Yaşamın Ortaya Çıkışı ile İlgili İki Temel Varsayım

Yaşamın ortaya çıkışı ile ilgili şu iki şeyden ya biri ya öteki doğrudur:

1. Yaşam, sıradan bir olaydır. Tıpkı yağmurun yağması, suyun sıfır derecede donması, yıldızların oluşumu gibi… Benzer koşullarda benzer sonuçlar ortaya çıkar. Söz gelişi eğer bir evrende gazlar ve kütle çekim kuvveti varsa, yıldızların oluşması kaçınılmaz olur. O halde yıldızların evrenin her köşesinde oluşmasını bekleriz ki zaten öyle olduğunu görüyoruz. Ancak, yıldızların dengede kalabilmesi için başka yasalar da gereklidir, örneğin gazlarla ilgili birtakım kanunların bulunması gerekir. Keza bunlar, sıkışan gazların ısınması, ısınan gazların da genleşmesi gibi zaten var olan kanunlardır. Bu iki kanun olmasaydı yıldızlar yine oluşur, ama ya nükleer enerji üretemezler ya da dengesiz olup, çok kısa bir sürede yok olurlardı. Yıldızların dengesinin de bazı sınırları vardır; örneğin çok büyük yıldızların ömrü kısadır, gibi.

2. Yaşam bir mucizedir ve olağanüstü bir olaydır. Bu durumda yaşam evrende yaygın değildir, tekil bir olaydır. Mucize ya yaratıcının varlığı ile ya da olasılık kanunlarıyla ortaya çıkabilir. İmdi, yaratıcının varlığını kabul etmek hile yapmaktır, çünkü yaratıcının kendisinin nasıl meydana geldiği bu hipotezde belli değildir. “O doğmadı, doğurmadı” deyip geçiliyor. Bu nedenle bu olasılığı en baştan eliyorum. Gelelim ikinci seçeneğe… Yani yaşamın olasılık kanunlarının bir sonucu olması hipotezine… Peki, böyle bir şey mümkün olabilir mi? Nihayetinde yaşam tesadüflerle açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgu…

Eğer (a) elinizdeki örneklem çok büyükse, (b) yeterince zaman varsa ve (c) evren farklı fenomenleri ortaya çıkarabilecek, değişimi mümkün kılacak bir temel hareketliliğe sahipse, o zaman en olmayacak şey bile günün birinde ortaya çıkabilir.

evren-kaos

Evrenimiz sözünü ettiğim bu koşulların hepsini sağlıyor. Şöyle ki:

a) Evren Büyüktür: Gözlenebilen evrenin yarıçıpının 90 milyar ışık yılı olduğu söyleniyor. Evrenin gerçek büyüklüğünü ise bilmiyoruz. Üstelik evrenin dışında başka evrenlerin var olduğu, bir çoklu evrenler köpüğünde yaşadığımız söyleniyor. Evren içinde ise sayısız, trilyonlarca birbirine benzeyen yıldız ve bunun yüzlerce katı gezegen var.

b) Evren Yaşlıdır: Evrenin yaşı 13,5 milyar yıl… Güneş sisteminde yaşam sadece 2 milyar yılda ortaya çıktı. O halde evrenimiz, yaşamın ortaya çıkmasına yetecek zamanın 7 katı yaşında. (Bu arada yine öteki evrenleri hesaba katmıyoruz bile…)

c) Evren Sürekli Hareket Eder: Evren temel düzeyde bir hareketliliğe sahiptir. Moleküller, atomlar ve atom altı zerreler daima hareket halindedirler. Boşluk bile kaynaşmaktadır; yani boşluk bile tam boş değildir. Üstelik makro çapta evren sürekli hareket ediyor, gezegenler dönüyor, yıldızlar dönüyor, galaksiler dönüyor, birbirlerine yaklaşıyor, uzaklaşıyor, çarpışıyor vs.

O halde yaşamın olasılık ile ortaya çıkması için gereken şartlar mevcut. Günümüz bilim insanları hala hangi hipotezin doğru olduğunu bilmiyorlar. Yani 1) yaşam bir zorunluluk mu? Evrenimizde sıradan bir olgu mu? Yoksa 2) Yaşam çok nadir gerçekleşen bir olgu mu? İşte bu ikisinden hangisinin doğru olduğunu bilemiyoruz.

evrende yalnız mıyız

Uzaydan, başka uygarlıklardan haber almamış olmamız, ikinci varsayımı destekliyor, ama kesinlemiyor. Çünkü uzay yaşam kaynasa da biz onlardan hiç haber alamayabiliriz. Bunun çok ciddi ve haklı nedenleri vardır. Uzayda yaşam aramak milyarlarca yıldır var olan bir samanlıkta iğne aramak gibidir. Biz insanlar samanlığın ancak küçük bir bölgesini ve küçük bir zaman dilimi için arayabiliyoruz, (bu Nasreddin Hoca’nın sadece ışığın altında anahtarını araması gibi bir şeydir.) Evrenin devasa yaşı ve muazzam büyüklüğü içinde bir iğneyi bulmak çok çok daha güçtür. İkinci olarak evren yaşam kaynasa da bize haber ulaştıracak teknolojiye sahip olmayabilirler, böyle bir teknolojiye sahip olup da bunu yapmak istemeyebilirler, bunu yapmak istemiş ama çok kısa bir süre yapmış olabilirler. Çok fazla ihtimal vardır.

Diğer varsayımı, yani yaşamın bir zorunluluk olduğunu söyleyen varsayımı destekleyen kanıtlar da vardır. Bunlardan biri Dünya’mızda, oluşumundan kısa bir süre sonra, şartlar uygun olur olmaz yaşamın derhal başlamış olmasıdır. Eğer yaşamın oltaya çıkması gerçekten çok güç olsaydı, yani yaşam bir mucize olsaydı, ilk bir milyar yıllık göktaşı yağmurundan sonra yaşam bu kadar çabuk oluşup gelişebilir miydi?

Ayrıca birçok bilim insanının genel kanısı, yaşamın bir zorunluluk olduğu yönündedir. Onlar yaşamın evrenimizde bir fenomen olduğunu ve evrenin yaşamla dolup taştığını düşünüyorlar.

İlgili yazı:

Evrende Yalnız mıyız?

Yazar: Sinan İpek

Yazar, çizer, düşünür, öğrenir ve öğretmeye çalışır. Temel ilgi alanı Bilimkurgu yazarlığıdır. Bunun dışında Matematik, bilim, teknoloji, Astronomi, Fizik, Suluboya Resim, sanat, Edebiyat gibi konulara ilgisi vardır. Ara sıra sentezlediklerini yazı halinde evrene yollar. ODTÜ Matematik Bölümü mezunudur ve aşağıdaki başarılarıyla gurur duyar:TBD Bilimkurgu Öykü yarışmasında iki kez birincilik, 2. Engelliler Öykü yarışmasında birincilik, Ya Sonra Öykü Yarışması'nda finalist, Mimarlık Öyküleri Yarışması'nda finalist, 44. Antalya Altın Portakal Belgesel Film Yarışmasında finalist. Ithaki yayınları Pangea serisinin 5. üyesi "Beyin Kırıcı" adlı bir romanı var.

İlginizi Çekebilir

ahtapot

Ahtapot Dünyaları: Octopolis ve Octlantis

“Ahtapota inanmak için onu görmek gerekirdi. Eski su ejderhaları ahtapotun yanında gülünç kalır. (…) Bu …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et