Uygarlığımızı Bekleyen Tehlike: Uzay Kirliliği

Yönetmenliğini Alfonso Cuarón’un üstlendiği Yerçekimi (Gravity) filmini izleyenler, uzay çöplerinin yaratabileceği olası bir dehşeti iliklerinde hissetmişti. Filmin kurgusunda Ruslar, görev dışı kalan bir uyduyu imha ediyor ve ortaya saçılan enkaz o sırada Hubble Teleskobu’nun bakımı için uzayda bulunan ekibi ölümle burun buruna getiriyordu. Başrolünü Sandra Bullock ve George Clooney’nin paylaştığı film sadece drama yönüyle değil, uzay kirliliği tehlikesine yönelik yarattığı farkındalık açısından da önemliydi.

Kuşkusuz uzay çalışmaları, özellikle de günümüzde yaşamsal bir role sahip. Çünkü uygarlık olarak öyle ya da böyle uzayın o karanlık, soğuk, tekinsiz ve de kayıtsız haşmetiyle yüzleşmek zorunda kalacağımızı biliyoruz. Dünya bizim için sonsuza dek güvenli bir yuva olarak kalmayacak. İnsanlığın geleceği uzayda ve dolayısıyla uzay çalışmaları da –günümüzün popüler tabiriyle- hepimiz için bir beka meselesi. Ancak insanlığa dair bildiğimiz bir şey varsa, o da istila ve fetihlere eğilimli olduğumuz gerçeği. Bir yeri keşfeder, fetheder ve sonunda da kirletiriz. The Matrix filminde Ajan Smith’in insanları virüse benzetmesi çok da yanlış bir saptama değildi anlayacağınız. Ve tahmin edilebileceği üzere, uzay çalışmaları sürecinde de bu makûs denklemin dışına çıkamadık.

Dünya’nın çevresinde, değişik yörüngelerde dönen ve artık herhangi bir işlevi olmayan insan yapımı cisimlerin tümünü uzay kirliliği kapsamında ele alabiliriz. Genellikle eski uydulardan ve roket parçalarından oluşan bu çöpler, gezegenimizden binlerce kilometre uzağa dek dağılmış durumda. Şimdilik çok büyük bir tehlike arz etmiyorlar, ancak gelecekteki olası uzay çalışmaları açısından ciddi risk taşıdıkları da malum. Son 60 yıldan bu yana Dünya’nın çevresinde yarım milyondan fazla kalıntı biriktiği hesaplanıyor. Bunlardan 500 bin kadarının boyu bir santimetre dolaylarında. 10 santimetreden büyük olanlarının ise 20 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Elbette daha küçük parçalar da var ve bunların tam sayısını kestirmek imkânsız.

Takdir edersiniz ki, kamuoyu olarak uzaya gönderilen uyduların tamamına dair bilgi sahibi değiliz. Özellikle birçok ülkenin, Dünya yörüngesine istihbarat amaçlı çeşitli uydular gönderdiğini biliyoruz. Bu uyduların kayda değer bir kısmı, görev süreleri sona erdiğinde sessiz sedasız imha ediliyor. Haliyle bu da uzay kirliliğinin boyutlarını tahmin etmeyi iyice güçleştiriyor. Buna rağmen, taşıdıkları potansiyel risk nedeniyle radarların yakalayabildiği 12 bin kadar enkaz parçası uzay kurumlarınca anlık olarak takip ediliyor. Bir nevi izlerini sürüyor, onlardan kaçınmaya çalışıyoruz.

Planetes, 2003

Boyutları elbette önemli, ancak uzay çöplerini asıl tehlikeli kılan unsur astronomik hızları. Mikro boyutlarda bile olsa, saatte 30 bin km hızla yol alan her şey tehlikelidir! Bir insanı ya da bir uzay aracını delip geçebilir. Neyse ki uzay büyük de şimdilik bu tip sorunlarla çok nadiren karşılaşıyoruz. Ancak uzaydaki çöp yoğunluğunun son 30 yılda 10.000 kat arttığını da akıldan çıkarmamak gerekiyor. Çöp yoğunluğu bugünkü değerin 100 katına ulaştığında parçalar arası çarpışmalar kritik değere çıkacak ve Dünya etrafında yoğun bir enkaz zarfı oluşacaktır. Bu da gelecek yüzyıldaki uzay araştırmaları için en önemli sorunlardan birine dönüşecek, ülke ve kurumları ciddi önlemler almaya itecektir. İşte bu pek de iç açıcı olmayan senaryoya bilim literatüründe Kessler Sendromu adı veriliyor.

Peki, iş o boyuta gelmeden ne yapılabilir, ne tür önlemler alınabilir? Bu çöpleri temizlemenin bir yolu var mı? Üzerinde çalışılıyor ve zaman zaman ortaya çeşitli projeler atılıyor olsa da, maalesef kısa vadede uzay çöplerini temizlemenin kapsamlı bir yöntemi yok. Uzay komitesinin 1968 yılında aldığı karara göre, her devlet uzaya yolladığı araçların denetiminden ve geri getirilmesinden sorumlu. Ancak bu kararın şu andaki teknoloji ile uzay mekikleri dışında uygulanması mümkün değil. Zaten burada bilim insanları kadar bilimkurguculara da görev düşüyor. Örneğin 2003 tarihli ödüllü bir bilimkurgu animesi olan Planetes’te, uzay kirliliğinin gelecekteki olası sonuçları başarıyla resmedilmişti. Sonuçta hayal gücünün nelere kadir olduğunu hepimiz biliyoruz…

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

Uzaya Giden Türk Kökenli Kozmonotlar

19 Ocak 2024 itibariyle uzaya çıkan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, pilot albay Alper Gezeravcı oldu. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et