Uzun yıllardan beri bilimsel gelişmeler, bilimkurgu yazarlarının yeni dünyalar yaratmasına ilham ve önayak olmuştur. Ay’a ayak basılmasını gördükten sonra bilimkurgu yazarları, başka gezegenlerde hayatın nasıl olabileceğini merak etmeye başladılar. Başka yazarlar ise robotlardan ilham aldılar; ama çoğu yazar, uzaylıların nasıl bir anatomiye sahip olabileceğini ve biz insanlarla nasıl iletişim kuracağını düşledi.
Bugünlerde çoğu bilimkurgu yazarı için yazdığı öykünün bilimle tam olarak örtüşmesi çok önemli değildir; insanların fikirleri ve uzaylılarla etkileşimi daha önemlidir. Yine de, uzaylıların dış görünüşünü tahmin etmeye çalışmış bir hayli yazar vardır. İşte bilim insanlarının bilimsel yöntemler kullanarak tahmin etmeye çalıştığı uzaylılar:
Gri Uzaylılar
Gri uzaylılar, bilimkurgu edebiyatında en sık ve yaygın rastlanan türlerden biridir. Rastlantı mıdır bilinmez ama bilim insanlarına göre bu tür, en gerçekçi türler arasında. Bilimkurgu dünyasının alay konusu olmuşlardır. Close Encounters of the Third Kind, The Fourth Kind ve Grey Skies filmlerinde görülmüşlerdir. South Park dizisinin ilk bölümlerinde bile dalga geçilmişlikleri vardır. Gri uzaylıların resmedilmesinde küçük farklılıklar olsa da genellikle neye benzediklerini biliyoruz. Büyük kafaları, büyük gözleri vardır; burunları ya çok küçüktür ya da yoktur. Aşırı zayıftırlar. Çoğu uzmana göre gri uzaylı konsepti, pek de yanlış değildir. Uzay seyahatini mümkün kılacak aletleri inşa etmeleri için ellere ihtiyaçları vardır. Bir kimya profesörü olan Harry E. Keller’a bu uzaylılar hakkında düşünceleri sorulduğunda şöyle yanıt verdi:
“Gerçek bir uzaylı iki taraflı simetriktir, sıcakkanlıdır ve gözleri, burunları, elleri, sindirim sistemleri vardır. Ayrıca, içinde gelişmiş bir beyin olan sert bir kafatası vardır.”
Buna ek olarak ise gözler hakkında ilginç bir yorumu vardı. Bir uzaylının gözlerinin, yaşadığı gezegenin gün ışığı durumuna göre evrimleşmiş olması gerekiyordu. Yani, az gün ışığı alan uzak bir gezegende yaşıyorlarsa gözleri bizim gözlerimizden çok daha büyük ve ışığa karşı hassas olacaktır. Bir fizik profesörü olan Bernard Bates ise düşüncelerini şöyle aktardı:
“Gelişmiş teknolojiye sahip uzaylıların karada yaşıyor olması gerekir çünkü teknolojinin ateşe ihtiyacı vardır. Bizimkine yakın bir teknoloji geliştirmeleri için parmaklara ve ellere (hassas ayar için); hareket kabiliyeti için ise en az iki bacağa ihtiyaçları vardır.”
Astronotlar üzerinde yapılan çalışmalar ise uzayda zaman geçiren insanların yerçekimsiz ortam nedeniyle kas ve kemik kaybına uğradığını gösteriyor. Eğer gri uzaylılar sürekli uzayda yaşıyorlarsa, kas ve kemik kütlelerinin bir hayli azalmış olması gerekir. Buna dayanarak; gri uzaylıların en gerçekçi uzaylı türlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.
İnsansı Uzaylılar
Otostopçunun Galaksi Rehberi serisindeki en sevilen karakterlerden biri olan Ford Prefect, tıpkı insana benzeyen bir uzaylıdır. Ford’un türü en gerçekçi uzaylı türleri arasındadır çünkü biz insanız ve insan anatomisinin halihazırda akla ve mantığa yatkın olduğunu biliyoruz. Yaşama elverişli Dünya-benzeri gezegenlerde insansı yaratıkların evrimleşmesi çok olasıdır. Buna yakınsak evrim denir ve Dünya’daki pek çok hayvan türünde gözlemlenmiştir. Dünya’da oluyorsa başka gezegenlerde neden olmasın? Eğer bize benziyorlarsa başka gezegenleri kolonize etmek isteyeceklerdir. Bu konuyla ilgili çokça komplo teorisi mevcuttur. Bazı komplo teorisyenleri biz insanların, Dünya’yı kolonize edip terk eden uzaylıların torunları olduğumuza inanır.
Eğer durum hakikaten böyleyse; biz insanların Dünya koşullarına daha iyi uyum sağlaması ve eskiden yaşadığımız gezegene uygun adaptasyonların bırakılması demek olur. Bu durum, farklı özelliklere ve kültürlere ancak aynı ataya sahip olan uzaylı türlerinin oluşumunu sağlar. Bu teoriye İnsansı Panspermi Teorisi adı verilir ve gerçekten ilginçtir. Sonuç olarak, insansılar bilimkurgudaki en gerçekçi uzaylı betimlemelerinden biridir.
Bakteriler
Hayal gücümüz bir yana, filmlerdeki ve kitaplardaki tüm uzaylılar insansı değildir. Hatta, en korkunç uzaylılardan biri mikroskopik bakterilerdir. The Andromeda Strain filminin ana konusu katil uzaylı bakteriler ve onları durdurmaya çalışan bilim insanlarıdır. Bilimsel bir açıdan bakarsak, bakteri formunda uzaylılar oldukça mantıklıdır. Bakterilerin (özellikle termofil ve ekstremofillerin) ekstrem sıcaklıklara, aşırı asidik ve aşırı tuzlu ortamlara dayanıklı olduğu biliniyor. Uzun bir uzay yolcuğuna dayanacak bir canlı varsa bu, dondurucu soğukta ve oksijensiz ortamda canlı kalabilen bakteriler olacaktır.
Bilimsel olarak konuşursak, bakteriler bilimurgudaki en gerçekçi uzaylı betimlemesidir ve büyük ihtimalle ilk karşılaşacağımız dünya dışı türdür.
Robotlar/Sayborglar
Halihazırda çevremiz ile yaşadığımız problemler bitmek bilmiyor. Okyanuslarımız ölüyor, hava sıcaklığı yükseliyor ve çevre kirliliğinden doğan hastalıklar artıyor. Bilim insanları şimdilerde bu problemleri çözmenin bir yolunu arıyor. Bazı bilim insanları, neredeyse sadece teknoloji ile hayatta kalmamızı sağlamaya çalışıp ölümsüzlüğü arıyor; beyinlerimizi bilgisayara “indirebileceğimizi” düşünüyor.
Diğer insansı canlıların da kendi gezegenlerinde aynı sorunları yaşadığını düşünürsek, onların da teknoloji içeren bir çözüm aramaları gerekir. Eğer bu işte başarılı oldularsa robotlar ve sayborglarla karşılaşabiliriz. Bilimsel açıdan bakarsak, eğer insansı canlılar mümkünse bu tür bir evrim de mümkün olabilir. Yani, robotlar/sayborglar da son gerçekçi uzaylı betimlemesi olarak karşımıza çıkıyor.