İşte ömürlük bir Harry Potter hayranı olmanın en garip yanlarından biri: İddiaya girerim o yedi kitabın herhangi birini açıp rastgele bir sayfayı okumaya başladığınızda onu ilk defa hatta ikinci, üçüncü, dördüncü defa bile nerede okuduğunuzu çok net bir şekilde hatırlarsınız. Harry Potter’ın gerçek büyüsü kitaplarında saklı değildir; asıl büyü kitapların ta kendisidir. Örneğin şu anda kitapları tekrar okuyorum ve metroda onları okuduğum her anda 8 yaşında dişlek bir grup çocukla bir havuz kenarında ya da ayaklarımı sallayarak ebeveynlerimin mutfak masasında oturuşumu veya okulda ders esnasında kaçak bir şekilde kitabı okuyuşumu gözlerimin önüne getirmem hiç de zor olmuyor. Hayatınızdaki hiçbir şey sizi Harry Potter’ın yaptığı kadar hızlı ve mükemmel bir şekilde geçmişe götürme gücüne sahip değildir. Bu, bir gün sahip olacağımız zaman makinesine en yakın şeydir.
Şunu da söylemek gerekir ki hayranlar için bu kitaplar çocukluklarını şekillendirmelerinde çokça büyük bir rol oynamıştır. Beynimden Harry Potter’la ilgili anıları silip atmak için Gilderoy Lockhart‘ın Unutturma büyüsü gibi bir şey uygulamam gerekirdi, çünkü o anılara o kadar bağlıyım ki onlar olmazsa muhtemelen kim olduğumu bile hatırlayamam. Akranlarımın büyük bir kısmında olduğu gibi, ben de Harry Potter’la büyük bir değişim yaşadım ve bu değişimle birlikte daha iyi biri haline geldim. İşte Harry Potter hayranlarının hayata karşı daha iyi hazırlanmış olmalarının nedenleri:
1) Küçük yaştan itibaren sorunlarımızı bağımsız bir şekilde çözmeye odaklandık.
Dumbledore, Harry’yi henüz bir bebekken, bir asayı düzgünce kavramayı bile öğrenemeden önce onu bir kapı eşiğine bırakıp ona veda etmiştir. Zaten seri boyunca da yetişkinlerden çok az yardım alındığını fark edersiniz. Aslında yetişkinlerin yaptığı tek şey farkında olmadan da olsa Harry ve arkadaşlarının arkasını kollamaktır. İşte tam da bu yüzden Harry Potter fanları çocukluklarında problemlerini çözmesi için birilerinin yardımını beklemediler. Kollarını sıvadılar, içlerinde saklı olan Gryffindorluyu ortaya çıkardılar ve İŞLERİ YOLUNA KOYDULAR.
2) Ailenin ve arkadaşlığın hiç bitmeyen sadakatinin farkına vardık.
Diğer çocuklar doğum günlerini kutladıkları pijama partilerinde kendilerinden küçükleri itip kakarken ve otobüs durağında yanlış bir hareket yaptıklarında onları ayıplarken, Harry Potter hayranları itilip kakılmak söz konusu olduğunda ailenin her an yardıma hazır olduğunu bilenlerdir. Çünkü her ailenin bir Percy‘si, bir Neville‘ı vardır. Her ailenin kendine has gariplikleri ve kusurları vardır. Harry Potter bizlere bu kusurlara, garipliklere katlanmayı ya da göz yummayı değil aksine bunları sevmeyi ve benimsemeyi öğretti.
3) Kendi ailemizin dışında da bir aileye sahip olabileceğimizi öğrendik.
Potter evreninde altın üçlünün ötesinde Çapulcular, Dumbledore’un ordusu ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı gibi harika bir şekilde tasvir edilen topluluklar vardı. Böyle güzel bağların bazıları arkadaşlıktan bazıları da zorunluluktan doğmuştur ama aynı zamanda bu bağların hepsi bizlere kendimize benzeyen insanları ve ait olduğumuz yeri bulabilmemizin önemini göstermiştir. Potter hayranları insanların hayatlarına girmelerinin ve hayatlarına giren bu aile gibi topluluğa kan bağıyla bağlı oldukları insanlardan daha yakın olmanın önemini farkında olanlardır.
4) Herkesin hatta kahramanlarımızın bile kusurlarının olabileceğini ve hatalarımızdan ders çıkarabilmeyi öğrendik.
Hadi bana Harry Potter serisi içinden aptalca şeyler yapmamış olan tek bir karakter söyleyin. Bu karakterlerin gözümüzde bu kadar gerçekçi olmasını sağlayan şeyler bazen de bizim için bu karakterler hakkında okumayı çok üzücü bir hale getirmiştir. Çünkü bu karakterler de en az bizler kadar kusurluydu ve hata yapmaya en az bizler kadar meyilliydi. Aslında Harry 5. kitap boyunca birçok pişmanlık yaşamıştır ama bir bakıma bu durum oldukça mantıklıdır. Çünkü Harry’nin etrafında çözüme kavuşan her şey aslında diğer insanların yaptıkları büyük hataların sonucudur. Ancak kitaplardaki kahramanlarımızın her biri yaptıklarını telafi etmiştir ve bize hatalarımızın ya da geçmişimizin esiri olmadığımızı, bizi biz yapan asıl şeylerin onlar olduğunu göstermişlerdir.
5) Bütün garipliklerimizi kabullendik ve onları benimsedik.
Biz Harry Potter hayranları olarak garip, farklı ve ahmak olmanın iyi olarak görüldüğü ilk kuşaklardan birini oluşturduk. Hepimizin kendine has tuhaf yönleri vardır ama asıl harika olan şey kim olursanız olun tuhaf yönlerinizin bir karakterde yansıdığını görmenizdir. Mesela ben çalışma konusunda aşırı endişeli oluşumu Hermione‘de, kararsızlığımı Neville’de, sıradışı oluşumu da Luna‘da gördüm. Tuhaflıklarını gizlemeye çalışanlarımız o tuhaflıklarına tutundu ve onlarla iç içe büyüdü, çünkü sevdiğimiz bu karakterler bizlere tuhaf olmanın aslında kötü bir şey olmadığını gösterdiler.
6) Gerçekten yalnız olduğumuzda bile yalnızlığımızı daha az hissettik.
Büyürken hepimizin hiç bir arkadaşımızın olmadığını düşündüğü zamanları olmuştur. İşte tam da bu bölümde bir itirafta bulunacağım: Ülkenin bir diğer ucuna taşındığım zaman, beynimi her şeyden o kadar geri çekmiştim ki hayatımdaki yeni insanları birer Hogwarts karakteri gibi yazdığım ve sanki Hogwarts’taymışım gibi 7. sınıf maceralarımı kaydettiğim bir günlük tutmuştum. Zavallı yalnız masum 12 yaşındaki kalbimi mazur görün. Yalnızlıkla baş etmek Potter hayranı olduğumuz küçük bir çocukken daha kolaydı. O zamanlar bütün arkadaşlarımız o sayfaların arasındaydı ve bize dışarı çıkıp yeni ve gerçek (ve tabiki de Potter hayranı!) arkadaşlar bulmak konusunda ilham verene kadar da hep bizimleydi.
7) Kendimizi ve etrafımızdaki insanları savunmanın önemini kavradık.
Özellikle Neville ve Hermoine hem kendimizi savunma hem de etrafımızdaki insanlara yardım etme konularında örnek alabileceğimiz önemli karakterlerdi. Kirli kan gibi kelimeler ve ya E. R. İ. T. gibi organizasyonlar bizim kuşağımıza marjinal düşüncelerin sadece farkına varmakla kalmayıp onlar için bir şeyler yapmayı da öğütleyen üstü kapalı birer mesaj gibiydiler.
8) Sevginin her şeyi tetikleyebilen güç olduğunu anlayarak büyüdük.
Yastıklarının arasında Harry Potter ile büyüyen çocuklar daha sonraki zamanlarda hayatlarındaki önceliklerini hiç bir zaman sorgulamak zorunda kalmayan ve hayatlarındaki en önemli şeyin sevgi olduğu konusunda hiç bir zaman şüpheye düşmeyen yetişkinlere dönüşürler. Bu durumun bariz örneklerini sadece Lily‘nin Harry’ye duyduğu koruyucu sevgide değil aynı zamanda Remus ve Sirius‘un kendilerini onun için feda edişinde, Weasley ailesinin hiç kopmayan bağlarında ve hikaye boyunca inişli çıkışlı bir şekilde devam eden sayısız aşk hikayelerinde ama en önemlisi de karakterlerin kaybettikleri her şeyin ardından Hogwarts Savaşında bir araya gelerek birbirlerine destek olmalarında görebiliriz. Bu romanlarla büyümüş çocuklara sevgi için neleri feda etmeye gönüllü olabileceklerini sormak pek de mantıklı değildir.
9) Dürüst olmak gerekirse aşırı şekilde de şımarıktık.
Burada bir saniye durup Harry Potter ve Afacanlar Yoldaşlığı’ndan bahsedebilir miyiz? 11 yaşındaki Harry ile tanıştığımızdan beri onun birilerine hizmet ettiğine ve aynı zamanda da zorbalıklarla mücadele ettiğine şahit olduk. Daniel Radcliffe’in bu rol için katıldığı seçmelerin bir dizi olağanüstü göz devirmeden ibaret olduğuna inanıyorum. Harry Potter ve arkadaşlarının alaycı mizahları sayesinde bizler de zorluklarla başa çıkma mekanizması olarak mizahı kullanabilmeyi başardık (ki çoğumuzun arsız birer ahmak olduğunu düşündüğümüzde, bu yetenek bizim için hayati öneme sahipti).
10) Cadılar Bayramı kostümlerimizden hiçbir zaman utanmadık.
Bütün Potter hayranları olarak hepimiz eski püskü elbiselere ve dolabımızın bir köşesinde sıkışıp kalmış atkılara sahibizdir. Sanırım bunun bizi neden hayatta daha iyi bir konuma getirdiğini açıklamama bile gerek yok ki zaten o yüzden de açıklamayacağım.
11) Karakterlerde yansımasını gördüğümüz ve kendimizin en iyi hali olarak düşündüğümüz konuma gelebilmek için çok çabaladık.
Hermione kadar bilge, Ron kadar sadık, Neville kadar cesur, Bayan Weasley kadar sevgi dolu, Dobby kadar iyi kalpli, Fred ve George kadar akıllı, Ginny kadar korkusuz, Harry kadar özverili (ve bu liste bu şekilde sonsuza kadar gider) olmak istedik. Bazılarına başından beri imrendiğimiz, bazılarıyla da birlikte büyüdüğümüz sayısız rol modele sahiptik.
12) Hayatın adil olmadığını gördük.
Potter hayranları genelde ‘‘bir peri masalında” yaşamak istemekle suçlanırlar. Halbuki bu kitaplar bizim için cehennem kadar ızdıraplıdır. Karakterlerin omuzlarında taşıdıkları yükler onların iradelerinin ötesindeydi ve onlar sadece bu taşıdıkları yükle mücadele etmek zorunda değillerdi; aynı zamanda kendi mutluluklarını başkalarının mutluluğu için de feda etmeleri de gerekiyordu. Hepimiz iyi karakterlerin başına kötü bir şey geldiğinde J. K. Rowling‘e kızdık ama aslında bizim kızgınlığımız ona değildi. Kızgınlığımız ölümün iyi ya da kötü ayırt etmeksizin herkes için geldiğini, kötü şeylerin rastgele bir şekilde başımıza gelebileceğini kabullenmek zorunda oluşumuzdan kaynaklanıyordu ve zaten çoğumuzu da yetişkin yapan şey gerçeklerle yüzleşebilmeyi öğrenmektir. Bir şekilde Harry Potter okumayan arkadaşlarımıza göre haksızlıkları daha kolay bir şekilde kabullenebildik ve muhtemelen de bu sayede onlarla daha hızlı bir şekilde mücadele edebildik.
13) Gittiğimiz her yere evimizden birer parça götürdük.
Ev bizler için Harry Potter kitaplarının olduğu her yerdir. Hiçbir şeyin 15 yıl, 5 yıl ya da 1 hafta önceki durumuna asla dönemeyeceğimiz doğrudur ama Harry Potter kitaplarını okuduğumuz her anda aslında o zamanlara gidebilme şansına sahip oluruz.
Çeviren: Gülçin Şahin (Evrim Ağacı) | Düzenleyen: Ozan Karakaş (Evrim Ağacı)
Kaynak: Bustle