Uzun soluklu yazı dizimize devam ediyoruz. Anımsanacağı gibi dizimizin ilk bölümünde bilimkurgunun ortaya çıkış sürecini, yükselişini ve eserlerini mercek altına almış, ikinci bölümünde ise türün kültürel etkilerini, günümüz dünyasındaki kapsamını ve akademik ağırlığını irdelemeye çalışmıştık.
Bildiğimiz anlamıyla bir buçuk asra dayanan bilimkurgu literatürü, bunca zaman boyunca çeşitli eserler verdi. Bu eserlerin tamamına baktığımızda belirli temaları paylaştıklarını, geniş konu çatıları altında birleştiklerini görebiliyoruz. Dolayısıyla dizimizin bu üçüncü bölümünü bilimkurgunun yaygın temalarına ayıracağız. İyi okumalar…
Yıldızlara Yolculuk
Bilimkurguda en sevilen konulardan biridir. Genellikle kahramanlar çeşitli yürütüm sistemlerine sahip uzay gemileriyle gezegenler hatta galaksiler arası yolculuklar yapar, başka uygarlıklarla karşılaşırlar. Bu türün en eski örneklerinden biri astronom Johannes Kepler‘in 1634 yılında yayımlanan ve yerçekimini yok eden bir aygıtla Ay’a yapılan bir geziyi anlattığı Sommium (Düş) adlı eseridir. 1865 yılında ise Jules Verne‘ün De la terre a la lune (Dünya’dan Ay’a) adlı eseri gelir. Çoğumuz onu okul yıllarımızdan gayet iyi tanırız. 1938 yılında E.E. (Doc.) Smith‘in “Amazing Stories” adlı dergide yayımlanan Skylark of Space adlı eseri daha sonra yüzlercesi yazılan bir türe öncülük etmiştir; uzay yolculukları teması içinde.
“Space Opera” adı verilen bu tür ne yazık ki salt maddi kazanç ve okur çekme adına yapılan basit macera tipindeki eserlerden oluşmuştur. Yıldızlara yolculuk konusunda iyi sayılan örnekler arasında Arthur C. Clarke‘ın 2001: A Space Odyssey adlı eseri gelir. Lester Del Rey‘in 1940 tarihli The Stars Look Down adlı eseri, Isaac Asimov‘un 1939 yılındaki Trends ve Robert Heinlein‘ın 1963 yılındaki Orphans in the Sky (Uzayda Kaybolanlar) yine bu konudaki en iyi örnekler arasında sayılabilir. Bu arada sinemaya da bir bakacak olursak; hepimizin yakından tanıdığı bir uzay gemisini görebiliriz. Enterprise (Atılgan) uzay gemisi Star Trek (Uzay Yolu) adlı diziyle kendini bize sevdirmiş ve birçok dizide yer almıştır.
Zaman ve Boyutlar
Einstein görecelik kuramıyla zamanın da bir boyut olduğunu belirttikten sonra onunla oynayarak geleceğe ya da geçmişe yolculuklar yaptırıp, bazı olayları değiştirebilmek ya da bilimkurgunun bu yönüne sığınıp bazı olayları daha iyi açıklamaya çalışmak birçok bilimkurgu yazarı için çok iyi yazı alanı olmuştur.
1895 yılında H.G. Wells, The Time Machine (Zaman Makinası)‘i yazar. Artık bir klasik sayılan bu romanın benzerleri de zamanla yayımlanır. Bunlar arasında en ünlü olanları Arthur C. Clarke’ın The Wall of Darkness (1949), Murray Leinster’in The Gadget Had a Ghost (1952), Isaac Asimov’un The End of Eternity (1955), Brian W. Aldiss’in Ann Age, New Worlds (1967), Philip K. Dick’in Now Wait for Last Year (1967) adlı eserleridir.
Robotlar ve Androidler
Bilimkurguda çok tutulan bir başka konu da budur. Birçok eserde insanlara yardımcı olan – bazılarında tam tersi – robotlar mutlaka yer alır ve başlarından çeşitli maceralar geçer. Robot sözcüğü kendi kendine iş gören anlamına gelen ‘Robota‘ kelimesinden gelir. 1921 yılında yazdığı oyunu “R.U.R. – Rossums Universal Robots“da ilk kez ünlü Çek yazarı Karel Capek tarafından ortaya atılmış ve daha sonra hemen hemen tüm medeni dillere girmiştir. Bilimkurguda kullanılan android kavramı ise “insana benzer” anlamına gelir ve aslında bir robot olmalarına karşın dış görünüşleri insana benzer yapay yaratıklar için kullanılır. Robotlar konusunda en ünlü bilimkurgu yazarı hiç şüphesiz Isaac Asimov‘dur. Kendisi “I, Robot” adlı eseri ile bu konunun öncülerinden ve yol göstericilerinden sayılır. Çünkü ortaya attığı dört maddelik ‘Robot Kanunu‘ birçok bilimkurgu yazarı tarafından benimsenmiş ve çoğu yazar kendi robotlarını da bu kurallara uyar bir halde tasarlamışlardır.
1950 yılında yayınlanan “I, Robot”tan sonra Isaac Asimov’dan benzeri türde başka romanlar da gelir. 1953 yılında The Naked Sun (Güneşin Tanrıları), 1964 yılında ise The Rest of Robots (Robot Öyküleri Antolojisi) yayımlanır. Yarattığı çok güzel bir dişi robota aşık olan bir bilim adamının öyküsünün anlatıldığı Helen O’Loy adlı öykü de Lester Del Rey‘e ait olup 1938 yılında yayımlanmıştır. Robotların kurdukları kültürlerden söz eden öyküler de vardır. Bunlardan biri John W. Campbell‘in The Last Evolution adlı 1932 tarihli eseri, diğeri de 1971 tarihli Terry Carr‘ın In His Image adlı eseridir. 1968 yılında Philip K. Dick‘in bir nükleer savaş sonrası geriye kalan insan ve androidlerin yaşantılarını anlattığı Do Android Dream of Electric Sheep (Androitler Elektrikli Koyun Düşler mi?) adlı eseri yine bir başka güzel romandır.
Toplumsal Sorunlar
İnsanların daha insanca yaşaması, üretilenlerin hakça dağıtılması, daha sağlıklı toplumlar yaratılabilmesi birçok kişinin düşü olmakla beraber bu konuda bilimkurgu yazarları sınırlandırılamadıkları için çok daha rahat hareket edebilmekte ve yazabilmektedirler. Var olmayan dünyalar yaratıp, dünyamızda karşılaştığımız sorunları orada yaşayanlara çözdürmek yazarlara oldukça büyük yararlar sağlar.
Bu konuda yazılmış bazı önemli yapıtlar, dizinin ilk bölümünde de bahsettiğimiz ütopya sınıfına giren eserlerdir. Ayrıca Ursula K. Le Guin‘in Dispossessed (Mülksüzler) adıyla 1974 yılında yayımladığı eser de yine bu tür için güzel bir örnektir.
Bilgisayarlar
Birçok işlemi kısa sürede yapabilen, insanoğluna çoğu işte yardımcı olabilen bilgisayarlar da bilimkurgu yazınında yerlerini almışlardır. Tıpkı robotlar gibi bilgisayarlar da insanlara yardımcı olabildikleri gibi bazen de karşıt olurlar. Tüm bunlar aslında insanoğluna atacağı adımı iyi düşünüp taşınmasını anlatmak içindir. Bu konudaki ünlü eserlere de bir bakalım.
1966 yılında D.F. Jones‘un yazdığı Colossus, dev bir bilgisayar sistemi ile A.B.D’nin kendi güvenlik şemsiyesini oluşturmasını, ama bilgisayarın rakip bilgisayarla anlaşıp insanlığı kumandası altına almasını anlatır. Arthur C. Clarke’ın 2001: A Space Odyssey adlı eserindeki HAL 9000 adlı bilgisayar da yaptığı hata neticesinde uzaydaki astronotların ölümüne neden olur. Diğer iki önemli roman ise 1972 tarihli David Gerrold’un When Harlie was One ile Olaf Johannesson’un 1966 tarihli The Tale of the Big Computer‘dir.
Tarih
Bilimkurgu yazarları eserlerinde, tarihteki belirli bir olay eğer farklı olsaydı, şu anda neler olabilirdi sorusuna çeşitli yanıtlar aramışlardır. Hatta bazı antolojilerde bunlar yazarlarına göre kronolojiler şeklinde de yer almıştır. Bu türün en iyi eserlerini verenlerden Philip K. Dick, 1962’de yayımlanan The Man in the High Castle (Yüksek Şatodaki Adam) adlı eserinde II. Dünya Savaşını kazanan Hitler’in, Japonya ile birleşerek Rusya ve İngiltere’den sonra A.B.D’yi işgal etmesini anlatır.
1966 yılında Keith Robert‘in Pavane (İspanyol Dansı) adlı eserinde savaşı İspanyol donanmasının kazanması ve Kraliçe 1. Elizabeth’in idam edilmesi işlenir. İngiliz yazar Brian Aldiss de 1976 yılında yine aynı konuyu The Alteration (Başkalaşım) adlı eserinde inceler. Burada da savaşı İspanyol donanması kazanır ve reform hareketi ortaya çıkmaz. A.B.D’deki iç savaşı konu alan ve Güney Amerika’nın savaşı kazanmasını anlatan bir başka eser de, Bring the JubiIee adıyla 1953 yılında Ward Moore’dan gelir.
Dünyanın Sonu
İnsan ırkının son bulması ve uygarlığın ortadan kalkmasını işleyen birçok roman yazılmıştır. Bunların öncülerinden sayılan ilk eserlerden birini dinden çıkan bir papaz olan Cousin de Grainville 1805 yılında yayımlanan eseri The Last Man ile verir. Ünlü İngiliz düşünürü Olaf Stapledon’un 1930’da yayımlanan Last and First Man adlı eseri de yine aynı türe girer.
Dünyanın sonunun kozmik bir felaket ile gelmesinden söz eden Immanuel Velikovsky‘in 1952 yılında yayımlanan eseri ise Ages in Chaos‘dur. Bir nükleer savaş sonrasında sağ kalanların anlatıldığı roman ise Alfred Coppel‘in 1960 yılında yayımlanan Dark December‘dır. Yine aynı türe giren ve filmi de çevrilen On the Beach (Kumsalda) 1957 yılında Nevil Shute’dan gelir.
Telepati ve Duyular Ötesi Algılama (ESP)
Bu tür romanlarda da genellikle insanların beynin henüz kullanamadıkları bazı merkezlerini çeşitli şekillerde faaliyete geçirerek yapabildikleri anlatılır. Bu tür romanlara örnek olarak Alfred E. Van Vogt‘un 1940 yılında yayımlanan Slan adlı romanı, Alfred Bester’in 1952 yılında yayımlanan ve ödül de kazanan The Demolished Man (Yıkım’a Giden Adam) adlı eserleri sayılabilir. Alfred Bester, 21. yüzyılda cinayet işleyebilmek için telepat kiralayan bir adamın başından geçenleri anlatır. Stephen King ise bu konuda 1979 tarihli The Dead Zone (Ölü Bölge) adlı eserini vermiştir. John Wyndam ise 1955 yılında The Chrysalids’i kaleme almıştır.
Ana başlıklarına yer verebildiğimiz bu temaların dışında “Din ve Mitler“, “İç Uzay“, “Ölümsüzlük“, “Madde İletimi“, “Dünya’da Yabancılar“, “Paralel Dünyalar“, “Uzaylılarla İletişim“, “Başkalaşım” gibi çeşitli temalar da bilimkurguda önemli rol oynar.
Bu yazı ilk olarak, Atılgan Bilimkurgu Dergisinin 1. sayısında (Ocak-Şubat, 1996) yayımlanmıştır.