diye şeytanileştirilen yönetimleri arzular hale gelebilir.
Lakin bir yandan da insanlar birbirinden tiksinmeye de başlayabilir. En yakın komşusundan, akrabasından tutun bir yurt dışı programında tanıştığı ve ahbaplığını internet üzerinden sürdürdüğü bir yabancıya kadar dış dünyanın tüm fertlerinden nefret etmeye başlayabilir. Bu kitlesel paranoya hali insanları kara ahtapotlarına dönüştürebilir. Bu da anlaşılan, bizim gerçekliğimize paralel bir hat çizersek, bir hastalık yüzünden gerçekleşecektir.
2020’li yılların başlangıcında, yani halihazırda içinde bulunduğumuz 2020 senesinde bende yarattığı şahsi kanaat şu yönde: Bu on yıl, geride bıraktığımız on yıl kadar “renkli” ve “sentetik” olmayacak. Çünkü normalde internetten yahut televizyondan görüp izlediğimiz felaketler artık yanı başımıza kadar geldi. Çin’deki bir epidemi benim bu küçük ve önemsiz hayatımda herhangi bir gerçekliğe sahip değil. Benim hayatım kendi şehrimin sınırlarından ibarettir, geri kalanı medya ve iletişim penceresinden baktığım bir mitoloji kainatıdır. Gelgelelim artık öyle değil. O felaket pencereyi aşıp benim organik dünyama kadar gelmiş durumda. Artık o kadar da sentetik değil. Tamamen gerçek, en az paranoyalar kadar.
Gelecekte, hastalık geçip gitse de, etkileri o kadar yıkıcı olabilir ki insanlar tekrar böylesi bir şeyin başlamaması adına paranoyakça önlemler almaya başlayabilir. Turizm çöküşe geçer, küresel dünya çatırdayarak göçmeye başlar, sınırlar kapatılır, internet yavaşlatılır ki insanlar öbür memleketlere hasret duymasın. Hatta internet bilgi kirliliği falan yayılmasını önlemek adına halkın elinden alınıp yalnızca belirli kişilerin kullanabildiği bir şey haline getirilir. İnternetin mucizevi varlığına alışmış insanlar onu kolayca unutmayacaktır. Peki bu boşluk neyle doldurulabilir? Teletekst ile. Böylesi bir dünyada televizyonların ikinci altın çağı başlayacaktır. Hükümetler vatandaşlarının kendi sınırları içerisinde kalmalarını sağlamak ve onları dış dünya denen tehlikeli ve hastalıklı yerden uzak tutmak için televizyonlarda kendi ülkelerinin ne denli muhteşem olduğunu sergileyen eğlenceli programlar gösterebilirler.
Bir diğer olay da internetsiz kalan milyonlarca bilgisayar. Bu bilgisayarların devlete zarar verecek saçma sapan komplolarda kullanılmasını önlemek için ve insanların aklına böyle şeylerin gelmesini büyük ölçüde engellemek için internetsiz kalan bilgisayarlara yönelik programlar çıkarabilirler. Piyasaya eğer yeni kişisel bilgisayarlar çıkarsa, bunlar eskisi kadar güçlü hatta mobilize olmayacaktır. Yani bilgisayarlar gibi tekinsiz cihazların mobilizasyonunu engellemek adına diz üstü bilgisayarlar nostaljiye dönüşebilir. Yeni çeşit internetsiz bilgisayarlar için de eğlenceli, zevkli ve uyuşturucu nitelikli programlar çıkarabilirler. Bu programlar insanların beynini adeta yıkar. İnsanların günler, haftalar hatta aylar boyu evinden çıkmasını engelleyecek türden bir bilgisayar oyunu düşünün. Bu bilgisayar oyununun sonucunda paranoyak hükümetin arzuladığı, ideal paranoyak insan modelinin oluştuğunu düşünün.
2020’li yılların, bir önceki on yıl kadar renkli olmayacağını hissettiğimi söylemiştim, belki yanılırım, belki önümüzdeki sene bu yıllarda pandeminin p’sini bile hatırlamayacak kimse ve her şey 2010’lu yıllardan kalan o vıcık vıcık, iğrenç yozluğu ile devam edecek. Lakin 2020’li yılların şimdiden sunduğu hissiyat sanki Doğu Bloku’nun hayaleti hortlamış gibi. Gri ve soluk renkler, tek tipleşme, otoriter hükümetler vesaire. Zaten şimdiden her şey o kadar karmaşıklaşmış durumdaki bırakın 2020’li yılların nasıl geçeceğini tahmin etmeyi, bir ay sonra ne olacağını tahmin etmek bile zor durumda. Lakin tüm bu durumlar bize ilham sağlayabilir. Artık giderek siberpunk olmaktan uzaklaşan dünyanın yeni alternatif geleceğini tasarlayacak yeni bir punk alt türü: Paranoyapunk’ı selamlayabiliriz.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade