robot android siborg

Bilimkurguda Robotlar, Androidler ve Siborglar #1

Çağdaş bilimkurgu edebiyatı ve sineması, enginlik denizinde bilinmezliklere doğru yol almaya başlayan insanoğluna bu bilinmezliklerle dolu çağdaş “odisse”lerde yol arkadaşlığı ve yardımcılığı yapacak yeni tipler yaratmak zorunda kalmış ve ortaya önce “robot” daha sonraki yıllarda da “android” ve “siborg” kelimeleriyle tanımlanan yepyeni yardımcılar çıkmıştır. Ünlü Çekoslovak tiyatro yazarı Karel Çapek‘in 1920 de sahnelenen oyunu “Rossum’s Universal Robots‘da ilk kez çekçe bir kelime olan “robota” ile karşılaşılmıştır. Çekçe “sürekli çalışan” anlamına gelen bu kelime daha sonra birçok dilde otomatik ve kendi kendine tekdüze işleri yapanlar için söylenmeye başlanmış, aynı zamanda bilimkurgu yazarları tarafından da yaratılan senaryolarda üzerlerine düşen görevleri almaya başlamışlardır.

İlk başlarda tamamen metalden olması düşünülen ve bazen insan formunda bazen de ilginç tasarımlar halinde görebildiğimiz bu yardımcı elemanlar robot olarak tanımlanmış, yazarın düşlemine uygun bir şekilde gereken ölçüde zekaya da sahip olmuştur. Zamanla klasik robot tasarımları okuyucu ve izleyicileri tatmin etmemeye başlayınca devreye siborg ve ’android’ler girmiştir. Bir bölümü metal ve elektronik sanayinin bir ürünü olan gelişmiş yaratıklar sibernetik organizmadan kısaltılarak “siborg” adını alırken, tıpkı insana benzeyen diğer robotik bilimkurgu kahramanları da ‘android’ olarak tanımlanmıştır. Aralarındaki fark bariz olsa da, zaman zaman bazı bilimkurgu eserlerinde ‘siborg’ ile ‘android’ kavramlarının karıştırıldığına şahit olabiliyoruz.

Robotlarla ilgili ilk metinlere bakacak olursak karşımıza Yunan söylencelerinde adı geçen Talos adındaki metal adam çıkıyor. Bu devin görevi ise Girit adasını beklemek ve korumakmış. Tüm vücudu tunçtan olan bu dev, adaya yaklaşacak olan düşmanları görünce hemen korların arasına girip tüm vücudunu ısıtarak gelen düşmanları diri diri yakıp öldürürmüş. 16. Yüzyılda Yahudiler tarafından yaratılan bir söylencede Golem adında metal bir devden de bahsedilir. Aslında Tevrat’ta sözü geçen ‘cenin‘ ya da ‘kusurlu varlık’ anlamına gelen ve zamanla çeşitli söylencelere esin kaynağı olan Golem, büyünün de yardımıyla o çağlarda dini ve fiziki baskılara uğrayan Yahudileri korurmuş.

Bu söylencelerden en ünlüsü 16. yüzyılda Prag’da yaşayan haham Yehuda Löw ben Bezuel‘in yarattığı Golem adlı öyküdür. Bu öyküye göre yaratıcısı tarafından tanrının mistik ismi ’Shem‘ yazılı bir kağıdın ağzına yerleştirilmesiyle Golem uyanır ve Prag’da yaşayan Yahudileri düşmanlarına karşı korumaya başlar. Söylencenin birçok değişik sonu vardır. Bunlardan biri, yaratılan varlığın yaratıcılarına karşı ayaklanıp dünyasal amaçlara yönelmesi ve tanrının hizmetinden çıkmasıdır. Bu tema bilimkurgu eserlerinde sık sık işlenir. Başka eserlere de kaynaklık eden bu söylence, 1915 yılında Gustav Meyrink‘in “der Golem” adlı romanına kaynak olmuş ve 1920 yılında da sessiz film olarak Alman film yönetmenleri Paul Wegener ve Cari Böse tarafından sinemaya uyarlanmıştır.

Robotlar konusuna ilk yer veren film ise ünlü yönetmen, sinemanın babası George Melies‘in 1897 yılında çektiği”Gugusse et L’Automate“‘dir. Burada yer alan robot tasviri bir insan formunda olmayıp genellikle 18. ve 19. yüzyılda Avrupa’da çok moda olan mekanik oyuncaklar benzeri bir otomattır. Yazın alanında ise 1817 yılında bir Alman yazar E.T.A. Hoffmann‘ı görüyoruz. Kendisi “The Sandman” adlı eserinde kendi kendine dans eden bir baletin öyküsüne yer verir. Bu şekilde bir başka eser de 1893 yılında Jerome K. tarafından verilmiştir. “The Dancing Partner” adlı eserinde yine bir mekanik dans olayından söz etmiştir. Ünlü Amerikan yazar ve şair Nathaniel Hatvthome da mekanik bir kelebeğin dansını anlattığı “The Artist of the Beatiful” adlı eserini 1844 yılında yayımlamıştır.

İnsan formuna yakın metal adam konseptine baktığımızda, karşımıza Fritz- James O’Brienn ismi çıkıyor. 1859 tarihli “The wondersmith” adlı eserinde O’Brienn, insana benzer bir tasvir yapar. Daha sonraki yıllara bir bakacak olursak hepimizin çok yakından tanıdığı sevimli bir küçük çocuk kahramanı ortaya çıkar. Collodi‘nin ünlü çocuk klasiği ‘Pinokyo’. Gerçi her ne kadar bilimkurgu klasikleri arasındaki modern robot tanımlamalarına uymuyorsa da, kendi kendine hareket edebilen bu sevimli kuklayı da unutmamak gerekir. 1830’lu yıllarda A.B.D’de yapılan ilk otomatik satranç oynama makinasının etkisinde kalan ünlü Amerikalı yazar Edgar Allan Poe da, 1836 yılında “Maelzel’s Chess Playcr” adlı bir eser yazar. Yaklaşık bir yarım yüzyıl sonra yine ünlü bir başka yazar Ambroce Bierce, 1909 yılında “Moxon’s Monster” adlı eserinde Marry Shelley‘in ünlü eseri Frankenstein‘da olduğu gibi yaratıcısını öldüren bir otomatik yaratıktan söz eder. Bu tema o zamanlar çok kullanılmıştır.

Metropolis

Karel Çapak’in eserinde bilim insanı Rossum, insan eti ve kemiğine benzer parçalardan ürettiği yaratığını biyolojik ve elektriksel metotlar uygulayarak kendi kendine iş görebilir hale getirir. Daha sonra yaptığı işi beğenen Rossum, dünyanın hakimi olabilmek için robotları seri üretime sokacak bir fabrika kurar. Bu arada akli dengesi bozulan karakterimiz, bazı değişiklikler öngörür ve robotlarını kusursuz birer savaşçı olarak imal eder. Robotlar ayaklanırlar. Dost düşman tanımazlar. Rossum robot üretim fabrikasını kapatmaya karar verir. Ama bu arada insanlık savaşı kaybetmiştir. Rossum yeni bir formül bularak hiç değilse robotların yine insana benzer bir hal almasını sağlar. Oyunun sonu birbirine aşık iki robot, Prirnus ile Helena’nin ellerinde ve başlarında defne yapraklarından oluşan çiçeklerle sahneden inmeleriyle son bulur.

Robot kelimesi ise bu oyunla birlikte tüm medeni ülkelerin kelime dağarcığına girer ve kullanılmaya başlanır. Güzel bir başka robot tiplemesini ise ünlü Alman yönetmen Fritz Lang‘m 1926 yılında çevirdiği “Metropolis” filminde görüyoruz. Bu film sınıflar arası çatışmanın, sanayi devriminin ve işçi mücadelesinin erken bir anlatısıdır. Bu filmde ilk kez insana benzer bir dişi robot görülür. Maria adındaki bu robot filmin sonunda alevler arasında kaybolurken, yaratıcısı Rotvvang da ölür.

Sonraki

Yazar: Bülent Akkoç

Bu hesap, artık hayatta olmayan bir yazara aittir. (1958-2021) Yarım asırdır bilimkurgunun peşinden koşan bir âdemoğlu...

İlginizi Çekebilir

Alfred Hitchcock’un Direkten Dönen Bilimkurgu Filmi

Korku ve gerilimin ustası Alfred Hitchcock‘un, uzun ve verimli kariyeri boyunca çekmeye niyetlendiği tek bilimkurgu …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et