Bilimkurgunun Unutulmaz Dünyaları

Bilimkurgu, robotların insan hayatında yer aldığı, uzaylıların olduğu, zaman yolculuğunun gerçekleştiği, insanların klonlandığı ve daha akla gelmeyecek türlü türlü teknolojinin varlığıyla bugüne dek ilgi odağı olmuştur. Tüm bunların yanında kurgusal gezegenler de bilimkurgu filmlerinde ve kitaplarında çok önemli bir yere sahiptir. Yazarların Dünya’dan esinlenerek kurguladığı gezegenler de gelecek uzay yolculukları ve yeni keşifler için birer fener olma özelliği taşımaktadır.

İklimleriyle, üstünde yaşayan varlıklarıyla, kurgusal uygarlıkları ve coğrafyalarıyla insanlığı farklı maceralara sürükleyen en popüler dünyaları sizler için derledik.

Trantor – Vakıf

Trantor, Isaac Asimov tarafından kaleme alınan Vakıf serisindeki kurgusal Galaktik İmparatorluğun baş gezegenidir. 45 milyar nüfusa sahip olan Trantor, tüm gezegeni kapsayan tek bir kentten ibarettir. Nüfusunun büyük kısmını devlet memurları oluşturur. Bunun yanı sıra bünyesinde barındırdığı yüz binden fazla yüksek öğretim kurumu ile tüm galaksinin bilim merkezi konumundadır.

Öte yandan Trantor, mimari yapısıyla da benzersizdir. 200 milyon kilometre karelik imparatorluk sarayı dışında, tüm gezegen bir kubbe ile örtülmüştür. Aynı zamanda gezegenin yüzeyi de metrelerce kalınlığa sahip bir çelik örtüyle kaplanmıştır. Kubbelerle kaplı bu ihtişamlı gezegende yaşayanlar için, tüm aydınlatma ve iklimleme hizmetleri, imparatorluk tarafından yapay bir şekilde sunulmaktadır. Dolayısıyla gezegende yaşanan tüm mevsimler ve hatta gece ile gündüzler bile teknolojik olarak yaratılmaktadır.

LV-426 (Acheron) – Alien

Acheron gezegeni, beyaz perdede ilk olarak Ridley Scout‘ın yönetmenliğini yaptığı Alien (1979) filmiyle karşımıza çıkmıştı. Filmlerde çok fazla göremesek de LV-426 gezegeni Xenomorphs türüne ev sahipliği yapmaktadır.

Dünya’dan 39 ışık yılı uzaklıkta olan bu gezegen Zeta II Retuculi sisteminde bulunan ve Calpamos gezegeninin yörüngesinde döndüğü bilinen üç aydan biridir. Ayrıca Acheron, Xenomoprhs’lar tarafından istila edilen ilk gezegenler arasındadır.

1200 km çapındaki gezegenin yüzeyi kayalar, dağlar ve lavdan oluşurken, atmosferi kül, azot, CO, metan ve eser elementler içermektedir.

Solaris – Solaris

Bilimkurgudaki ortak motiflerden biri de, uzaya çıkan insanın kendi doğasını keşfedişidir. Solaris gezegeni de tam bu noktada devreye giriyor. Issız ve misafirperver olmayan bir dünya olan Solaris, tek bir büyük okyanusla kaplıdır, ancak onu oluşturan sıvı, bilim insanları için bir sır olarak kalmaya devam etmektedir.

Solaris keşfedildikten sonra, okyanustaki alışılmadık hareketleri ve oluşumları gözlemlenmeye başlanır, ancak aynı zamanda bu sıvının insan zihni üzerinde de büyük etkisi olduğu anlaşılır. Solaris, yaşayan bir gezegendir. Uzun bir süre boyunca onunla karşılaşanlarda psikolojik travmalara yol açar. Aslında tek derdi iletişim kurabilmektir.

Caprica – Battlestar Galactica

Battlestar Galactica dizisinde önemli bir yere sahip olan Caprica, Cyrannus Yıldız Sisteminde bulunmaktadır. Harika bir iklime sahip olan gezegen, muhteşem gökdelenleriyle ve fantastik şehirleriyle büyülerken, hem kültürel hem de finansal bir görüntü çizmektedir.

Saylonların saldırısı sonucu yuvalarını terk etmek zorunda kalan insanlar yeni bir Dünya arayışına çıksa da, Caprica’yı dizide bolca görmeye devam ederiz. Hatta insanların sonradan keşfedip yerleştikleri bir gezegene de New Caprica adı verilir.

Coruscant – Star Wars

İlk Star Wars üçlemesinden bu yana George Lucas, çalışmalarında galaksinin daha fazlasını göstermek istiyordu. Yukarıda gördüğünüz en ilginç gezegenlerden biri olan Coruscant, galaksinin politik, kültürel ve ekonomik merkezi konumundaki tek bir şehirden ibarettir.

Stratejik konumuyla güçlü bir gezegen haline gelen Coruscant, insansı ve yabancı türden oluşan 7 trilyon canlıya ev sahipliği yapmaktadır.

Gallifrey – Doctor Who

Gallifrey, Kasterborous takımyıldızında bulunan ve Zaman Lortlarına ev sahipliği yapan bir dünyaydı. İki güneşi bulunan gezegen turuncu bir gökyüzüne sahip.

Doktor, eskiden ‘Yedi Sistemin Işıldayan Dünyası‘ olarak anılan Gallifrey’i, ‘tüm galaksilere tepeden bakan, evrendeki en eski ve en güçlü ırkın yuvası‘ olarak tanımlamıştır.

Mars – The Expanse

Sol Sisteminin en küçük ikinci gezegeni olan Mars, on milyarlık bir nüfusa sahiptir ve Mars Kongre Cumhuriyeti tarafından yönetilmektedir. İlk başlarda Dünya’ya bağlı bir hayat süren Mars kolonisi, daha sonra birçok alanda gelişerek kendi egemenliğini kurmuştur.

Dizide ve kitapta sistemin iki süper gücü haline gelen bu iki gezegen, politik olarak çokça karşımıza çıkmaktadır.

Cybertron – Transformers

Cybertron, Transformers‘ın ana gezegenidir. Cybertron dünyasının kendisi Primus olarak bilinen dev bir robottur.

Geleceğin yükselen şehirleri, metalik geniş ovaları, sarmal metal dağları ve dipsiz neon ışıklı uçurumları olan Cybertron, Transformers serisindeki Autobot‘lar ve Deceptacon‘lar arasındaki savaşın geçtiği merkez konumdadır. Transformers filmlerinde kimi değişimler ortaya çıksa da, Cybertron’un temel konsepti daima bozulmadan kalmıştır.

Krypton – Superman

Orijinal anlayışında, Superman, göçmenlerin Amerika’ya nasıl katkıda bulunabilecekleri ve gerçekten büyük vatandaşlar olarak nasıl ön plana çakabilecekleri konusunda metafor olmayı amaçlıyordu. Yine de Superman’in kökenleri, Krypton adı verilen uzun süredir ölü olan bir dünyaya dayanıyor.

İleri bilim ve teknolojisiyle övünen bir medeniyete sahip olan gezegen kırmızı bir yıldızın etrafında dönmektedir. Superman’in dışında Supergirl‘ün de anavatanı olan gezegen Superman’in ayrılmasından sonra yok edilmiştir.

Ego – Guardians of the Galaxy

Ego‘yu diğer gezegenlerden ayıran en önemli şey onun yaşayan bir gezegen olmasıdır. Gezegenin atmosferi dahil her parçası Ego’nun bilinciyle kontrol edilmektedir.

Tanrısal gücü olan Ego, Guardian of the Galaxy film serisinde Peter Quill‘e zorlu anlar yaşatmıştır. Ego çok güçlü bir varlık olsa da aşırı üstünlük kompleksine sahiptir.

Arrakis – Dune

Frank Herbert‘in başyapıtı olan Dune serisinde hayati önem taşıyan Arrakis (Dune), çöl gezegeni olarak bilinmektedir. Tek kaynağı melanj baharıdır ve bu bahar Arrakis ve diğer imparatorluklar için vazgeçilmezdir. Hem uzun yaşam hem de uzay yolculukları için gerekli olan bu baharın oluşumunda, gezegenin kumlarında gömülü olan solucanlar büyük rol oynamaktadır.

Kavurucu sıcağı ve kuru iklimiyle çok az bir nüfusa sahip olan Arrakis’in atmosferi, insanların solunum cihazı olmadan yaşamasını sağlayacak kadar uyumlu ölçüde nitrojen ve oksijen barındırmaktadır.

Hazırlayan: Ahmet Boyraz

Yararlanılan Kaynaklar:

Yazar: Ahmet Boyraz

1993'de Adana'da doğdu. Futbol ve Bilimkurgu hastası. Bilimkurgu konusunda üretmekten çok tüketme eyleminde olsa da bunu tersine çevirmek için elinden geleni yapıyor.

İlginizi Çekebilir

Darth Maul Apprentice

Darth Maul: Apprentice

Darth Sidious’un çırağı Maul, eğitimini tamamlayabilmek için son bir sınavdan daha geçmek zorundadır. Ustasının gözüne …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin