evrenin gelecegi

Uzak Geleceğin Kronolojisi: Dünya’ya ve Evrene Gelecekte Ne Olacak?

İnsan, üstünlük kompleksi olan bir türdür. Bu, beynimizin zaaflarından birisidir. Üst düzey algılar, üst düzey sanrılarla birlikte gelmektedir. Örneğin her şeyin bizim için var olduğu bir sistem içerisinde yaşadığımızı ve her şeyden üstün olduğumuzu zannederiz. Halbuki 3.5 milyar yıllık canlılık tarihinde, son 200.000 yıldır varız. Dünya üzerinde yaşam, bizden 17.000 kat daha uzun süredir var! Benzer şekilde, gezegenimizin, galaksimizin, yani “bizi içinde barındıran şeylerin” özel ve kusursuz olduğunu sanırız. Halbuki şu anda bebek bir Evren içerisinde yaşıyoruz. Evren “sadece” 13.82 milyar yıldır var ve çok iyi bir ihtimalle, önümüzdeki akıl almaz bir süre boyunca var olacaktır.

Bu makalemizin de konusu zaten bu olacak; ancak Evren’in muhtemelen var olacağı yıl sayısını yazmaya kalksak, hiçbir veritabanı o kadar büyük bir sayıyı barındıramazdı ve milyarlarca yıl boyunca 1’in yanına 0’lar koymamız gerekirdi; bunu yazının sonlarına ulaştıkça göreceksiniz. Uzun lafın kısası, biz şu anda Evren’in “ilk an” diyebileceğimiz kadar kısa bir diliminde yaşıyoruz! Ki bu “an” bile son 13.82 milyar yıldır var ve biz bunun sadece 69.100’de 1’i boyunca var olmuş bir türüz! Dolayısıyla kendimizi büyük, özel, eşsiz sanmamız, her şeyin bize bağlı olduğuna inanmamız, abesle iştigal olmaktan öte, acınasıdır. Ancak bu, sorgulayan, merak eden, araştıran bir avuç beynin genel sanrılardan sıyrılmasına engel olmamıştır. Bu kişiler, insanlık tarihini değiştirecek keşiflere kapılar aralamış, diğerlerini de peşleri sıra sürüklemeyi başarmışlardır.

evren-ve-insan

İnsanlar var olduklarından beri nereden geldiklerini, neden var olduklarını, var olma amaçlarını sorgulamışlardır. Bu sorgulamalar, gelmiş geçmiş en kapsamlı inanç sistemlerinin geliştirilmesini sağlamış ve bilimi, felsefeyi ve edebiyatı tetikleyen başlıca unsurlardan biri olmuştur. Dünya’nın dört bir yanından, son birkaç yüzyıldır araştırmalar yürüten on binlerce bilim insanının çabaları, bu sorulara güçlü cevaplar verebilmeye başlamıştır. Örneğin son 150 yıldır, insanlar olarak nereden geldiğimizi, nasıl var olduğumuzu, bugünlere nasıl ve ne yollardan geçerek ulaştığımızı, Evrim Kuramı sayesinde açık ve net olarak bilmekteyiz.

Ancak bilimde her yeni cevap, yepyeni soruları da doğurmuştur. Günümüzde, bu yeni sorular üzerinde çok kapsamlı araştırmalar yürütülmekte, cevaplar aranmaktadır. Artık geçmişinin sırlarını büyük oranda aydınlatmış olan insanoğlu, şimdi de gözünü geleceğe dikmiştir. Evet, Hayvanlar Alemi içerisinde sıradan bir tür olduğumuzu, insansı türlerin son 6 milyon yıldır, Homo cinsinin son 2 milyon yıldır, Homo sapiens olarak bizlerin ise son 300.000 yıldır var olduğunu biliyoruz. Evrimsel süreçte milyonlarca türün var olup yok olduğunu, bunların birbirleriyle akrabalık ilişkilerini ve daha nicesini biliyoruz. Peki bundan sonra ne olacak? Nereye gideceğiz? Ne kadar var olacağız? Ne kadar var olabiliriz? Gezegenimizin var olduğundan beri değiştiğini, farklılaştığını biliyoruz. Bu gelişimlerin türlerin evrimini tetiklediğini de biliyoruz. Ama gezegenimiz değişmeyi sürdürüyor. Bu durumda, canlılar da değişecek, evrimleşecek, türleşecekler. Bizlere ve diğer canlılara ne olacak?

insan evrim

Açıkçası bu soruların birçoğunun cevabını henüz bilmiyoruz. Çünkü evrimsel süreçler, doğanın kaotik bir şekilde değişiyor olmasından ötürü, geleceği tahmin etmemizi imkansıza yakın kılıyor. Belli çerçeveler ve varsayımlarla, belli süre dilimlerindeki değişimleri öngörebiliyoruz, ancak incelemek istediğimiz zamanlar bundan birkaç milyon yıl sonrası ve daha uzaklar olduğunda, yöntemlerimiz işe yaramaz hale geliyor.

Peki ya kısmen daha öngörülebilir olan süreçler? Örneğin jeolojik değişimler? Güneş faaliyetleri? Galaksimizin geleceği? Evrenin geleceği? Bunlarla ilgili tahminlerde bulunabilir miyiz? En azından bize bir fikir verecek kadar çıkarımda bulunabilir miyiz? Bu soruların çoğunun cevabı ise evet. İşte bu makalemizde, sizlerle geleceğe bir bakış atmak istiyoruz. Başlamadan, son bir kez altını çizmek gerekiyor ki, bunlar sadece “en iyi tahmin” konumundaki fikirlerdir. Sizlere bir öngörü sağlamasını hedeflemektedir ve herhangi bir garantisi bulunmamaktadır.

Günümüz – 50 Bin Yıl Sonra

Ross 248
Ross 248

Günümüzden 8.000 yıl kadar sonra, gezegenimizin dönüş ekseninin kademeli olarak değişiyor olmasından ötürü “Kutup Yıldızı”, Kuğu Takımyıldızı’nda yer alan en parlak yıldız olan Deneb olacaktır. 8.649 yıl 251 gün sonra (20 Ağustos 10.633 yılında) bir Güneş tutulması ve Merkür geçişi aynı anda yaşanacaktır. 10.000 yıl kadar sonra, Pioneer 10 uzay aracı Barnard Yıldızı’nın 3.8 ışık yılı yakınından geçecektir. 25.000 yıl kadar sonra ise, Arecibo Mesajı adı verilen ve 16 Kasım 1974’te uzaya gönderdiğimiz özel bir sinyal olan radyo dalgaları Messier 13 küresel kümesine ulaşacaktır. Bu sinyaller, şimdiye kadar gönderilen en uzun menzilli sinyallerdir. Ancak eğer ki orada bu mesajları alabilecek biri varsa ve aynı iletişim metodunu kullanıyorlarsa, cevaplarının bize ulaşması yine 25.000 yıl sürecektir.

Eğer ki insanlar kendisini ve tüm doğayı biyolojik, kimyasal ve fiziksel silahlar kullanarak yok etmemiş olurlarsa ve teknolojimiz yaklaşık olarak bu hızla gelişecek olursa, muhtemelen en azından Güneş Sistemi’ne yayılmamız bu tarihlerde başlamış olacaktır. Bazı gezegenleri bu tarihte artık yaşanabilir kılmayı başarmış olabiliriz. Bu süreçte, 36.000 yıl sonra küçük bir kırmızı cüce yıldız olan Ross 248, Güneş Sistemi’ne en yakın geçişini yapacaktır ve Dünya’nın sadece 3.024 ışık yılı uzağından geçecektir. 40.000 yıl kadar sonra, Voyager 1 uzay aracı Camelopardalis takımyıldızının içerisindeki AC+79 3888 yıldızının 1.6 ışık yılı yakınından geçecektir. 42.000 yıl kadar sonra ise Ross 248’in geçişinin tamamlanmasıyla, Alpha Centauri bir kez daha Güneş’e en yakın yıldız sistemi olacaktır.

Günümüzden 50.000 yıl kadar sonra, içerisinde bulunduğumuz interglasiyel dönem (buzul çağları arası yaşanan ılıman geçiş dönemi) sonlanacaktır. Böylece yeniden Buzul Çağı başlayacak, Dünya kartopu halini alacaktır. İlginç tahminlerden biri, bu süre zarfında Niagara Şelalesi’nin, şu anda yöneldiği Erie Gölü ile arasındaki 32 kilometrelik toprak parçasını da aşındırarak göle tamamen karışacak, böylece yok olacaktır. Aynı zamanda KEO uzay zaman kapsülü (eğer planlandığı gibi gönderilebilirse), Dünya’nın atmosferine yeniden girecektir.

50 Bin – 100 Bin Yıl Sonra

Hipernova patlaması

Günümüz burçlarının temeli olan yıldız konumlanmaları, yıldızların hareketlerinden ötürü tanınamaz hale gelecektir ve tüm yıldız kümelerinin yeri değişecektir. Bu sırada, günümüzde bir hiperdev olan VY Canis Majoris yıldızı, muhtemelen bir hipernova patlaması yaşayacaktır.

Bu zaman diliminde, Dünya’da meydana gelen depremler ve volkanik aktivite, çok sayıda patlamayı beraberinde getirecektir. Tahminlere göre, meydana gelecek olan bir süpervolkan patlaması, yüzeye 400 kilometreküp kadar magma bırakacaktır. Bu, günümüzde var olan tatlı su miktarının yaklaşık olarak %1 kadarı olsa da, Dünya’nın ekosistemini tamamen değiştireceği düşünülmektedir.

100 Bin – 1 Miyon Yıl Sonra

Photograph by C.G. Newhall on September 23, 1984
Volkanik faaliyet; Fotoğraf C.G. Newhall, Eylül 23, 1984

Şu anda Hawaii-Emperor denizaltı sıradağında yer alan en genç volkan Lōʻihi, günümüzden 250.000 yıl kadar sonra yüzeye çıkarak bir ada haline gelecektir. 296.000 yıl kadar sonra Voyager 2 uydusu Sirius yıldızının 4.3 ışık yılı yakınından geçecektir. Sirius, şu anda günümüzde gökyüzündeki en parlak yıldızdır. 300.000 yıl sonra ise Pioneer 10 uydusu az önce değindiğimiz Ross 248 yıldızının 3 ışık yılı yanından geçecektir. Günümüzden 500.000 yıl kadar sonra ise, Dünya’ya 1 kilometre çapında bir göktaşının çarpması beklenmektedir (eğer ki saptırılamazsa). Bu çarpma, yine ekosistemde ciddi bir dalgalanmaya ve evrimsel sürecin yön değiştirmesine neden olabilecektir. Dinozorları yok eden göktaşının 10 ila 40 kilometre çapında olduğu düşünülecek olursa, bu göktaşı oldukça ufak kalmaktadır; ancak yine de etkileri büyük olabilecektir.

Bu sırada Dünya’daki volkanik faaliyetler de aralıklarla devam edecektir. Günümüzden 1 milyon yıl kadar sonra, günümüzden 75.000 yıl kadar önce meydana gelen Toba Süpervolkanik Patlaması’na benzer bir volkanik faaliyet gözlenecektir. Bu faaliyet sonucunda yeryüzüne 3.200 kilometre küp magma ulaşacaktır. Yine 1 milyon yıl kadar sonra, bir kızıl süperdev olan Betelgeuse, maksimum yaşam süresine ulaşacak ve bir süpernova patlaması görülecektir. Bu patlama, o kadar şiddetli olacaktır ki, Dünya’dan gündüz vakti net bir şekilde görülmesi beklenmektedir.

1 Milyon – 10 Milyon Yıl Sonra

phobos
Phobos

1.4 milyon yıl kadar sonra, Gliese 710 isimli yıldız, Güneş’e 1.1 ışık yılı kadar yaklaşacak ve yanından geçecektir. Bu kadar yakın bir geçiş, Oort Bulutu içerisindeki cisimlerin yörüngelerini değiştirebilecektir. Bu da, Güneş Sistemi’ne inanılmaz bir buzul bombardımanına tutacaktır. Dünya’nın da, bu göktaşı ve kuyrukluyıldız bombardımanından yeterince nasibini alması beklenmektedir. 2 milyon yıl kadar sonra, Pioneer 10 uydumuz Aldebaran yıldızının yanından geçecektir. Ancak yeryüzünde verileri değerlendirebilecek insanların olacağı oldukça şüphelidir. 4 milyon yıl kadar sonra ise, Pioneer 11 uydusu Aquila takımyıldızının yıldızlarından birine çok yakın bir geçiş yapacaktır.

Günümüzden 8 milyon yıl kadar sonra, Mars’ın 2 doğal uydusundan biri olan Phobos, Mars’a 7.000 kilometre kalacak kadar yaklaşacaktır. Bu limit, Roche Limiti olarak bilinmektedir ve gel-git etkilerinin şiddetlenmesini göstermektedir. Bu limite giren Phobos, bu kuvvetlerin etkisi altında parçalanacaktır. Böylece Phobos, Mars’ın etrafında dönen bir “uydu kalıntıları yığını” haline gelecektir ve bu yığın, giderek Mars’a yaklaşacaktır. Aynı tarihlerde, gelecekte eğer insanlar var olacaksa, onlara ilettiğimiz mesajları içeren LAGEOS uydusu Dünya’ya geri dönecektir. Uyduda, o zamanlarda kıtaların yaklaşık bir tahmini ve haritaları yer almaktadır.

Günümüzden 10 milyon yıl kadar sonra, Doğu Afrika Rift Vadisi o kadar fazla genişleyecektir ki, Kızıl Deniz vadiyi doldurmaya başlayacaktır. Bu da, Afrika’yı ikiye bölen yeni bir okyanusun doğmaya başlaması anlamına gelecektir.

10 Milyon – 100 Milyon Yıl Sonra

gelecek
50 milyon yıl sonra Dünya…

Mars’ın etrafında dönmekte olan parçalar, günümüzden 11 milyon yıl kadar sonra Mars’ı dövmeye başlayacaktır. Bu, Mars’ın yüzeyinin tamamen değişmesine neden olacaktır.

Günümüzden 50 milyon yıl kadar sonra, San Andreas Fay Hattı’nın kuzeye doğru hareket etmesinden ötürü Kaliforniya kıyıları Aleutian Oyuğu içerisine batmaya başlayacaktır. Ayrıca tektonik levha hareketlerinden ötürü, Afrika Avrasya kıtası ile birleşecek, Akdeniz tamamen ortadan kalkacak ve kapanacaktır. Bu devasa iki kıtanın çarpışması, Himalayalar gibi yeni ve upuzun dağ dizilerini yaratacaktır.

Günümüzden 100 milyon yıl kadar sonra ise, Dünya’nın kaderini değiştirecek bir meteor çarpması beklenmektedir. Bu çarpma, 65 milyon yıl önce dinozorları yok eden çarpmayla kıyaslanabilir boyutlarca olacaktır. Eğer ki insanlar hala Dünya’da hapsolmuş halde kalacak olurlarsa, muhtemelen birçok diğer türle birlikte yok olacaklardır. Bu son çarpmada, var olan tüm türlerin %75’i Dünya’dan kısa sürede silinmişti.

100 Milyon – 500 Milyon Yıl Sonra

250 milyon yıl sonra Dünya…

150 milyon yıl sonra Atlas Okyanusu’nun kapanmaya başlaması ve Dünya’nın aşağıdaki gibi gözükmesi beklenmektedir:

Günümüzden 230 milyon yıl kadar sonrasında ve daha ileri zamanlar için, bugün Güneş Sistemi dahilinde var olan gezegenlerin yörüngelerini tahmin etmemiz imkansızdır. Çünkü bu yörüngeler çok yavaş bir şekilde değişmektedir ve 230 milyon yıl sonrasından daha sonra ne olacağını şimdilik bilememekteyiz. Bu süreye, Lyapunov Zamanı adı verilmektedir ve dinamik bir sistemin kaosa yenik düşeceği zamanı tahmin etmekte kullanılır.

Günümüzden 240 milyon yıl sonra ise Güneş Sistemi’miz, Samanyolu Galaksisi‘nin etrafında 1 tam tur attıktan sonra, şu anda bulunduğu noktaya geri dönecektir.

Günümüzden 250 milyon yıl kadar sonra, Dünya üzerindeki tüm kıtalar bir araya gelerek yeniden bir süperkıtayı oluşturacaktır. Şu anda bu süperkıtanın tam yapısı ve konumlanması bilinmemektedir; ancak 3 temel senaryo bulunmaktadır. Bu 3 senaryo, kıtaların birleşme sırası ve konumuna göre Amasya, Novopangea ve Pangea Ultima isimleriyle anılmaktadır.

500 Milyon – 1 Milyar Yıl Sonra

Gama ışını patlaması

Günümüzden 500 ile 600 milyon yıl kadar sonra, Dünya’dan sadece 6.500 ışık yılı ötede ya bir hiperenerjik süpernova ya da bir gama ışını patlaması meydana gelecektir. Bu patlamanın etkisi, ozon tabakasını muhtemelen bir anda parçalayacak, küresel bir yok oluşu başlatacaktır. Benzer bir patlamanın, günümüzden 450 milyon yıl kadar önce meydana gelen Ordovisyen-Silüryen Yok Oluşu‘nu tetiklediği düşünülmektedir. Bu yok oluş sırasında tüm denizel omurgasızların %60’ı yok olmuş, geri kalan türlerin büyük bir kısmı ciddi hasarlar görmüştür. Eğer ki patlama, bir gama ışını patlaması yerine, sadece bir süpernova olacak olursa (ve bu süpernova, gama ışını patlamasına neden olmazsa), hayatta kalma şansımız çok daha yüksek olacaktır. Çünkü bu patlamanın Dünya’yı olumsuz etkilemesi için doğrudan Dünya’ya yönelmiş bir patlamanın meydana gelmesi gerekmektedir.

Günümüzden 600 milyon yıl kadar sonra, artık gezegenimizde hiç gel-git olayı görülmeyecektir. Çünkü giderek uzaklaşmakta olan Ay, Dünya üzerindeki gel-git etkisini tamamen yitirecektir.

Bu süreçte, Güneş’in parlaklığı giderek artmaktadır. 600 milyon yıl kadar sonra, Güneş’in parlaklığı o kadar yüksek bir seviyeye ulaşacaktır ki, Dünya’daki karbonat-silikat döngüsü bozulmaya başlayacaktır. Bu yüksek parlaklık dolayısıyla yüzey kayaçların iklimlenmesini olumsuz etkileyecektir. Bu da karbondioksitin yeryüzünde karbonat olarak birikmeye başlamasına neden olacaktır. Bu yüksek sıcaklık, Dünya’daki sıvı suyun çok hızlı bir şekilde buharlaşmasına neden olacaktır. Aynı zamanda kayaçlar içerisindeki su da buharlaşacaktır. Bu yüzden kayalar aşırı sertleşecek ve tektonik levha hareketleri yavaşlayacak ve sonunda duracaktır.

Güneş’in Yaşam Döngüsü

Tüm bu etkiler sebebiyle volkanik faaliyetler de yok denecek kadar azalacaktır. Bu, karbondioksit döngüsünün kırılmasına neden olacaktır ve atmosferdeki karbondioksit oranları hızla düşecektir. 600 milyon yıl sonrasında, bu oranlar C3 tipi fotosentezin yapılmasını imkansız hale getirecek, bitkiler hızla yeryüzünden silinmeye başlayacaktır. Sadece birkaç yıl içerisinde, yeryüzündeki bitki türlerinin %99’u yok olacak, sadece C4 tipi fotosentez yapabilen bitkiler hayatta kalacaktır.

C4 fotosentezi yapabilen bitkiler, bu tarihten sonra 200 milyon yıl kadar hayatta kalabilecektir. Ancak bu sürenin sonunda, karbondioksit oranları o kadar düşecektir ki, C4 tipi fotosentez de imkansız hale gelecektir. Çok hücreli canlıların dengesi bozulacak, hepsi yeryüzünden silinmeye başlayacaktır.

Bu sırada, günümüzden 750 milyon yıl kadar sonra, Yay Galaksisi, Samanyolu Galaksisi tarafından yutulacaktır.  Herkes Andromeda ve Samanyolu galaksilerinin birleşeceğini konuşadursun, şu anda Samanyolu küçük bir galaksiyle zaten birleşiyor. Cüce Yay (Sagittarius) Galaksisi denilen ve bize göre Samanyolu’nun “karşı” tarafından yer alan küçük gökada, son birkaç milyar yıldır adım adım Samanyolu tarafından yutuluyor. Her ne kadar kendisine “cüce” denilse de, çapı 10 bin ışık yılı kadar olan bu eliptik galaksi aslında yakınlığı (65 bin ışık yılı) nedeniyle gökyüzünde rahatça görünebilecekken, bize göre Samanyolu’nun diğer tarafından bulunduğu için kalın molekül bulutları tarafından perdeleniyor. Yıldızlarını üçer beşer Samanyolu’na kaptıran bu talihsiz galaksi, önümüzdeki birkaç yüz milyon yıl içinde tümüyle yok olacak.

Günümüzden 1 milyar yıl kadar sonrasında ise Güneş’in parlaklığı %10 kadar artacak, Dünya’nın yüzey sıcaklığının 47 santigrat dereceye yükselmesine neden olacaktır. Atmosferin tüm dengesi alt üst olacak, “nemli yeşil ev” haline gelecektir. Bu nedenle okyanuslar inanılmaz hızlı bir şekilde buharlaşmaya başlayacaktır. Kutuplarda halen sıvı su bulmak mümkün olacaktır; bu da basit canlıların varlığını sürdürmesi ve adapte olabilmesi için bir miktar süre tanıyacaktır.

1 Milyar – 3 Milyar Yıl Sonra

geodynamo_between_reversals
Dünya’nın Manyetik Alanı

1.3 milyar yıl kadar sonra, günümüzden 1 milyar yıl kadar önce başlamış olan karmaşık yapılı ve ökaryotik yaşam yok olacaktır. Sadece prokaryotik yaşam, yani bakteriler ve arkeler varlıklarını sürdürebileceklerdir. 1.5 ila 1.6 milyar yıl arasında Güneş’in parlaklığı giderek artacaktır. Güneş çevresindeki yaşanabilir bölge, bu sebeple giderek dışarıya doğru açılacak, Dünya’yı bu bölgenin dışında bırakacaktır. Bu süreçte, Mars’ın atmosferinde karbondioksit birikimi gözlenecektir. Bu gaz birikiminin, Dünya’nın Buzul Çağı’ndaki zamanlarına eşdeğer olacağı öngörülmektedir.

2.3 milyar yıl sonrasına geldiğimizde, Dünya’nın dış çekirdeğinin dondurucu bir şekilde soğuduğu görülür. İç çekirdeği ise, günümüzdekine benzer bir şekilde, her yıl 1 milimetre kadar büyümeyi sürdürecektir. Ancak sıvı haldeki dış çekirdek artık donacağı için, Dünya’nın manyetik alanı kapanacak ve sonlanacaktır. Bu da, Güneş’ten gelen manyetik parçacıkların ozon tabakasını tamamıyla yok etmesi demektir. Böylece 2.3 milyar yıl kadar sonra Dünya, dış etmenlere karşı tamamen korunmasız kalacak ve yaşanamaz bir hale gelecektir. 2.8 milyar yıl sonrasına geldiğimizde, Dünya’nın yüzey sıcaklığı inanılmaz bir şekilde artmış olacaktır. Sıcaklıklar, kutup noktalarında bile 147 santigrat dereceye ulaşacaktır. Bu noktada, Dünya’daki her türlü tek hücreli yaşam yok olacaktır.

3 milyar yıl sonrasına ulaştığımızda, Ay Dünya’dan o kadar uzaklaşmış olacaktır ki, artık Ay’ın Dünya’nın eğik eksenini sabit tutma kuvveti ortadan kalkmaya başlayacaktır. Bu da Dünya’nın yalpalamaya başlamasına neden olacak, sonunda tamamen kaotik bir şekilde dönmeye ve savrulmaya başlayacaktır.

3 Milyar – 10 Milyar Yıl Sonra

venus
Venüs

Günümüzden 3.3 milyar yıl kadar sonra, Merkür‘ün yörüngesi %1 ihtimalle Venüs ile kesişecektir. Eğer ki bu olasılık gerçekleşecek olursa ve Merkür ile Venüs çarpışırsa, Güneş Sistemi bir anda karmakarışık bir hal alacak, kaos hakim olacaktır. Muhtemelen bu süreçte gezegenlerden kopan parçalar Dünya’ya da çarpacak ve gezegenimizi kısmen ya da tamamen parçalayacaktır. Günümüzden 3.5 milyar yıl kadar sonra, Dünya’nın yüzeyi, Venüs’ün bugünkü yüzeyine benzeyecektir. 3.5 milyar yıl sonra, aynı zamanda Güneş’in parlaklığı da günümüzdekinden %40 daha parlak olacaktır. Eğer ki gezegenimiz halen Güneş etrafında dönüyorsa, var olan tüm okyanusları ve sıvı suyu buharlaşacaktır. Şu anda üzerinde yaşamdan geçilmeyen gezegenimiz, tamamen çorak ve yaşanmaz bir çöle dönüşecektir.

3.6 milyar yıl kadar sonra, Neptün’ün uydusu olan Triton, Roche Limiti’ni geçerek gezegenine doğru düşmeye başlayacaktır. Muhtemelen bu süreçte Triton da parçalanacak ve Neptün etrafında, Satürn’ünkine benzer bir halka oluşacaktır. Ortalama olarak 4 milyar yıl kadar sonra, Andromeda Galaksisi Samanyolu Galaksisi ile çarpışmaya başlayacaktır. Bu çarpışma sonucunda, bilim insanlarının “Milkimeda” adını verdikleri yeni bir galaksi doğacaktır. Bu çarpışmadan Güneş Sistemi göreceli olarak az etkilenecektir (ancak bu konuda tartışmalar sürmektedir). Bu çarpışma sonucunda birçok yeni yıldızın doğması ve her yıl yakınlarımızda süpernova patlamalarının olması beklenmektedir. Tehdit, bu patlamaların Dünya’ya isabet edebilecek olmasıdır.

Galaksimiz Samanyolu ile Andromeda (Zincirliprenses) galaksileri saatte 1 milyon km hızla birbirlerine doğru yol almayı sürdürüyor. Buna göre, önümüzdeki 4 milyar yıl içinde her iki galaksi bir noktada çarpışıp birleşmeye başlayacaklar. Büyük ihtimalle bu birleşme senaryosunun içine yerel galaksi grubumuzun üçüncü büyük üyesi olan Triangulum (Üçgen) Gökadası da dahil olacak. Bu konuda kesin konuşamıyor olsa da; belki de Üçgen Gökadası, Andromeda ile çok daha önce birleşmiş olacak. Bu sırada Güneş ya kütleçekim etkileri ile galaksilerarası uzay boşluğuna savrulacak, ya da oluşacak yeni dev galaksinin bir üyesi olarak yaşamına devam edecek.

andromeda samanyolu

Güneş’imiz bu süreçte ömrünün sonuna doğru hızla yaklaşmaktadır. 5.4 milyar yıl kadar sonra, Güneş’in merkezinde yer alan hidrojen kaynağı sonlanacaktır. Bu da, yıldızımızın bir kızıl deve dönüşmeye başlamasına neden olacaktır. Yani günümüzdekinden 1.6 kat büyük ve %220 daha parlak olacaktır. 6 milyar yıl kadar sonra ise Güneş’in boyutları bugünkünün 170 katına, parlaklığı ise 2400 katına çıkacaktır. Tahmin edilebileceği gibi, eğer ki Dünya yıldızımız tarafından yutulmazsa, gökyüzünde devasa bir Güneş görülecektir. Tabii ki bunu görebilecek hiçbir canlı muhtemelen var olmayacaktır.

6.7 milyar yıl sonrasında, Güneş hızlı bir küçülme evresine girecektir. Bugünkünün 10 katı büyüklüğe ve 40 kat parlaklığa kadar gerileyecektir. 6.8 milyar yıl sonra, karbon ve oksijenin Güneş’te birleşmeye başlamasından ötürü ikinci bir kızıl dev evresi başlayacaktır. Yıldızımız, tekrardan büyüyecektir: 180 kat daha iri, 3000 kat daha parlak olacaktır. Eğer Dünya aşırı şanslı değilse, bu noktada Güneş tarafından yutulacak ve yok olacaktır. 6.9 milyar yıl sonra, Güneş her 100.000 yılda bir, tek atım gerçekleştirecek şekilde atmaya başlayacaktır. Her bir atımda, dışarıya daha fazla malzeme saçacaktır. Sonunda, iç çekirdeği hariç geriye hiçbir şey kalmayacaktır: artık Güneş bir beyaz cücedir. Bu sırada, gezegenlerin neredeyse tamamı yok olacaktır (belki dış gezegenler hariç). Ancak dış gezegenler de, muhtemelen ufalan Güneş’ten ötürü yeterince kütleçekimi etkisi altında kalamayacak ve uzay boşluğuna saçılacaktır.

Günümüzden 7.5 milyar yıl kadar sonra, çok ilginç bir olay gerçekleşecek: Dünya ile Mars, tıpkı şu anda Dünya ile Ay’ın olduğu gibi, gelgitsel olarak birbirlerine kitlenecekler. Bu henüz kesin değil, ancak giderek genişleyecek olan Güneş’in bir etkisinin bu olması bekleniyor. Bundan 500 milyon yıl kadar sonra, yani 8 milyar yıl gelecekte, yukarıda da görebileceğiniz gibi Güneş bir karbon-oksijen beyaz cücesine dönüşecek ve bu süreçte, var olan kütlesinin %46 civarını kaybetmiş olacak.

10 Miyar – 150 Milyar Yıl Sonra

kozmik mikro dalga
Kozmik Mikrodalga Artalan Işıması

Günümüzden 20 milyar yıl sonrasına ulaştığımızda, eğer ki Büyük Yırtılma Teorisi doğru ise, evren dokusunda yırtılmalar meydana gelmeye başlayacak. Bu teori, durum denklemi dahilindeki w katsayısını -1.5 olarak almaktadır. Ancak Chandra X-Işını Gözlemevi’nde yapılan gözlemler, eğer ki galaksi kümelerinin hızları doğru hesaplanabiliyorsa, böyle bir senaryonun doğru olmadığını göstermektedir. Bu noktadan sonra arada olacak olayları tam olarak tahmin etmek imkansız hale gelmektedir. Bu yüzden, daha uzun zaman aralıklarıyla, en önemli ve en olası olayları aktarmaya çalışacağız. Örneğin günümüzden 50 milyar yıl kadar sonra, eğer ki Dünya ve Mars, Güneş’in genişleme evresinin sağ salim atlatmış ise ve halen varlıklarını sürdürüyorlarsa, birbirlerine tam olarak kilitlenecektirler. Böylece, Dünya’dan Mars’ın her zaman sadece bir yüzü gözükecektir (ve tam tersi). Ancak ne yazık ki (muhtemelen), bu olayı gözleyecek hiçbir insan var olmayacaktır. Bu kilitlenmenin sonucunda, Dünya’nın dönüş hızının artması beklenmektedir.

Günümüzden 100 milyar yıl sonrasına geldiğimizde, Samanyolu Galaksisi’nin yerel grubu dışındaki tüm gruplar, bizim yerel grubumuzdaki galaksilerin kozmik ışık ufkunun ötesine kadar uzaklaşmış olacaktırlar. Bir diğer deyişle, bu diğer yerel galaksi grupları, galaksimizden gözlenebilir olan evrenin dışına çıkmış olacaktırlar. Bir diğer deyişle ise, yakın komşularımız haricinde gözlenebilir evrenimiz içerisinde tamamen yalnız kalacağız. Günümüzden 150 milyar yıl kadar sonra, kozmik mikrodalga artalan ışımasının sıcaklığı günümüzdeki -270.3 santigrat dereceden (2.7 Kelvin), -272.7 santigrat dereceye (0.3 Kelvin) kadar düşecektir. Eğer ki bu zamanlarda insanlar var olsaydı ve teknolojileri günümüzdeki düzeyde olsaydı, hiçbir zaman bu ışımayı fark edememiş olacaktık; çünkü teknolojimiz bu kadar düşük sıcaklığı tespit etmeye yetmeyecekti.

450 Milyar – 1 Trilyon Yıl Sonra

Galaksimizin de içerisinde yer aldığı yerel grup…

Günümüzden 450 milyar yıl sonra, şu andaki yerel grubumuzda yer alan 47 civarındaki galaksi, birbirlerine çarparak tek bir dev galaksiyi oluşturacaktırlar. Günümüzden 800 milyar yıl sonra, Milkomeda Galaksisi‘nden yayılan toplam ışık miktarı azalmaya başlayacaktır. Çünkü kızıl cüce konumundaki yıldızlar, artık mavi cüce evresini geçmişlerdir. Mavi cüce, bu yıldızların yayabilecekleri en fazla ışık dönemidir. Bu noktadan sonra, artık daha fazla ışık yayılması mümkün değildir.

1 trilyon yıl kadar geçtikten sonra, artık evren içerisinde galaksi oluşumunun tamamen duracağı tahmin edilmektedir. Bu zaman, tahminlerin alt sınırıdır. Bu noktadan itibaren, artık birçok galaksinin içerisinde yeni yıldız üretilmesine izin verecek kadar gaz bulutu bulunmayacaktır.

Eğer ki evrenimiz içerisindeki karanlık enerji yoğunluğu sabitse, evrenin genişlemesinden ötürü kozmik mikrodalga artalan ışımasının dalga boyu 1029 kat artacaktır. Bu da, bu ışımanın da görülebilir evrenin sınırlarından fazla olması demektir. Bunu şu şekilde anlayabiliriz: Eğer ki insanlar bu zamanda yaşıyor olsalardı, Büyük Patlama diye bir şeyin var olmuş olabileceğine dair hiçbir doğrudan verileri bulunmuyor olacaktı. Çünkü aslında mikrodalga artalan ışıması var olsa da, dalga boyu o kadar büyük olacaktı ki, gözlenebilir evren sınırlarında tespit edilmesi imkansız olacaktı. Öte yandan insanlar bu zamanda hiperhızlı yıldızlara bakarak evrenin genişliyor olduğunu tespit edebilirlerdi.

1 Trilyon – 1 Katrilyon Yıl Sonra

Bir Yıldızın Doğumu

Bundan 30 trilyon yıl kadar sonra, Güneş bir “siyah cüceye” dönüşecektir. Bu noktada Güneş’in yakın bir komşusunun çok yakınından geçmesi beklenmektedir. Eğer ki iki yıldız veya yıldız kalıntısı, birbirine çok yakın geçerlerse, etraflarındaki gezegenlerin yörüngeleri bozulabilir. Bu durumda, Güneş’in eğer ki var olmayı sürdürdüğü varsayılırsa, etrafındaki tüm gezegenler uzay boşluğuna saçılabilir. Bu süreçte, Güneş’e en yakın olan gezegenler, en az saçılacak, en uzak olanlar ise en kolay saçılacaktır. 100 trilyon yıl geçtiğinde, yıldız oluşumlarının sonlanmasına yönelik tahminlerin üst sınırına ulaşırız. Yani bu tarihe ulaştığımızda, artık evren içerisinde hiçbir yeni yıldızın yaratılabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu da evrenimizin Yıldızlı Evre’den, Dejenere Evre’ye geçmesi demektir. Artık yeni yıldızların oluşması için gereken hidrojen evrende bulunmamaktadır. Var olan yıldızlar da ömrünü tamamladığında, evrende parlayan hiçbir yıldız kalmayacaktır.

Bu sonsuz tükenmenin 110 ila 120 trilyon yıl kadar sonra meydana geleceği düşünülmektedir. Bildiğimiz ve var olabilecek tüm yıldızların, özellikle de yaklaşık 10-20 trilyon yıllık ömürleriyle, uzun ömürlü kırmızı cücelerin bile yakıtı bitecektir. Bu noktadan sonra artık uzay boşluğunda sadece yıldız kalıntıları (beyaz cüceler, nötron yıldızları ve karadelikler) yer alacaktır. Bazı kahverengi cücelerin de varlığını sürdürmesi beklenmektedir. Kahverengi cüceler eğer ki birbirleriyle çarpışacak olurlarsa, yeni kırmızı cüce yıldızlar var olabilir. Ancak bunların sayısı ve oluşum hızı çok düşük olacaktır ve ortalama bir tahminle, her galakside 12 civarında bulunacaktır. Aralıklarla meydana gelen çarpışmalar, ara sıra süpernova patlamalarına neden olabilecektir.

1 katrilyon yıl sonra, muhtemelen Güneş Sistemi içerisindeki hiçbir gezegen, sistem içerisinde kalmamış olacaktır. Bu zamanda, Güneş’in -268 dereceye kadar soğuması beklenmektedir.

1 Katrilyon – 1 Nonilyon Yıl Sonra

Günümüzde Güneş ve Dünya

1019 (10 kuintilyon) ila 1021 (1 sekstilyon) yıl sonrası arasında, galaksiler içerisinde kalan kahverengi cüceler ile diğer yıldız kalıntılarının %90-99 arası galaksilerden ayrılacaktır. Bunun temel sebebi, var olan cisimlerin birbirlerine yakın geçişler yapacak olmasıdır. Bu süreçte, küçük kütleli cisimler, galaksiden fırlayacak kadar enerji kazanacaktırlar.

1 sekstilyon yıl kadar geçtikten sonra, Dünya eğer ki hala Güneş Sistemi içerisinde varlığını sürdürebilecek olursa, Güneş’e çarpacaktır. Bunun sebebi, kütleçekimsel radyasyondan ötürü Dünya’nın yörüngesinin bozulmasıdır. Tabii ki bundan, ancak ve ancak gezegenimiz bundan sadece birkaç milyar yıl sonra kızıl dev Güneş tarafından yutulmazsa bahsedebiliriz. Yani gezegenimizin ortadan kalkması çok çok daha kısa sürebilir. Bir diğer varsayım da, gezegenin bu süreçte parçalanmadığı veya galaksiden dışarıya fırlamadığıdır.

1030 (1 nonilyon) yıl sonra, galaksiler içerisinde kalan az miktarda (%1-10) yıldız kalıntısı, galaksilerinin merkezindeki süperkütleli karadeliklerin içerisine düşecektirler. Bu süreye kadar, ikili yıldız sistemleri birbirlerine çarpmış olacak ve dolayısıyla gezegenler de yıldızlarına çarpmış olacaktır. Evren içerisinde sadece az sayıda yıldız kalıntısı, kahverengi cüce, başıboş ve fırlamış gezegenler ve karadelikler kalacaktır.

2 Undesilyon – Uçsuz Bucaksız Gelecek

Bir Karadelik…

Artık sayıları vermekte zorlandığımızı fark etmişsinizdir. Çünkü bahsettiğimiz zamanlar, tanımladığımız en büyük sayılardan bile büyüktür. Örneğin şu anda Googolpleks sayısını (10 üzeri 10 üzeri 100) bir kenara bırakırsak, tanımladığımız en büyük sayı 1 Googol olan 10100 sayısıdır. Ancak evrenimizle ilgili yaptığımız en büyük gelecek tahmini, Poincaré Tekrar Zamanı olarak bilinen 10 üzeri 10 üzeri 10 üzeri 10 üzeri 10 üzeri 1.1 kadar yıl sonradır. Bunu düzgün bir şekilde ifade etmek bile çok güçtür; ancak elimizden geleni yapacağız.

İlk olarak 2 undesilyon yıl sonrasına gidelim. Bu zamanda, gözlenebilir evren içerisindeki tüm protonlar ve nötronlar (nükleonlar) ayrışacaktır. Bu tahminler, protonun en kısa yarı ömrü olarak alınan 8.2×1033 yıla göre yapılmaktadır. Evet, tıpkı radyoaktif maddeler gibi, her yapıların bir yarı ömrü vardır (örneğin DNA’nızın da bir yarı ömrü vardır). Protonun yarı ömrü, en kısa bu sayı ile ifade edilmektedir. Yani örneğin Kobalt-57’nin yarı ömrü 77 gün kadardır: her 77 günde bir, kütlesinin yarısı ışımaya dönüşür ve bozunur. Protonların yarı ömrü ise 8.2×1033 yıldır! Bu tahminin üst sınırı ise 1041 yıldır. Eğer ki bu sayı baz alınacak olursa, tüm proton ve nötronların bozunması 3×1043 yıl (30 tredesilyon yıl) sürecektir.

Tüm bu tahminler, evrenin sürekli genişleyeceği ve tıpkı erken evren zamanlarında baryonların zaman içerisinde anti-baryonlara üstün gelmesi gibi protonların bozunması varsayımına dayanmaktadır. Eğer ki bu tarihe kadar protonlar gerçekten bozunurlarsa, Karadelik Evresi‘ne girilecektir: evren içerisinde karadeliklerden başka hiçbir şey var olmayacaktır. Ola ki protonlar bu süre zarfında tamamen bozunmazlarsa, bundan 1065 yıl (100 vicintilyon yıl) geçtikten sonra, kuantum tünelleme olgusu sebebiyle evren içerisindeki kaya parçalarının atomları ve molekülleri yeniden düzenlenmeye başlayacaktır. Bu zaman skalasında evrendeki her cisim sıvı haldedir.

5.8×1068 yıl sonra, 3 güneş kütlesine sahip yıldız kütlesel karadelikleri, Hawking Süreci dolayısıyla bozunmaya başlayacaktır. Sonrasında, giderek daha büyük karadelikler de bozunmaya başlayacaktır. Çünkü tahmin edebileceğiniz gibi, her diğer madde gibi karadeliklerin de bir yarı ömrü vardır. 1.9×1098 yıl sonra, NGC 4889 isimli, bilinen en büyük karadelik de bozunup yok olacaktır. Bu karadeliğin kütlesi, Güneş’in tam 21.000.000.000 (21 milyar) katıdır.

1.7×10106 yıl sonra, eğer ki varlarsa, Güneş’in 20 trilyon katı kütleye sahip olan karadelikler de artık bozunacaktırlar. Bu, Karadelik Evresi’nin sonu demektir. Eğer ki bu zamana kadar tüm protonlar gerçekten bozunacak olurlarsa, evren Karanlık Evre‘ye girecektir. Bu evrede, evren içerisindeki her madde atom altı parçacıklarına kadar ayrışmış haldedir ve nihai enerji durumuna doğru ilerlerler.

Eğer ki nükleonlar, yukarıdaki tüm süreçleri atlatabilecek olurlarsa, 1046 ila 10200 yıl sonra artık tamamen yok olacaktırlar. Çünkü bilinen parçacık fiziği dahilindeki diğer gerçeklerden biri, bu yapıların artık parçalanmasına neden olacaktır: yüksek seviyeli baryon korunmasızlığı süreci, sanal karadelikler, sfaleronlar, vs.

101500 yıl sonra, eğer ki halen varlığını sürdürebilen protonlar olduysa, tüm baryonik malzemeler birbirine kaynamış olacaktır. Bu kaynama sonucunda Demir-56 oluşacaktır. Benzer şekilde, daha ağır kütleli maddeler de (hala kalacak olurlarsa) bozunarak Demir-56’ya dönüşecektirler. Bunlar, demir yıldızlarına neden olabilecektir. Eğer ki proton bozunması gerçekleşmezse, 10 üzeri 1026 yıl sonra, tüm kalan malzemeler karadeliklerin üzerine çökecektir. Bunun sonucunda Karadelik Evresi’nden Karanlık Evre’ye geçiş anlık oluverecektir.

Burada bir anlığına duralım. 10 üzeri 1026 mı?! O da nesi? Ne anlama geliyor bu sayı? İzah edelim, çünkü bu noktadan sonra bahsedeceğimiz süreler, akıl almaz bir hal alacak: 1026 sayısının 1’in yanına 26 tane sıfır yazmakla elde ettiğimiz sayı anlamına geldiğini biliyoruz. Yani kabaca şöyle bir şey: 100.000.000.000.000.000.000.000.000. Tamam, bu epey büyük bir sayı; ancak o kadar da değil. Ama 10 üzeri 1026 da ne ola ki? O da şu demek: 1’in yanına 26 tane sıfır koyduğumuzda çıkan sayı kadar, 1’in yanına 0 koymak demek! Yani 10 üzeri 1026 sayısı, 1’in yanına 100.000.000.000.000.000.000.000.000 tane 0 koyduğumuzda elde edeceğimiz sayıdır. Şu anda bu sayıdan bahsediyoruz – ki daha Evren’in tahmin edilen sonuna yaklaşmadık bile! Bu sayı bile halen bir “an” gibidir! Bu ifadenin ne kadar devasa sayılar anlamına geldiğini unutmadan, devam edelim:

“Akıl Almaz Miktarda Çok” Yıl Sonra…

Boltzmann

Bu noktadan sonra olacaklar, kuantum fiziğinin en derin konuları arasında yer almaktadır ve kolay kolay anlaşılması pek mümkün değildir. Günümüzde, bu konular hakkında oldukça fazla tartışma sürmektedir; ancak doğrudan araştırma yapılması çok zor olan, sadece istatistiki bir teori ile yaklaşabildiğimiz ve çok karmaşık ve detaylı arkaplana sahip konulardır. Yine de, kabaca anlatmak ve bilgiler vermek istiyoruz:

10 üzeri 1050 yıl sonra, Boltzmann Beyni olarak bilinen yapıların oluşması için gereken zaman geçecek ve spontane bir entropi düşüşünden ötürü karmaşık bir yapı kendiliğinden var olabilecektir. Bu çok daha kapsamlı ve karmaşık bir konu olsa da, çok basit haliyle, rastgele kuantum dalgalanmaları sonucunda, öz bilince sahip bir varlık gibi karmaşık yapıların, tamamen tesadüf eseri ve bir anda oluşması (ve sonrasında hemen yok olması) için gereken süredir. Bu konu, evrimsel biyoloji ile de alakalıdır; ancak daha geniş bir fiziksel arkaplanı vardır. Evrimin genelde bilim düşmanları tarafından lanse edilmeye çalıştığı şekli, bir anda atomların bir araya gelerek karmaşık yapılar oluşturmasıdır. Evrimsel biyoloji hiçbir zaman bunu söylemediği gibi, “bir anda oluşuverme” iddiası, aslen evrime karşıt olanların kendi iddiasıdır. Evrime göre yüksek entropi düzeyindeki yapılardan, enerji sarfiyatıyla daha düşük entropiye sahip, yani daha organize yapılar oluşabilir ve bu durum, fizik yasalarıyla da birebir desteklenmektedir.

Zaten Boltzmann Paradoksu olarak da bilinen bu Boltzmann Beyni kavramını büyük oranda çözen gerçek, evrim olmuştur. Ancak ola ki, evrenin dokusundaki dalgalanmaların bir anda karmaşık yapılar oluşturabilmesini istiyorsak, en az 10 üzeri 1050 yıl geçmesi gerekmektedir. İlginç bir şekilde, bu kadar zaman geçtiğinde, en azından 1 defa öz bilince sahip varlıkların, bir anda oluşuvermesi (ve sonrasında yok olması) gerektiği düşünülmektedir. Ancak dediğimiz gibi, Boltzmann Beyni kavramı çok daha uzun ve çok daha kapsamlı olarak analiz edilmelidir ve arkasındaki kuantum mekaniği anlaşılmalıdır. Üstelik bu düşüncenin, temelde tıpkı Schrödinger’in Kedisi gibi bir düşünsel deney olduğunu ve canlılıkla ilgili birebir gerçeği yansıtmıyor olabileceğini vurgulamak gerekmektedir.

10 üzeri 1056 yıl sonra, yeni bir Büyük Patlama’nın var olabilmesi için gerekli kuantum dalgalanması için yeterli süre geçmiş olacaktır. Bu, Carroll ve Chen’in teorisine dayanmaktadır. 10 üzeri 1076 yıl sonra tüm malzemelerin karadeliklere çarpması gerekmektedir. Bu tarih, tahminlerin üst sınırıdır. Burada da protonların bozunmadığı düşünülmektedir, yoksa çok daha erken olacağını hatırlayınız.

10 üzeri 10120 yıl sonra, evren artık nihai enerji düzeyine ulaşmıştır. Bu konumda, artık serbest termodinamik enerji bulunmamaktadır. Enerji harcayacak ve iş yapacak hiçbir süreç evrende var olamaz.

10 üzeri 10 üzeri 1076 yıl sonrasında ve daha sonrasında olacaklar, konudan uzak bireyleri epey zorlayacak bir temele sahiptir. İstatistiki mekanik kurallarından ötürü bu noktadan sonra evren tarihi kendini rastgele olarak tekrar edecektir. Bu konu, Poincaré Tekrar Zamanı ile doğrudan alakalıdır. Ancak ne tür bir sayıdan bahsettiğimize dikkat edin: 1’in yanına 76 tane sıfır koyduğumuzda elde ettiğimiz sayı kadar sıfırı tekrar 1’in yanına koyduğumuzda elde ettiğimiz yeni sayı kadar sıfırı tekrardan 1’in yanına koymak demektir!

Bundan sonrası? Bilemiyoruz. Ne olacak, ne olabilir, henüz bir fikrimiz yok. Tahminde bile bulunmakta zorlanıyoruz, çünkü üzerinde objektif olarak tartışabileceğimiz bir teorimiz bile bulunmuyor. Ancak zamanla bu konuların detaylandırılacağı ve sonuçların genişletileceğine güvenimiz tam.

Sonuç

Evrim

Evet, uçsuz bucaksız evrenimizin geleceğine şöyle bir bakış attık. Bu süreçte elbette bundan çok daha fazla olay olacak, hiç beklenmedik durumlar doğabilecektir. Ancak bu yazıdan çıkarılması gereken ders, her ne kadar “Evren’in başlangıcı” dediğimizde 13.82 milyar yıl önceki Büyük Patlama’dan söz ediyor olsak da, şu ana kadar geçen tüm zaman, “bir an” diyebileceğimiz kadar, hatta muhtemelen ondan bile trilyonlarca kat kısa bir aralığı kaplayan bir zaman dilimi. Tüm savaşlar, yıkımlar, icatlar, zaferler bu zaman diliminin ufacık bir kısmında yaşandı. Gezegenimizdeki tüm türler bu zaman diliminde yaşadı, bir çoğu bu zaman diliminin ufacık bir kısmı hayatta kalıp yok oldu. Bizim 80 yıllık ömrümüz, Evren’in ömrü yanında gülünç derecede kısadır.

Bu yazımızın amaçlarından biri şuydu: Zamanı anlamamak ve algılayamamak, birçok bilimsel konuyu anlayamamaya neden olmaktadır. Üstelik bu durum, gerçeklerin reddine neden olmakta, bilimsel gerçeklerin var olamayacağını iddia etmeyi doğurmaktadır. Halbuki zaman çizelgesi ve başımızdan geçenler/geçecekler anlaşılacak olursa, evrim gibi göreceli olarak sıradan doğa yasalarının anlaşılması çok daha kolay olacaktır.

Biyolojik yasaların tamamı kimyasal yasalara, kimyasal yasaların tamamı da fiziksel yasalara dayanmaktadır. Dolayısıyla biyolojide bahsettiğimiz her konu, aslında fizikten doğmaktadır. Bu sebeple fiziğin anlaşılması, biyolojinin temellerinin anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Evrenimiz içerisinde meydana gelen evrimsel süreçler, belki de fiziğin en ihtişamlı sonuçlarından birisidir. Dolayısıyla ufkunuzu fizik açısından da genişletecek, olası bir çizelge sunmaya çalıştık. Umarız başarılı olabilmişizdir.

Yazan: Çağrı Mert Bakırcı (Evrim Ağacı)

Kaynaklar ve İleri Okuma:

Yazar: Çağrı Mert Bakırcı

Evrim Ağacı'nın kurucusu ve idari sorumlusu, popüler bilim yazarı ve anlatıcısıdır. ODTÜ'den mezun olduktan sonra, doktorasını Texas Tech Üniversitesi'nden almıştır. Doktora araştırma konuları evrimsel robotik, yapay zekâ ve teorik/matematiksel evrimdir. "Evrim Kuramı ve Mekanizmaları" ve "50 Soruda Evrim" kitaplarının yazarı, "Şüphecinin El Kitabı" kitabının eş yazarı, "Evrenin Karanlığında Evrimin Işığı" kitabının yazar ve editörüdür. Şu anda, ekibiyle birlikte, Evrim Ağacı, Kreosus ve birtakım diğer dijital projeleri geliştirmekte ve sürdürmektedir.

İlginizi Çekebilir

Planetaryum Hipotezi

Planetaryum Hipotezi: Uzaylıların Yarattığı Bir Simülasyonda mı Yaşıyoruz?

1950 yılında İtalyan asıllı Amerikalı fizikçi Enrico Fermi, beş yıldır Manhattan Projesi’nin bir parçası olarak …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et