Bilimkurguda Uranüs ve Uyduları

Güneş Sistemi’nin yedinci gezegeni, büyük buz devlerinden Uranüs, keşif öyküsüyle bilim tarihinde önemli bir yere sahip. 1781 yılında William Herschel tarafından gelişmiş teleskoplar kullanılarak gözlem yoluyla keşfedilen gezegen, kadim çağlardan beri inanılageldiği üzere göklerin değişmezliği yargısını hükümsüz kılmasıyla bilimsel devrimi perçinlemişti.

Bu yazımızda Uranüs gezegeninin fiziksel özelliklerine, bilimkurgu edebiyatında ve sinemasında gezegenin ve belli başlı uydularının nasıl işlendiğine değineceğiz.

Uranüs’ün Hayalarından Afrodit Doğdu!

Uranüs’ün keşfine dek göklerde yıldızlardan başka sadece Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenleri bilinmekteydi. Bu beş gök cismi, Ay ve Güneş ile beraber dünya kültürlerinde mitolojilerin de kurucu öğeleri olmuştu. Yeni keşfedilen Uranüs’e de isim olarak geleneğe uygun şekilde mitolojideki Satürn’ün babası Uranüs’ün adı verildi. Fakat keşfini o dönemin İngiltere kralı III. George’a adayan Herschel yüzünden bu gezegene bir süre sadece İngiltere ile sınırlı kalmak kaydıyla “George” dendiği de oldu. (1)

İyi ki o isim tutmamış da Uranüs kabul görmüş. Böylelikle Uranüs, Roma mitolojisinden değil de Yunan mitolojisinden isim devşirilen ilk ve tek Güneş Sistemi gezegeni oldu. Efsaneye göre, oğlu Satürn (Cronos) tarafından hayaları kesilen Uranüs’ün bu uzvu Akdeniz’e düşünce köpüklerden aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit meydana geliyordu. Uranüs’ten birkaç yıl sonra keşfedilen ve nükleer uygulamaları ile modern teknolojide önemli bir yere sahip olan “uranyum” elementi de adını bu yeni gezegenin keşfinden almakta.

Uranüs’ün Fiziksel Özellikleri

Uranüs’ün Güneş’ten uzaklığı Dünya’nınkinin 20 katı. Bu yüzden 1 Uranüs yılı yaklaşık 84 Dünya yılına denk. Gezegenin bir günü ise Dünya’dan daha kısa: 17 saat 14 dakika. Tıpkı Venüs gibi Uranüs de kendi ekseni etrafında retrograde dönüş sergiliyor, yani Doğu’dan Batı’ya doğru dönmekte. Bu yüzden Güneş Uranüs’te tıpkı Venüs’te olduğu gibi Batı’dan doğup Doğu’dan batıyor. Ortalama yüzey sıcaklığının -224 derece olduğunu bildiğimiz Uranüs’ün atmosferi hidrojen, helyum, az miktarda metan ile su ve amonyaktan oluşmakta. Gezegene dışarıdan bakıldığında mavimsi yeşil rengini veren de zaten metanın kırmızı ve ötesi renkleri soğurması. Tabii aynı zamanda eğer Uranüs’te derin bir nefes alabilseydik hissedeceğimiz çürük yumurta kokusunun kaynağı da metan gazı. Yarıçapının Dünya’nınkinin yaklaşık 4 katı olduğu Uranüs’e yaklaşık 64 tane Dünya sığabiliyor. Satürn kadar muazzam olmasa da Uranüs’ün de etrafında ince bir halka sistemine sahip olduğunu biliyoruz. (2)

Uranüs’ü Güneş Sistemi’nde yegane kılan şey ise, aşırı derecede eğik ekseni. Tam 97.7 derece olan eksen eğikliği sebebiyle Güneş ışınları gezegenin Kuzey kutbuna vurduğunda yaklaşık 21 yıl boyunca (1 Uranüs yılının dörtte biri) Güney yarımküresinde soğuk bir kış hüküm sürüyor. Kuzey kutbu kış mevsiminde aynı zamanda 21 yıl boyunca karanlıkta kalıyor, yazın ise 21 yıl süren “beyaz geceler” yaşıyor. Bu eğikliğin nedenini bilim insanları Uranüs’ün çok çok uzun bir süre önce en az Dünya büyüklüğünde büyük bir gök cismiyle çarpışması olarak tahmin ediyor. Uranüs’ü ilginç kılan bir başka özelliği ise manyetik alanı. Genelde gezegenlerin dönüş ekseniyle hemen hemen üst üste olan manyetik eksen, Uranüs’te ise 60 derece. Bu sebeple gezegen dönerken sürekli yer değiştiren magnetosfer yüzünden Uranüs’te Güneş’in zararlı radyasyon rüzgarlarından tam koruma sağlanamıyor.

Uranüs’ün Uyduları Shakespeare Karakterleri

Şimdiye dek sadece 1986’da Voyager 2 uzay sondasının yakınından geçerek altı saatliğine ziyaret ettiği ve halka sistemleriyle yeni uydularını keşfettiği Uranüs’ün, isimlerinin çoğunluğu Shakespeare’in, iki tanesi Alexander Pope’ın olmak üzere bu iki büyük yazarın eserlerinde yer alan karakterlerden verilen 27 adet uydusu bulunmakta. 1787-1851 arasında keşfedilen Titania, Oberon, Ariel ve Umbriel’in ardından 1948’de Kuiper tarafından keşfedilen uydusuna da Miranda adı verildi. Daha sonraki yıllarda da, bazen eserlerde geçtiği şekliyle karakterlerin özelliklerine dikkat edilerek Uranüs’ün yeni uydularına Shakespeare karakterlerinin isimlerinin verilmesi geleneği devam etti: Örneğin yörüngesi Uranüs gölgesi altında sürekli karanlıklarda kalan uyduya, karanlıkların derinliğine yaşamasıyla ünlü Shakespeare karakteri Caliban’ın adı verildi. (3)

Son olarak ek bir bilgi, Uranüs’ün uydularından Oberon, Güneş Sistemi’nin en yüksek dağlarından birine ev sahipliği yapmasıyla biliniyor. (4)

Bilimkurguda Uranüs (5)

Uranüs gezegeni ve uyduları bilimkurgu edebiyatında ve sinemasında maalesef fazla işlenmiş değil. Fakat yine de bunların arasından en dikkat çekici ve önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz: Stanley G. Weinbaum’un 1935’te yazdığı “The Planet of Doubt(Şüphe Gezegeni) adlı öyküsünde Uranüs’ün kuzey kutbu sürekli sisler altında olarak betimleniyor. Larry Niven’ın 1976’da yayımlanan “A World Out of Time” (Zamanın Dışından Bir Dünya) romanında, Dünya gezegeni ile kolonileri arasında çıkan bir iç savaşın ardından, Güneş yapay olarak daha parlak hale getirildiği için Dünya’yı yörüngesinden bir miktar dışarı taşıması için Uranüs gezegeninin üzerine bir füzyon motoru yerleştiriliyor.

Isaac Asimov’un editörlüğünde derlenen ve her bir öyküsünün Güneş Sistemi’nin bir yerinde geçtiği “Güneş Sistemi Öyküleri” 1983’te Maya Yayıncılık aracılığıyla Türkçeye çevrilmişti. İşte bu antolojinin dokuzuncu öyküsü olan ve Fritz Leiber tarafından yazılan “Kar Yörüngesi” adlı öyküde Dünya’dan kalkan uzay araçları Uranüs yörüngesine girdiklerinde sıra dışı bir olayla karşılaşıyordu. Nereden geldikleri bilinmeyen uzaylılarla mücadeleye girişilince uzayın derinliklerindeki ilk karşılaşma hiç de dostça bir atmosferde gerçekleşmemişti. Robert Gibson’ın 2015 tarihli ve altı novelladan oluşan “Uranian Gleams(Uranüs Işıldamaları) serisinde, farklı tarihsel aşamalarıyla bir Uranüs medeniyetini anlatıyor.

Space Patrol adlı ve kuklaların kullanıldığı bilimkurgu TV dizisinin 1962’de yayımlanan “The Dark Planet(Karanlık Gezegen) bölümünde, karakterler Uranüs’ten getirilen ve kendi bilinci olan, ayrı bir zihne sahip bir bitki örneği ile mücadele ediyorlardı. Doctor Who dizisinin 1965-1966 arasında yayımlanan üçüncü serisi “Dalek’s Master Plan(Daleklerin Büyük Planı)nda Uranüs gezegeninden evrende taranyum adlı madenin bulunduğu tek yer olarak bahsedilmekteydi.

1962 yılında gösterime giren, Sidney W. Pink’in hem senaryosunu yazıp hem yönettiği “Journey To The Seventh Planet(Yedinci Gezegene Yolculuk) adlı filmde ise, Uranüs gezegenine keşif seferinde bulunan bir Birleşmiş Milletler ekibi, gezegeni yöneten devasa bir beyin tarafından esir alınırlar. Bu gezegensel beyin, ekipte yer alan insanların bilinçlerinin derinliklerindeki en büyük korkuları ve arzuları gerçekmiş gibi onlara gösterebilme gücüne sahiptir. (6) Uranüs gezegeni, “Transhuman Space, China” ve “Mass Effect” gibi bilgisayar oyunlarında atmosferinde enerji madenciliğinde kullanılmak üzere Helyum-3 çıkarma temasının işlenmesiyle de bilimkurgu türündeki bilgisayar oyunlarında ele alınmakta.

Bilimkurguda Uranüs’ün Uyduları

Uranüs’ün uyduları arasında en çok Titania, Miranda ve Oberon bilimkurgu eserlerinde mekan olarak kullanılmış. Bunların arasında en önemlileri şöyle: Kim Stanley Robinson’un “Mavi Mars(1997) adlı romanında, Titania’da kurulan kolonideki insanların zaman içinde düşük kütle çekimi ve düşük ışık seviyelerine adapte olduklarından bahsediliyor. Yine aynı romanda Uranüs’ün Miranda uydusuna da değiniliyor. Robinson’un eserinde Uranüs sistemindeki kolonistler, yüzey şekillerinin karmaşıklığı itibariyle Güneş Sistemi’ndeki başka hiçbir gök cismine benzemeyen Miranda uydusunu doğal koruma altına almışlardı. (7) Hem roman serisi hem de dizisiyle epik bir anlatıma sahip “Expanse(Enginlik), Titania uydusundan insanlığın Güneş Sistemi’nde en ileri mesafedeki üssünün yer aldığı konum olarak bahsetmekteydi.

1983 Sovyet-Rus yapımı ve aynı adlı romandan uyarlanan “Lunnaya Raduga(Ay Gökkuşağı) bilimkurgu filmi Uranüs’ün uydusu Oberon’da geçmekteydi. (8) Filmde, Oberon’da bulunan astronotlar kendilerine doğaüstü süper güçler veren bir hastalıkla enfekte olmaktaydı. Fakat daha sonra aslında kökenleri başka bir gezegen sistemine dayanan akıllı mikroorganizmaların onları kontrol ettiği anlaşılacaktı. 1995’te çıkan “Descent” adlı video oyununda ise bazı aşamalar Miranda ve Oberon’daki madenlerde geçmekteydi.

Dipnotlar:

  1. Evrim Ağacı
  2. NASA
  3. PRI
  4. Bilimkurgu Kulübü
  5. Wikipedia, Kurguda Uranüs
  6. IMDb
  7. Wikipedia, Miranda
  8. IMDb

Önceki Sonraki

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

dans tiyatro bale bilimkurgu

Bilimkurgu ve Sahne Sanatlarının Buluşması

Bilimkurgu denildiğinde akla genellikle sinema, edebiyat veya video oyunları gelir. Ancak bilimkurgu, sanatın çok daha …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin