Alternatif Tarih: Avustralya Kolonizasyonu

Avustralya bir kıta ya da çöllerle kaplı devasa bir ada. Kangurularla ve Aborjinlerle meşhur. Peki bu diyar hakkında dikkat çekici başka ne tür özellikler var? Çanakkale’de pek çok Avustralyalı savaşmıştı. Bizim için dikkat çekici bir özellik bu olabilir. Okyanusya’da yaşayan insanlar için ise şüphesiz daha farklı yüzlerce şey vardır. Lakin Asya deyince, Amerika deyince, Afrika deyince aklımıza onca şey gelirken Avustralya denildiğinde oluşan çağrışımlar sanki biraz kıt. Bunun bir sebebi varsa eğer sorumlular Avustralya’yı kolonize eden insanlardır.

Avustralya İngilizler tarafından kolonize edilmişti ve neredeyse bir çeşit açık hava hapishanesi niyetine kullanılmıştı. Kıtanın çok büyük bir kısmı çöllerle kaplıydı, Aborjinler vardı, kangurular vardı ve İngilizler buraya suçluları yollamanın iyi bir fikir olacağını düşünmüştü herhalde. Belki de Avustralya pek de İngilizlere hitap eden bir bölge değildi. Simülasyon belki de bir hata vermişti ve başka bir ulus yerine buraya İngilizler gelmişti, üstelik bayağı geç bir tarihte… Sadece düşününce bile Avustralya’yı İngilizlerden önce keşfedip kolonize edebilecek birçok ulus olduğunu görebiliriz.

Belki Antik Mısırlılar? Etkileyici bir medeniyete sahiplerdi. Tüm o piramitler, dini yaşamlarının karmaşıklığı ve kültürleri bugün bile insanı hayran bırakmaya yetiyor. Üstelik ilk gemileri M.Ö 4000’de yapmaya başlamışlardı ve o tarihte Doğu Akdeniz’de dolanıyorlardı. M.Ö 1500’lerde Orta Doğudaki halklar Hint Okyanusu’nun varlığını keşfetmişti. Alternatif bir evrende denizcilik anlamında bir hayli güçlenmiş olan Antik Mısırlılar, Hint Okyanusu’nun ardına keşif ve ticari seferler düzenlerken kazayla Avustralya’yı keşfedebilirdi. Kaza ile oraya düşen bir Antik Mısır mürettebatı büyük ihtimalle ya yerlilerle kaynaşır ya da yok olup giderdi. Lakin orada tarihe karışmadıklarını, nüfuslarını arttırıp bir şehir kuracak kadar kalabalık olduklarını düşünün. Avustralya’nın piramitlere, mumyalara ve egzotik tanrılara sahip yeni yerlileri olurlardı herhalde.

Daha da ileri gidelim. Mısır’a geri dönebildiklerini bir düşünelim. Bu alternatif senaryoda Antik Mısır okyanus yolculuklarına dayanıklı gemilere sahip olmalı. Antik Dünya’daki en büyük gemi Syracusia, efsanelere göre neredeyse 2000 kişi kapasiteliydi. O devrin Titanic’i idi adeta. Oldukça yüksek bir konfora sahipti. İçinde bir hamam, kütüphane, resim odası, spor salonu ve oldukça hoş bir bahçe vardı. Gemideki tüm kamusal alanlar İlyada destanını anlatan mozaiklerle kaplıydı. Böylesi gemiyi yapacak teknolojiye sahip olan Antik Mısırlılar, Hint Okyanusu’na açılır ve daha da ötesine giderdi. Sonrasında keşfedecekleri şeyler sınırsızdı. Avustralya’nın alacağı yeni hali düşünmek oldukça keyifli ve heyecan verici. Mısırlılar zaten çöle alışkın bir halktı. Avustralya’nın kızıl çöllerinde kim bilir nasıl eserler bırakırlardı. Acaba kalıcı olur muydu bırakacakları eserler? Peki ya Mısırlılar okyanus ötesi yolculukları finanse edebilecek ekonomiye sahip miydi?

Daha ileri bir tarihe gidersek Avustralya’yı keşfetmesi muhtemel bir diğer ulus Araplardır. Emeviler bir zamanların süper gücüydü. Emevi Hilafeti’nde doğup büyüyen zengin bir seyyah durmaksızın doğuya gitmek arzusu ile yanıp tutuşmaktadır. Doğuya gittikçe merağı da o denli büyür. Lakin doğu bir yerde tükenmektedir. Gerisi hep deniz. Seyyah bir gün rüyasında, güneye gitmesini emreden bir ses duyar. O da bütün servetine mal olan bir filo inşa ettirip denize açılır. Bu o dönemlerin en gösterişli keşif filosudur. Nihayetinde Pasifik’teki bir dizi adayı ve Avuturalya’nın kuzey kıyılarını keşfeder. Yeni finansmanlar bulup Avsturalya’da koloniler inşa etmeye başlarlar…

Araplar için Avustralya hali hazırda yaşadıkları toprakların masalsı bir yansıması gibi olacaktır herhalde. Sanki tüm masalların, o masallarda anlatılan zamanların gerçeklikten koparken birlikte sürüklendiği kayıp bir kıta gibi. Belki de Avustralya’nın keşfi ve kolonizasyonu birkaç yüz yıl daha sonra Memlüklüler tarafından gerçekleştirilecekti. Memlüklüler kendi zamanlarının güçlü devletlerinden biriydi. Sultan Selim tarafından yıkılıncaya kadar hilafet de onların elindeydi. Europa Universalis IV oynayanlar bilir ki, Memlüklüler bazen koloniciler edinerek keşif yapmaya hatta koloniler kurmaya başlar. Nadir de olsa Avustralya’da koloniler kurabilirler. O bölgede keşifler çağına dek ayakta kalmayı başaran güçlü bir devlet esasında denizin ötesinde ne olduğunu merak ederse nihayetinde Avustralya’ya kadar varması işten değildir.

Unutmamak gerekir ki Avustralya’ya kadar olan yol uzun olduğu kadar sayısız duraklarla çevrilidir. Hint Okyanusu’nda pek çok ada vardır ve Hindistan kıyıları da koloniler teşkil etmek için oldukça güzel mekanlar sunmaktadır. Alternatif bir evrende, Hint Okyanusu’nun Karayipler benzeri bir görüntüsü olsaydı kim bilir belki de Binbir Gece Masalları’ndan fırlamış gibi görünen pek çok korsan efsanesi ortaya çıkardı.

Memlüklüler’in Avustralya’yı keşfedip tamamen kolonize ettiği bir dünyada, Osmanlılar tarafından yıkıldıkları zaman kolonileri de Osmanlılar’ın eline geçebilirdi. Bu gün Wikipedia’yı açtığımızda karşımıza Osmanlı Avustralyası diye bir şey çıkabilirdi. Osmanlılar’ın Avustralya’yı fethetmesi başlı başına bir roman konusu olur zaten. Nihayetinde Avustralya çok büyük bir kara parçası. Başlı başına bir kıta. Zalim çöllerle kaplı da olsa alternatif bir dünyada bu diyar çok daha renkli, bambaşka bir yer olabilirdi. Tabii bu bahsettiğimiz alternatif evrende Sydney Opera Salonu’nun olduğu yere malum kilim desenler apartmanlar konmuş da olabilirdi.

Yazar: Tuğrul Sultanzade

2000 yılında Bakü'de doğdu. Uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyor.

İlginizi Çekebilir

oyuncak

Oyuncak Endüstrisinde Bilimkurgu

Oyun kavramı ve bir eşya olarak oyuncak, insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insanların yaşadığı bazı …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et