Beyin Yakan Paradokslar #2

Hatırlarsanız birkaç hafta önce Rusya’da dünya dışından çok güçlü bir sinyal alındığı duyurulmuş, bunu SETI (Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması) açıklamıştı. Tabii dünya heyecanlanmış, herkesin aklına “Uzaylılarla mı karşılaşacağız? Büyük sessizlik bitiyor mu?” tarzında pek çok soru gelmişti. Astronominin iki büyük paradoksundan biri olan Fermi Paradoksu çözülüyor diye düşünmüştük. Ancak SETI başka bir açıklamayla hevesimizi kursağımızda bıraktı.

SETI yeni açıklamasında sinyalin uzaylılardan gelme olasılığının düşük olduğunu, yeryüzü kaynaklı olabileceğini söyledi. Bu yüzden ben de bu hafta astronominin iki büyük paradoksunu ele almayı uygun buldum. İki paradoks da aynı şeye, yani evrenin büyüklüğüne dayanıyor. Dilerseniz bu haftaki yazımıza “Uzaylılar varsa neden bir işaret vermiyorlar?” şeklinde özetleyebileceğimiz Fermi paradoksu ile başlayalım.

Fermi Paradoksu

fermi-paradoksu

Atom bombasının babalarından İtalyan fizikçi Enrico Fermi tarafından öne sürülen bu paradoks, yukarıda bahsettiğimiz gibi, şunu sorguluyor: Evren sonsuz, sadece Samanyolu’nda 100 milyardan fazla yıldız ve bundan kat be kat fazla gezegen olduğu tahmin ediliyor. Peki bu kadar çok gezegenin en azından bir kısmında yaşam olması gerekmez mi? Peki evrende yaşam varsa (ki bu mantığa göre çok fazla olmalı) bu canlılar medeniyet kuramaz mı? Kurdularsa elbette bizim buna bir kanıt bulmamız gerekir. Uzaylılar uzaya açılmayı başaramamışsa bile en azından radyo sinyalleri yayınlamaları gerekirdi. Kısaca: Uzaylılar varsa, neredeler?

Bu paradoks ortaya atıldığından beri yaklaşık 50 yıldır uzayı dinliyoruz ama sonuncusu daha yeni açıklanan 3-4 tartışmalı sinyal hariç uzaylıların varlığına dair somut hiçbir delil elde edemedik. İşte paradoks bu çelişkiden doğuyor. Ayrıca evrenin yaşı göz önüne alındığında uzaya açılabilecek bizden eski veya en azından bizimle yaşıt uygarlıkların da bulunması gerekiyor. Şimdi paradoksun çözümü için ortaya atılan teorilere birlikte bakalım:

Varlar ama kanıt bulamıyoruz

Bunun sebebi çok uzakta olmaları, teknolojimizin onları bulmaya yetmemesi veya çeşitli sebeplerden bizimle iletişim kurmak istememeleri olabilir. Örneğin Terry Bisson‘un 1992 yılında Nebula kısa öykü ödülüne aday gösterilen bilimkurgu öyküsü Etten Yapılmışlar‘da uzaylılar evreni gezip tüm zeki canlılarla iletişim kuruyor ancak insanları atlıyorlardı. Etten yapılmış olduğumuz için bizden iğreniyorlardı. Bu esprili öyküyü okumanızı tavsiye ederiz.

Varlar ve Dünya’ya geldiler

Komplo teorisi sevenlerin desteklediği bir başka teoriye göre de uzaylılar buradalar. İnsanları kaçırıp üzerlerinde korkunç deneyler yapıyorlar. Daha önce geldiklerinde piramitleri ve Stonehenge’i inşa ettiler. Veya belki de üçleme olarak beyaz perdeye dönmeye hazırlanan Stargate‘teki gibi tanrı numarası yapıp insanları kandırdılar. Tabii bunlar hiçbir bilimsel dayanağı olmayan iddialar.

Zeki uygarlıklar belli bir seviyeye geldiğinde kendilerini yok ediyorlar

Bize ulaşabilecek zeki uygarlıklar bir seviyeye kadar geliştikten sonra kendi içlerinde savaşarak veya gezegenlerinin doğal dengesini bozup yok oluyor olabilirler. Bu teori bizim de sonumuzun yakın olduğunu gösterir. Ancak biz henüz yok olmadığımıza göre bizim seviyemize ulaşıp uzaya istemli veya istemsiz olarak radyo sinyali gönderebilecek uygarlıklar varlığını sürdürebilir. Bu yüzden bu teori, paradoksu tam olarak çözüme kavuşturmuyor.

Hayvanat Bahçesi Hipotezi

Büyük ihtimalle saydığımız fikirler arasında en ilginci budur. Ben bu hipotezi kısa süre önce sitemizin yazarlarından Tevfik Uyar‘ın 150 isimli öyküsünden öğrendim. Hipotez Sovyet astronom Nikolay Kardaşev‘in kurduğu ölçeklendirme sistemine dayanıyor. Kardaşev Ölçeği’ne göre uygarlıklar enerjiyi kullanabilmelerine göre Tip I, Tip II, Tip III vs. şeklinde derecelendiriliyor. Bu ölçeklendirmeye göre insanlık en az enerjiyi kullanabilen Tip I uygarlıklarından biri. Bilimkurgu yazarı Stephen Baxter‘ın 2001 yılında yazdığı The Planetarium Hypothesis: A Resolution of the Fermi Paradox makalesinde açıkladığı Planetaryum Hipotezi, Tip 3 uygarlıkların 100 AU çapında bir evren simülasyonu yaratabileceğini ve bizim de bu simülasyonun bir parçası olabileceğimizi anlatıyor. Yani bu hipoteze göre uzaylıları göremememizin sebebi onların deney fareleri olmamız olabilir.

Belki de yoklar

Net bir açıklama… Uzaylılarla iletişim kuramamamızın sebebi var olmamaları veya en azından yeterince gelişmiş olmamaları da olabilir. Bunu belki de asla öğrenemeyeceğiz.

Olbers Paradoksu

olbers-paradoksu

Bu paradoks da en bilinen paradokslar arasındadır. Vardığı sonuç öylesine çılgıncadır ki “bu nasıl olabilir?” diye saçınızı başınızı yolasınız gelir. Neyse ki paradoks uzun zaman önce çözüldü ve bu yüzden saçlarınızı yerinde kalabilir. Paradoks Alman astronom Heinrich Olbers tarafından 1823 yılında ortaya atıldı. Olbers evrenin büyüklüğü sonsuz olduğuna göre yıldızların da sonsuz olması gerektiğini ve bu yüzden gece gökyüzünde nereye bakarsak bakalım bir yıldız görmemiz gerektiğini söyledi. Bir süre sonra soğurdukları ışığı tekrar yayınlamaya başlayacakları için çeşitli gök cisimleri de bu ışığı engelleyemezdi. Yani gökyüzü karanlık olamazdı.

“Geceleri gökyüzü elbette karanlıktır. Bunu anlamak için yalnızca kafamızı yukarı kaldırıp gökyüzüne bakmanız kafi,” diyebilirsiniz. Zaten biri bunu söyledi ve paradoksu çözdü. Çözen kişi ise Edgar Allan Poe‘nun ta kendisiydi. Evet, o garip hikayeleri yazan kasvetli adamdan bahsediyoruz. Bu arada yazdığı bilimkurgu öyküleri de okunmaya değerdir. Şimdi göreceğimiz çözüm Poe’nun çözümünün biraz daha modern bir versiyonu. İsterseniz lafı uzatmadan çözüme geçelim.

Çözüm evrenin yaşında. Evren 13,5 ila 14 milyar yıldır var olduğu için evrenin oluşumuyla yola çıkacak bir ışık en fazla 14 milyar ışık yılı ilerleyebilir. Ancak bu en fazla 14 milyar ışık yılı uzaktaki yıldızları görebileceğimiz anlamına gelmez. Evren genişlemekte olduğu için bu sayı biraz daha fazladır, ancak yine de yıldızların küçük bir kısmını görebilmemize sebep olur. Ayrıca yeni oluşan yıldızları da henüz ışığı bize ulaşmadığı için göremeyiz.

Gelecek hafta paradoksların ana vatanı Antik Yunanistan’a gideceğiz. Antik Yunan paradoksları aynı zamanda en şaşırtıcı ve eğlenceli olanları. Bu paradokslar mantığınızın sınırlarını zorlayacak. Haftaya görüşene kadar mutlu kalın.

Önceki Sonraki

Yazar: Sadık Efe Sarıtunalı

Bilgisayarla fazla ilgilenir. Boş zamanlarında ise çizgi roman okur. Bir gram çizim yeteneği olmadığı için çuvalladığı çizgi romanlarından sonra en büyük hayali kendine bir çizer bulup çizgi roman yazarı olmak. En büyük tutkusu ise bilimkurgu.

İlginizi Çekebilir

James Cameron’ın Avatar’ına Dair Kapsamlı Bir Rehber

Bu yazıda Avatar evrenine ait film, kitap, çizgi roman ve video oyunu gibi yapımları tek tek derleyip, külliyatın bilimsel altyapısına değineceğiz.

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin