Bugün 10 Kasım…
Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü, ebediyete intikalinin yıl dönümünde bir kez daha saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Kendisi yalnızca muzaffer bir asker ve başarılı bir devlet adamı değil, aynı zamanda büyük bir öngörü sahibi, aydınlanmacı bir bireydi. İktidarında Türkiye Cumhuriyeti ve halkı, âdeta bilimkurgunun gerçeğe dönüştüğü bir dönemi, bir ütopyayı yaşadı. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda başlattığı aydınlanma ile modernizmin birçok yönünü benimsedi ve Türk toplumunu bilim, teknoloji ve sanatla buluşturmayı hedefledi. Atatürk’ün bu yaklaşımı, bilimkurgudaki ütopya türünün temelinde yer alan ilerlemeye, teknolojiye ve yeni düşünce biçimlerine duyulan ilgiyle bire bir örtüşüyordu.
Atatürk’ün düşünce yapısında, bilim ve eğitim önemli bir rol oynadı. Bizzat kurucuları arasında yer aldığı Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun yanında, köy enstitüleri ve çağdaş üniversiteler ile Türkiye’de eğitimin yaygınlaştırılması ve modern bir sistemin kurulması, kendisinin bilimsel gelişmelere duyduğu inancını da yansıtıyordu. Atatürk, eğitimde bilimin ve rasyonel düşüncenin önemini vurguladı. Eğitim reformları, Türk toplumunu bilim ve teknolojiye daha fazla dâhil etmeyi amaçladı.
Atatürk, teknolojinin Türkiye’nin gelişimine katkı sağlayacağını çok iyi anlamıştı. Demiryolları, elektrik tesisleri, madenciliğe yönelik Etibank başta olmak üzere çok sayıda kurum, otoyol, modern şehircilik ve altyapı projeleri, ülkenin modernleşmesine yönelik önemli adımlardı. Her fabrika bir kaledir düsturuyla her şeyin Türkiye’de, Türk teknolojisi ve Türk insanının emeğiyle üretilmesi için çalıştı ve bu konuda atılımlar yaptı. Bu, bilimkurgu hikâyelerinde sıkça karşılaşılan teknolojik ilerlemenin toplum üzerindeki etkisini yansıtıyordu. Atatürk, bilimkurgu yazarlarının da hayal ettiği gibi teknolojinin toplumları dönüştürebileceğine inanıyordu. Atatürk döneminde Türkiye, sanatta da önemli adımlar attı. Klasik Batı Müziğinin de Klasik Türk Müziğinin de en büyük üstatları onun döneminde açılan kurumlarda yetişti. Erken dönem Türkiye Cumhuriyeti edebiyatı, bugün hâlâ ülkemiz edebiyatının en iyi ve en üstün olduğu dönem kabul edilir. Muhsin Ertuğrul önderliğinde Türk Tiyatrosu ve sinemasının temelleri atıldı, sahne sanatlarına yönelik çok sayıda kuruluş faaliyete geçirildi.
Atatürk’ün liderlik tarzı aslında bilimkurgu hikâyelerinde sıkça gördüğümüz güçlü lider figürleriyle benzerlik taşıyordu. Kendisi, açık fikirli ve yenilikçi bir liderdi ve Türkiye’yi modern bir ulus hâline getirme hedefini başardı. Bilimkurgu, liderlerin gelecekteki dünyalarda toplumları nasıl yönlendirebileceğini sorgular ve Atatürk, bu konuda gerçek hayattaki bir örnektir. Başta da dediğimiz gibi o, döneminde milletine bilimkurguyu yaşatmış, çoğu bilimkurgu öyküsünde anlatılan gelişim ve kalkınmayı gerçeğe çevirmişti.
Atatürk’ün kitap sevgisi ve okumaya olan düşkünlüğü hepimizin malumu. Sakarya Savaşı devam ederken bile kitap okumaya vakit ayırmıştı. Kitap okumaktaki amacı yalnızca bilgi dağarcığını geliştirmek ya da kafasını dağıtmak değildi. Aynı zamanda, yukarıda sıraladıklarımızı yapabilmek için ilham almayı, fikir edinmeyi de amaçlıyordu. Peki hiç merak ettiniz mi, Ulu Önderimizin bilimkurgu konusunda ne gibi okuma deneyimleri vardı? Geleceğe ve yeniliğe dair bu derecede güçlü öngörüleri olan bir siyasi figürün, bilimkurgu gibi bir edebi anlatı ile ilgilenmemesi elbette mümkün değildi. Atatürk büyük bir Jules Verne ve H.G. Wells hayranıydı. İleri seviyede Fransızca biliyor ve Jules Verne’in eserlerini orijinal dilinde okuyordu. Özellikle de Ay’a Yolculuk eserinden çok etkilenmişti. İlerleyen yıllarda Verne’in kitaplarını dilimize çevirtmiş ve klasik eser olarak Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına ekletmişti..
“İstikbal Göklerdedir” vecizesini söylemesinde ve havacılığa dair önemli çalışmalara imza atmasında bu kitabın da etkisi vardı. Hatta manevi kızı Sabiha Gökçen‘i havacılığa yönlendiren ve dünyanın ilk kadın askeri pilotu olarak tarihe geçmesini sağlayan da kendisiydi. Kendisine Ay’a Yolculuk kitabını okutmuş ve bir sohbetleri sırasında gerçekten de kitaptaki gibi Ay’a gitmenin mümkün olup olmadığına dair fikrini sormuştu. Sabiha Gökçen ise düne kadar uçakların imkânsız göründüğünü ama bugün gerçek olduğunu, dolayısıyla bir gün Ay’a da gidilebileceğini söylemişti. Sabiha Gökçen’in bu yanıtından hoşnut kalmış ve kendisine şöyle demişti:
“Bundan sonra insanlığın hizmetine girecek en büyük gelişmeler havacılık alanında olacaktır. Hatta gün gelecek insanlık uzaya gidecek, başka dünyalara ulaşacak, Ay’ı ve benzer gezegenleri bile fethedecektir. İşte bu çağdaş savaşlar da, göklerde üstün olan uluslar tarafından kazanılacaktır.”
Bu sözleriyle Ulu Önderimizin bilimkurguyu salt bir eğlence gözüyle bakmadığı, âdeta gelecek dünyasının bir tasviri olarak kabul ettiği anlaşılmaktadır. İşte yukarıda bahsettiğimiz “milletine bilimkurguyu yaşatan lider” tanımının altında yatan sır da buradadır. Atatürk’ün örnek aldığı ve hatta Nutuk eserinde doğrudan alıntıda bulunduğu H.G. Wells ile ilişkisi de bunun bir başka yönüdür. Biz Wells’i Dünyalar Savaşı, Görünmez Adam ve Zaman Makinesi gibi bilimkurgu eserleriyle tanısak da, kendisi gazeteci, tarihçi ve şiir de dâhil edebiyatın her alanında eserler vermiş bir yazardı. Wells, 1920 yılında dönemin en önemli insanlık tarihi kitaplarından olan Outline of History eserini yayımlamıştı. Bu kitap, Mustafa Kemal Atatürk tarafından değerlendirilmiş ve “kalıcı dünya barışı için uluslararası hükûmet” görüşü Nutuk’ta yer almıştı. Nutuk’ta yer alan ilgili kısım şöyleydi:
“Efendiler, İngiliz tarihçilerinden Wells, iki sene evvel yayımlanan bir kitap yazdı. Yapıtının son sahifeleri ‘dünya tarihinin gelecekteki evresi’ başlığı altında birtakım düşünceler içeriyor. Bu düşüncelerde güdülen konu; ‘federal bir dünya devleti‘dir. Wells bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl kurulabileceği ve böyle bir devletin önemli ayırıcı niteliklerinin neler olacağı üzerindeki düşüncelerini ortaya atıyor; adaletin ve tek bir kanunun egemenliği altında dünyamızın alacağı durumu canlandırmaya çalışıyor. Wells, ‘bütün egemenlikler, tek bir egemenlik içinde eritilmezse, milliyetlerin üstünde bir güç yaratılmazsa dünya yok olacaktır’ diyor ve ‘gerçek devlet, çağdaş hayat koşullarının bir zorunluk hâline getirdiği dünya birleşik devletlerinden başka bir şey olamaz. Kuşku yoktur ki insanlar, kendi ortaya çıkardıkları şeyler altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmek zorunda kalacaklardır’ diye belirtiyor.”
Görüldüğü gibi Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, bilimkurguyu da severek okumuş, hatta ciddiye alıp içselleştirmiş ve oradan elde ettiği edinimleri tüm siyaset hayatı boyunca uygulayarak Türk insanının bir ütopyayı deneyimlemesini sağlamıştı. Kendisine sonsuza kadar şükran duyacağız.