Bilimkurgu Yapımlarından 6 Tehlikeli Uzaylı Türü

İnsan zihni yaratıcı olduğu kadar yıkıcıdır da. Hatta yıkıcılığı bazen öyle yüksek bir seviyeye ulaşır ki kendi sonunu dahi planlayıp bunu hayata geçirebilir. Ama çoğunlukla hayatta kalmak için durmadan en uygun yolları aramaya, görünmez bir el gibi muhtemel rotaları yoklamaya devam eder. Bu muhtemel rotalar uzaya doğru tırmanıyor artık. Orada ne tür felaketler ya da mucizeler saklı? Bununla alakalı çok az bilgimiz var ama hayal gücü boşlukları kendisi tamamlayabilir.

İnsanların bir diğer ikircikli özelliği de bu olsa gerek. Karşılarında, eksik bir yapboz varsa kayıp parçayı kendileri uydururlar. Bu yazıda, o boşlukların kötücül olanına uydurulmuş parçalardan bir derleme hazırladık. İşte insan zihninin kötücül tarafını yansıtan 6 tehlikeli uzaylı türü…

The War of the Worlds: Marslılar

H. G. Wells’in 1898’de yazdığı The War of The Worlds eserinde ahtapotlara benzeyen devasa bir uzaylı türü Dünya’yı istila ediyordu. Mars’taki dev bir toptan fırlatılan silindir biçimli bir uzay gemisiyle Dünya’ya geliyorlardı. Aseksüel biçimde ürüyor ve yaşam için başka canlıların kanını içiyorlardı; genel olarak insanların. Yanlarında getirdikleri gelişmiş “uzaylı silahlarıyla” Dünya’yı epey tarumar ettiler. Fiziksel yapılarına bakıldığı zaman Marslılar’ın insanların atalarına benzeyen varlıklardan evrimleşmiş olduğu düşünülebilir. Gelgelelim Mars koşullarındaki evrim onları büyük bir beyinle, dev bir kafayla ve eller yerine dokunaçlarla donatmış olmalı.

Kitabın anlatıcısına göre, Dünya koşullarında sümüklü böcek gibiler ama bazısı dokunaçlarının üzerinde doğrulup yürüyebiliyordu. Dolayısıyla Mars’ın düşük yerçekiminde insanların yürüyüşüne benzeyen bir şekilde hareket ettikleri düşünülebilir. Peki onları korkutucu yapan ne? Şu an Dünya denizlerinde zekası ile hayret uyandıran ahtapotlara epey benziyor olmaları. Ahtapotlar ketum ve karanlık varlıklardır. Eğer biraz daha sosyal varlıklar olsalardı, belki de şu an onlarla Dünya için hakimiyet savaşı veriyor olurduk… Dünyaların Savaşı da bize bu zihnimizin derinlerinde yatan korkunç senaryolardan birini gösteriyor.

Alien: Xenomorph

Xenomorph

Öyle bir yaratık ki ne adında ne de görüntüsünde meymenet var. Üstelik yine insanların derinlerde yatan bir korkusuna gönderme yapan özellikleri mevcut. Üreyebilmek için bir başka organizmaya ihtiyaçları var ve konakçı organizmanın genetik özelliklerini kopyalayabiliyorlar. Böylece çeşitliliği en yüksek türlerden biri haline geldiler.

Yaşam döngüleri önce bir yumurta olarak başlıyor. Konakçı organizma buldukları zaman yumurtayı açıp araknid bir yaşam formu olarak malum konakçının yüzüne zıplıyorlar. Endoparazitoid larvalarla konakçının vücudunu istila ediyorlar. Sonrası malum, parazitler konakçıyı içten içe tüketiyor, sonra son derece vahşi bir şekilde konakçıyı öldürerek dışarı çıkıyorlar. İşin korkunç tarafı ise doğada bu şekilde yaşayan parazitlerin oldukça fazla olması. Konakçı organizmayı manipüle edebiliyor, işleri bittiği zaman da organizmadan geriye bomboş bir kabuk kalıyor sadece. Dünya, evrende küçük bir zerre ise ve bu zerrede dahi nice korkunç varlıklar yaşam bulmuşsa, öteki yıldızlarda ne tür faciaların dolaştığını düşünmek korkutucu.

Battlestar Galactica: Cylon

Cylon, Battlestar Galactica serisinden bir robotik uzaylı türü. Seri devam ettikçe farklı farklı özellikler gösterseler de aşağı yukarı bir Daft Punk albüm kapağından fırlamış gibiler her zaman. Bilinçleri dijital ortamda olduğu için bazen kişiliklerini değiştirebiliyor, vücutlarını yitirdikleri zaman bilinçlerini yeni bir vücuda “indirebiliyorlar”. Üstelik yine dijital bir bilince sahip oldukları için bulundukları mekânı zihinlerinde değiştirip kendi istedikleri kılıklara sokabiliyorlar ve bu manzaraları öbür Cylonlarla da paylaşabiliyorlar.

