bilimkurgu ekumenopolis

Bilimkurgu Yapımlarından 5 Olağanüstü Ekümenopolis

Bastığı referans kitapları ve özellikle de sözlükleriyle ünlü Merriam-Webster, ekümenopolisi şöyle tanımlar: “Gelecekte karşılaşılması olası görülen, bütün bir gezegeni kapsayan tek bir şehir.” Evet, en basit anlamıyla bir ekümenopolis, tek bir şehrin, gezegenin her santimetrekaresini kapsadığı bir gelecek dünyasıdır.

Ekümenopolis, bilimkurguda uzun zamandır kullanılan bir konudur. İşte bilimkurgu yapımlarından 5 olağanüstü ekümenopolis örneği…

Coruscant

Coruscant, Star Wars evrenindeki birçok ekümenopolisten biri ve en meşhur olanıdır. Galaktik Cumhuriyet’in başgezegeni ve Jedi Tapınağı’nın evidir. Aynı zamanda bütün galaksinin politik ve kültürel merkezidir. Coruscant ağırlıklı olarak Prequel Üçlemesi’nde, özellikle de ikinci film olan Klonların Saldırısı’nda karşımıza çıkar.

Padme oradayken, çökmekte olan işlevsiz bir hükümeti desteklemeye çalışır. Anakin ise karanlık taraf kendisini giderek daha fazla cezbederken ve Palpatine’e yakınlığı yüzünden durum daha da kötüleşirken bir irade savaşı verir.

Taris

Coruscant kadar meşhur olmasa da, Taris de bir başka Star Wars ekümenopolisidir. İlk olarak, zamanında çok sevilen ve etkili bir oyun olan “2003 RPG Star Wars: Knight of the Old Republic“te ortaya çıkar. Başlangıçta Eski Cumhuriyet’in kontrolünde bir Dış Halka gezegeni olan Taris, Jedi İç Savaşı sırasında Darth Malak’ın komutasındaki Sith kuvvetlerinin istilasına uğrar.

En nihayet bir yörünge bombardımanı ile yok edilmesinden önce, kısa bir süre düşman işgaline dayanır. Şehir koca bir harabeye döner.

Metropolis

Metropolis

Bazen bir şehir, tam boyutu ve toplam nüfusu belirtilmediği için ekümenopolis olarak tanımlanmaz. Fritz Lang‘ın ünlü filmine ismini veren Metropolis bu kategoriye girer. Ancak o kadar etkileyici ki ondan bahsetmemek hata olur. Orijinal olarak siyah-beyaz bir filmde tasvir edilen Metropolis, devamlı çalışan, daima ilerleme halinde olan bir üstyapının ve belirgin bir sınıf ayrımının olduğu, uzak gelecekten bir şehirdir.

Şehri yöneten “efendiler”, başka bir deyişle “zenginler”, bol ışıklı ve havadar, yüksek kulelerde yaşar. İşçi sınıfı ise yeraltında barınır ve çalışır. Ekümenopoliste zenginlerin sürdüğü bu parlak hayatın devamını sağlamak için, arka arkaya konulan zorlu vardiyalarla çalışmaya zorlanırlar. Metropolis gerçekten ilginçtir, zira bize gelecekteki bu süper şehirlerin sınıflara göre nasıl bölünebileceği hususunda iyi bir fikir sunar.

Zenginlerin yüksek kulelerde, fakirlerin varoşlarda resmedilmesi gerçek hayata uygun bir eğilimdir. Ve Metropolis bize, ekonomik mücadeleyi bilimkurgu temelinde eleştirmek için bir fikir verir.

Neo LA

Ekümenopolis olma yolunda ilerleyen bir şehir arıyorsak, şüphesiz Blade Runner’ın Neo Los Angeles‘ı karşımıza çıkar. Gezegen-şehirleri düşündüğümüzde genelde tamamen inşa edilmiş hali aklımıza gelir. Blade Runner bu üstyapıların insan yayılımı ve genişleme yoluyla nasıl ortaya çıktığını bize gösterir. Philip K. Dick’in orijinal romanı “Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi” bu hikayenin temeli olsa da, film romandan farklıdır.

Filmde Los Angeles gibi şehirler neonlarla donatılmış gökdelenlerin oluşturduğu bir kargaşa yığını içinde bütün eyaletleri kapsayacak şekilde gitgide büyür. Bu ilerlemenin ne kadar ileri gittiğine, Deckard’ın kaçak replikantları avlamaya çalıştığı Los Angeles’ın kalbinde şahit oluruz. Blade Runner 2049’da ayrıca şehrin varoşlarını ve etrafındaki boş arazileri keserek nasıl büyüdüğünü de görürüz.

Trantor

Trantor gezegeni ekümenopolisin evrimi üzerinde fevkalade etkiye sahiptir. Asimov, Trantor’u şöyle tarif eder:

“Yüzlerce kuşak boyunca Trantor, İmparatorluk’un merkezi olarak kalmıştı ve galaksinin orta bölümünde, nüfusun en yoğun olduğu, endüstri açısından çok ilerlemiş dünyaların arasındaydı. Bu yüzden de insan ırkının o zamana dek gördüğü nüfus bakımından en yoğun ve zengin bir kent halini alması kaçınılmaz bir şeydi. Trantor’da düzenli olarak gelişen Kent değiştirme çalışmaları, sonunda en yüksek noktasına erişti. Trantor gezegeninin 75 milyon kare genişliğindeki yüzeyi kubbeyle kaplandı. Kentin en parlak günlerinde nüfusu 40 milyarı geçiyordu. Bu müthiş nüfus hemen hemen sadece İmparatorluk’un yönetimiyle ilgileniyor ve bu insanlar bu karmaşık iş için sayılarının çok az olduğunu düşünüyordu.”

Trantor, Neo LA gibi şehirlerin ölçeğinin diğer ucundadır. Burada kırılma noktasına gelmiş bir ekümenopolis görürüz. O kadar aşırı gelişmiş bir dünyadır ki, kendi boyutunun gerginliği altında çatırdamaya başlar. Asimov’un Vakıf Serisi, gezegen-şehirleri etkileyen belli başlı sorunlara dair önemli soruları gündeme getirir: Bir kent bu kadar büyüdüğünde nüfusunu nasıl beslersin? Yiyecek ve su için dış kaynak kullanır mısın? Bu durum piyasayı nasıl etkiler ve böyle büyük bir gezegeni nasıl yönetirsin?

Bunlar bilimkurguda kullanılmış ekümenopolislerin sadece küçük bir kısmı. Bu fikir uzun zamandır tür için bir dayanak noktası oldu ve popülaritesinden ötürü kitaplara, dizi ve filmlere ve tabii oyunlara konu olmaya devam edecek. Keşfedilen böylesi büyük bir kentsel alanın karmaşıklığını görmenin son derece tatmin edici bir yanı
var ve gelecekte bu konuda göreceğimiz yeni şeylere dair umut veriyor.

Kaynak

Yazar: Münevver Uzun

Onu siz delirttiniz!

İlginizi Çekebilir

Asimov’un Robbie Öyküsü, Bize Yapay Zekâ ve Zihin Hakkında Neler Anlatıyor?

İnsanlar denizleri ve Güneş’i neyin hareket ettirdiğini bilmedikleri geçmiş zamanlarda, bu nesnelere zihinsel durumlar atfettiler. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et