Çoğu kişinin bildiği gibi sesin yayılması için moleküllerin titreşmesi gerekir. Uzay da bir vakum ortam olduğu için herhangi bir “ses yayılamaz” demek, %100 doğru değildir. Zira uzay tamamen boşluk değildir. Evet, büyük bir bölümü öyledir ama binlerce ışık yılı boyutundaki büyük miktarda gaz ve toz bulutunun yayıldığı yapılar da mevcuttur. Örneğin 9.800 ışık yılı büyüklüğündeki Smith’s Cloud (Smith Bulutsusu) gibi… Bu tür kozmik yapılar duyabileceğimiz derecede olmasa da sesin yayılması için potansiyele sahiptirler. Sadece parçacıklar arasındaki mesafe oldukça fazla olduğu için çok düşük frekansta yayılır.
Ses, göle bırakılan bir taş gibi ortamdaki taneciklerin kendilerinin değil, taneciklerin titreşim enerjilerinin taşınması sonucu oluşur. Ses kaynağından çıkan ses dalgaları, yayıldığı ortamdaki maddenin taneciklerini titreştirir. Titreşen tanecik etrafındaki diğer tanecikleri titreştirir ve bu nedenle ses bir tanecikten diğerine yayılır.
Ayrıca Ters kare yasasının da söylediği gibi kaynağından uzaklaştıkça da gücünü kaybeder. Bir ses dalgası geçtiğinde hava basıncında fark yaratır. Hava basıncındaki bu farklar arasındaki zaman, matematiksel olarak periyodun çarpmaya göre tersi olan frekansı (Hz) bize verir. Bu dalganın tekrarlanan kısımlarındaki uzaklıkları da frekansın ters orantılısı olan dalgaboyunu (λ) gösterir.
Eğer parçacıklar arasındaki mesafe dalgaboyundan fazla ise “dalgalanma” durur. Bu nedenle sesin, kolay yayılması için geniş bir dalgaboyuna sahip olması gerekir. Eğer olası bir sesin dalgaboyu 20 Hz‘in altına inerse infrasound olarak sınıflandırılır ve biz onu duyamayız.
Örneğin 250 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir süper kütleli kara delik, bilinen en düşük ölçülerden birinde ses sızdırıyor. Yaklaşık olarak 261 Hz olan do notasının 57 oktav altındadır. Bu da bizim duyabileceğimiz en düşük seviyenin bile trilyonlarca kat altı demektir. Bir kara deliğin sesini duymayı hiç beklemeyin. Çünkü 10 milyon yılda bir salınım gerçekleştiriyor. İnsan kulağı saniyede 20 kere salınım gerçekleştiren bir sesi bile duyamaz.
Bu kara delik, sıcak ve yoğun kozmik maddeleri kütle çekim etkisi sonucu yörüngesinde topluyor ve bu maddeler çok güçlü bir elektromanyetik alan yaratıyor. Oluşan bu kuvvetli elektromanyetik alan, sıcak ve yoğun gazı kara deliğin kenarlarına itiyor. Böylece derin uzaya kozmik ses dalgaları yayılmış oluyor. Yayılan intergalaktik ses dalgaları, binlerce ışık yılı mesafeler boyunca seyahat edebiliyor. Bu sesi duymak mümkün değil sadece etkisini görmek mümkün.
Gezegenimize dönmemiz gerekirse, bazı depremler o kadar şiddetli salınım gerçekleştirir ki atmosferi bile geçer ve infrasound halinde yoluna devam bile edebilir. Tabi atmosferin kesin olarak bittiği ve uzayın başladığı bir hat yoktur. Atmosfer sadece, 80 ile 250 km’den sonra geriye hiç parçacık kalmayana kadar gittikçe incelir. Örneğin Mart 2011’de Japonya‘da gerçekleşen 9.0 şiddetindeki deprem sonucu uydular yerin 270 km üstünde ses dalgaları tespit ettiler.
Ayrıca Big Bang‘in çok erken dönemlerinde (ilk 750.000 yıl) evrenin duyabileceğimiz düzeyde sesin yayılabilmesi için uygun koşullara sahip olduğu düşünülüyor. Tabi DeLorean‘a atlayıp son derece yoğun kozmik radyasyonun arasında organik dokunuzu hiçe sayıp Big Bang’in sesini dinlemeye kalkmayın. Çünkü büyük ihtimalle ölüm gibi sıkıntılarla karşılaşabilirsiniz.
Sonuç olarak 1979 bilimkurgu yapımı Alien‘ın da söylediği gibi, “uzayda kimse çığlığınızı duyamaz”; fakat uzayın belli bölgelerinde ses yayılır!