Irklar yerine “modellere” sahipler. Kendileri hakkında daha fazla bilgi vermek seriye henüz başlamamış okuyucular için tat kaçırıcı bir hal alabilir. Yine de şunu eklemekte hiçbir sorun yok, bilimkurgu tarihindeki en başarılı robot-toplum tasvirlerinden, belki de en başarılısı, Cylonlar’dır.

Stargate Atlantis: Wraith

Sadece kurgusal olarak kaldığı takdirde, Stargate evreninin bu uzaylı türü hakkında söyleyebileceğimiz tek şey muazzam oldukları. Wraithler vampirsi bir tür. Dış görünüşleri insanların yalnızca black metal dinlediği bir dünyadan fırlamış gibi. Ten renkleri çok açık mavi ve uçuk yeşil arasında gidip geliyor. Telepatik yetenekleri var ve bazı böcek türleri gibi kovan düzenine sahipler.

Beslenme biçimleri son derece etkileyici. Dişleri olmasına rağmen avuç içlerinde bulunan bir beslenme kesisi aracılığıyla avlarının yaşam güçlerini emiyorlar. Emme işlemini genellikle kalbin bulunduğu bölgeden yapıyorlar ve beslenme süresi boyunca avlarını hayatta tutacak çok güçlü bir enzim salgılıyorlar. Wraithler’in beslenme şekli öylesine vahşi ki, enzim olmadan buna katlanmak mümkün değil. Gelgelelim, Wraithler bu enzimi avlarına karşı merhamet duydukları için salgılamıyorlar. Avlarının kalbi beslenme süresince çalışmaya devam etsin istiyorlar. Wraith türünün Iratus denen bir böceğin insan ile melezlenmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülüyor.

Doctor Who: Dalek

dalekler

Bu arkadaşlar hakkında söylenecek fazla bir şey yok. “EXTERMINATE!”

Bir tuzluğu andırıyorlar ve kendilerinden olmayan her şeyi yok etmek istiyorlar. Güçlü silahlarla donatılmış uzay gemileri var. Şekil olarak bir tuzluğu andırmalarına rağmen kendilerinin en üstün olduğuna inanıyorlar. Bu komplekse delicesine tutunmuş haldeler. Bu yüzden bir Dalek ile oturup anlaşmak, konuşmak falan çok zor bir iş.

Zayıf noktaları, varlıklarının teknolojik ekipmanlara bağlı olması. Yine de hafife alınacak varlıklar değiller. Son derece inatçı ve tehlikeliler.

Warhammer 40K: Tyranid

Tyranidler

Bilimkurgu tarihinin en dehşet verici uzaylıları bunlar olsa gerek. Öncelikle, bu uzaylıları kendi gerçekliklerinin bir parçası olarak ele aldığımız zaman ortaya çıkan manzara daha güçlü bir etkiye sahip oluyor. Tyranid bütünüyle yabancı bir tür. 40.000 yılında artık insanlar envai çeşit uzaylı türüyle tanışmış olmasına rağmen, bu Tyranid denen felaket o malum uzaylıların en esaslısına bile kabuslar yaşatacak kadar korkunç.

Tyranidler tamamen yabancı bir türdür, başka bir galaksiden gelmişlerdir ve karşılarına çıkan her şeyi yok etmeye odaklanmış haldedirler. Odaklanmak dediysek trilyonlarca farklı varlığın tek bir zihin ağına bağlı olduğunu düşünün. Bu ağ boyunca sayısız türde genetik materyal ve bilgi aktarımı yapılıyor ve Tyranid dalgası galaksiyi bir uçtan başlayıp tüketerek büyümeye devam ediyor. En şeytani uzaylı türü bile Tyranid tehlikesi karşısında dehşete düşebilir. Hazırlıksız bir gezegen, Tyranid dalgası tarafından hedef alındıysa birkaç hafta içinde tamamıyla tüketilmiş olur… Kısacası, gelecekte sadece kötüler, daha kötüler ve bir de Tyranidler var…

Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

AVPR Aliens vs Predator - Requiem

Karanlıkta Kaybolan Bir Ağıt Denemesi: Aliens vs. Predator – Requiem

Colin Strause ve Greg Strause’un yönettiği 2007 yapımı “Aliens vs. Predator: Requiem” filminin konusu aslında …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin