bilimkurgu gelecek

Bilimkurgu Uzay Seferlerine Nasıl İlham Oluyor?

Hiç bilimkurgu okumamış veya izlememiş olsanız bile, bilimkurgunun nasıl bir şey olduğuna dair bir fikriniz vardır. Uzay operasının, bilimkurguyu en iyi temsil eden biçimlerden biri olduğu söylenebilir. İlk kez 1920’lerde pıtrak gibi çoğalan dergilerden çıkarak bilimkurgunun 1960’lara dek süren Altın Çağı boyunca evrimleşen uzay operalarında yok yoktu: Aksiyon ve heyecan, galaktik imparatorluklar, ticaret yapabileceğiniz acayip yaratıklar, kahraman mühendisler ve çatlak bilim insanları…

Bu türün modern bilimkurguları ise elbette bu eserlerdeki formülü ironik bir gözle yapıbozumuna uğratmaktadır. Bazı aptal kurguları göz ardı edecek olursak, bilimkurgunun uzay keşiflerinde kayda değer bir etkide bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Örneğin Soğuk Savaş esnasındaki Uzay Yarışında Jules Verne hem astronotların hem de kozmonotların ilham kaynağı olmuştu. Hatta denilebilir ki, Verne’in eserlerinden etkilenmeseydi Edwin Hubble bir astronom yerine avukat olurdu. İtalyan astronot Samantha Cristoforetti, uzayda ilk espresossunu içerken üzerine bir Star Trek üniforması giymişti. Diğer Trekkie astronotlar olarak Chris Hadfield ve Mae Jemison bilinmekte. Hatta Stephen Hawking, Star Trek: The Next Generation serisinin bir bölümünde bizzat oynamıştı. NASA’nın Keşif 45 ekibini de saymak lazım: Projelerinin resmi posteri için Jedi şövalyeleri gibi giyinmişlerdi.

Peki ama kurgu, gerçekliğe nasıl ilham oluyor?

Uzayda Vulcan selamı veren Samantha Cristoforetti

Yukarıdaki sorunun bariz cevabı, uzayda ışıktan hızlı dolaşarak tatili geçirmek için uzaylı yaratıklarla dolu bir dünyaya şöyle bir ziyaret etmenin muhteşem olacağıdır. Bu bariz cevapla beraber aynı zamanda türün kendine has dinamiklerini de elbette belirtmek lazım. Bilimkurgu kendisini tarihmiş gibi göstererek işler, yani fizik kanunlarını ihlal etmek yerine onların etrafından dolaşır (tıpkı fantazya ve korkunun yaptığı gibi) ve bizlere insanlık tarihinin uzak gelecekteki bir devamlılığını gösterir. Her kim ki insanlığı o istikamete doğru yönlendirir, o muazzam gelecekteki tarihin bir parçası olur. Bu yönlendirme de ilhamlar sayesinde gerçekleşir ki bu hiç de kötü bir şey değildir.

Ancak öyle bir an olur ki kesin zıtlıklar bariz hâle gelir. Bir yanda geleceğe ve teknolojiye dair beslenen saf ve temiz duygular, öte yanda Bezos, Branson ve Musk gibi milyarder uzay baronları. Bir yanda sömürgeciliğin kötülüklerine dair artan farkındalığımız, öte yanda kadim galaktik imparatorlukların rüyası. Bir yanda mevcut bilimin ışıktan hızlı yolculuğa izin vermemesi, öte yanda bilimkurgunun sunduğu mucize hissi… Belki de en büyük zıtlık ise potansiyellerimizin bilimkurgusal vizyonları ile gerçekte neleri yapabileceğimiz arasındadır.

Jedi şövalyeleri gibi giyinen NASA’nın Keşif 45 ekibi

Popüler kültür üzerinde en çok etkiye sahip bilimkurguların artık günümüzde bir miktar demode kaldığı ve neleri başarabileceğimize dair zayıf temelli beklentiler üzerine inşa edildiği bir süredir malum. Dünya gezegeninde evrimleştik ve burası hayatta kalabilmemiz için bizim en iyi şansımız – başka bir gezegen bu rahat durumdan en iyi ihtimalle bir taviz olurdu-. O hâlde bu yalın gerçeği unutmamak gibi ahlaki bir yükümlülüğümüz bulunmakta. Ayrıca bütün galaksiye yayılan bir uygarlığın, böyle bir şey mümkün olsaydı bile kime nasıl bir faydası olabilir ki?

Ancak yine de buna benzer kurguları yeniden ve yeniden yaratmaya halen devam ediyoruz. Demek ki bu kurgu yaratımlarının arkasında başka bir cazibe bulunmakta; o cafcaflı teknolojinin de ötesine geçen bir şey. O “bir şey” zeki insanların zor problemlere nasıl çözüm bulabileceklerini –veya en azından bulmaya çalışmalarını- izlemenin verdiği keyif. Üstelik bu yalnızca bilim ve mühendislik dâhileriyle de sınırlı değil, bazı en iyi bilimkurgular duygusal ve dilsel zekâları temel paradigmaları olarak kabul edip kullanıyor. Muhtemelen üzerinde yerleşim olmayan yabancı bir gezegene hızlı bir keşif için öyle çabucak gidip gelmeyi hiçbir zaman başaramayacağız, ama olsun. Zaten insan kültürü çoğunlukla gerçekte doğru olmayan unsurlardan oluşmuyor mu? Ama onları hayal edip kurgulayan insanlar için hepsi bir anlam ifade ediyor olmalı ki buna rağmen o unsurlar yine de inatla varlığını sürdürüyor.

İnsanlar başka gezegenlere bir gün yerleşmiş ve gerçekliklerinden ne kadar koparılmış olsalar bile uzay operası okumaya ve yazmaya devam edecekler. Tarihsel olarak baskılanmış ve yeterli temsil edilmeyen insanların ürettiği ve gün geçtikçe büyüyen bilimkurgu profillerinin heyecan uyandırmasının bir nedeni de bu. Standart gelecek tarih, Afro-fütürizm ve yerli fütürizm gibi hareketler tarafından revize edilerek genişletilirken, ilk defa artan miktarda Batı dışı öyküler diğer dillere de çevriliyor. Daha çok efsanevi ve hayali malzeme bize hedefleyeceğimiz daha çok yıldız sağlamakta ve hedefi ıskalasak bile bu yolda değerli şeyler keşfedeceğimiz açık.

Bilimkurgu insanlara keşif seferlerinde sadece doğrudan ilham kaynağı olmakla kalmıyor, aynı zamanda böyle şeylerle hiç işi olmayan, ama gerçekleşebilmesi için gerekli toplumsal yapıları hazırlayanları da etkiliyor: Fonlama bütçelerine karar veren siyasetçiler, öğrencilerinin astrofiziğe ilgi duymaları için onları teşvik eden öğretmenler veya kendi çocuklarının uzayın boşluğuna kapılıp gitme heveslerini desteklemekte daha meyilli olabilecek ebeveynler gibi… Her şeyden evvel, bir roketi göğe fırlatmak büyük miktarda iyi niyeti gerektiriyor ve bilimkurgunun kovalar dolusu barındırdığı şey de tam olarak bu.

  • The Journal sitesinden çevrilen bu yazının yazarı Jack Fennell, Limerick Üniversitesi’nde dersler vermektedir. Aynı zamanda kendisi, İrlanda Bilimkurgusu adlı kitabın yazarı ve A Brilliant Void (Parlak Bir Boşluk) adlı İrlanda bilimkurgusunun klasiklerinden derlenen antolojinin de editörüdür.

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

the hidden kapak

The X-Files’ın Fikir Babası: The Hidden

Sinema tarihinde, kıyıda köşede kalmış nice hazine denebilecek film vardır. Bu filmler belki çok geniş …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin