TV Teknolojileri ve Ses Bağlantısı Çeşitleri

Yeni TV almanın en büyük zorluğu, ürün kalitesinden çok, cihaz çeşitliliğinden kaynaklanan kafa karışıklığıdır. Her bir televizyon üreticisinin amiral gemisi görevini üstlenen ürün/ürünleri mutlaka oluyor; fakat hangi marka TV almaya karar vermeden önce, ihtiyaçlarımıza göre nasıl bir tip TV istediğimizi belirlememiz lazım. TV’lerde yer alan dahili hoparlörlerin film izlemede yetersiz kalan performansları göz önünde bulundurularak, harici bir ses siteminin de kurulması gereklidir. Film izlemenin ömürlerinde ciddi bir yeri olan sinefiller, ses ve görüntü konusunda en hassas kitledir: Sinema salonu konusunda oldukça seçicidirler; oturma gruplarında bulunan ses ve görüntü sistemleri de uzun bir araştırma süreci sonrasında alınmıştır. Dolayısıyla TV konusunda belli teknik kriterler önceden belirlenirse, ürün kalabalıklığı içinde kaybolmanın da önüne geçilmiş olunur.

Gravity (2013), Interstellar (2014) gibi yapımlar, uzay ortamında, arka planda siyah fonu yoğun olarak kullanan yapımlardı. Uzayı dekor alan iki yapım, arka fonun önünde mat renk paletlerini kullanıyordu. Uzay gemilerinin ve karakterlerin ön planda tutulmaları için, siyah renk dengesinin doğru olarak kullanılması gerekiyordu. Sinema salonları belli ses ve görüntü standartlarına tabi oldukları için, yönetmenlerin görsel vizyonlarını perdeye yansıtmada teknik olarak herhangi bir sorunla karşılaşmaz; ama TV’lerin siyah renkleri doğru olarak yansıtabilmesi seyir zevki açısından çok önemli. Birkaç sene öncesine kadar üreticiler, ürünlerinin yüksek tarama hızlarını – yazılımsal olarak 200Hz ve üzerine çıkartılan gerçek olmayan tarama hızları – ve abartılmış kontrast değerlerini ön plana çıkartarak pazarlıyorlardı. OLED ve QlED teknolojilerinin TV’lere dahil olmasıyla Hz ve kontrast değerlerinde büyük iyileşmeler yaşandı: LED aydınlatmaya ek olarak, görüntüyü oluşturan noktacıkların da kendi ışıklarını yayması ve görüntüye göre optimize olabilmeleri, TV’lerin derinlikli siyah renk üretebilmelerini mümkün kıldı. Dolayısıyla OLED ve QLED teknolojisine sahip TV’ler, tarama hızı ve siyah renk konusunda büyük avantajlara sahip.

Doğal yenileme hızı 100 ya da 120Hz olan TV tercih etmek, hareketli görüntülerde, oyunlarda daha az titreşim ve bulanıklık yaşanmasını sağlayacaktır.  60Hz, saniyede 60 kare; 120Hz ise saniyede 120 kare görüntü gösterebilir. 120Hz’den verim alabilmek için gene saniyede 120 kare sayısıyla görüntü yayını verebilen bir kaynağa ihtiyaç vardır. Dolayısıyla 120Hz’lik bir TV, 60FPS değerine sahip bir görüntüyü gene 60Hz olarak gösterecektir. Akıllı TV’lerin içindeki performansı arttırmaya yarayan işlemciler, görüntü işleme teknolojileriyle (Motion Plus, TruMotion…), titreşim ve bulanıklık problemini büyük oranda düzeltiyorlar. 120Hz TV satın almak konsol ve PC  oyuncularının ellerinde değer kazanıyor; XBOX ONE X, PS4 Pro’dan farklı olarak, 120FPS değerinde görüntü aktarabiliyor.

4K TV’ler (3,840 x 2,160)  son birkaç yıldır fiyat/performans olarak belli standartlara erişti. 4K TV’lerin en büyük kozları HDR10+ ve DOLBY VISION görüntü teknolojilerini desteklemeleridir. Kafa karıştırıcı olan husus ise, renk konusunda yüksek dinamik aralık sunan bu iki format arasında hangisinin tercih edileceğidir. HDR 8 bit, HDR10+ 10 bit ve DOLBY VISION 12 bit renk derinliği vermektedir. DOLBY VISION tartışmasız olarak daha parlak ve derin renk aralığı sunmaktadır; fakat DOLBY VISION standardının maliyetli oluşu, üreticilerin tercihlerini HDR’dan yana kullanmalarına neden oldu. Dolayısıyla piyasada HDR TV’ler, rakip teknolojiyi kullanan TV’lerden çok daha yaygın. Dolby, ileride lisans konusunda üreticileri mutlu edecek hamlelerde bulunursa, piyasada dengeler mutlaka değişecektir. HDR ve DOLBY VISION teknolojisi, yaratıcıların hedefledikleri görüntü kalitesini ekrana yansıtmaya çalışıyor; en az HDMI 2.0 standardında kablo kullanılması, bu iki teknolojiden verim alınabilmesi için çok önemli.

TV renk ayarları konusu son derece kişisel ve mutlak doğrunun olmadığı bir durumdur; HDR ve DOLBY VISION, TV renk ayarlarından farklı olarak, yaratıcının istediği tonları devreye sokuyor. Deneme yanılma yöntemiyle ideal renk tonlarına ulaşılabilir; fakat renk ayarlarını, TV görüntü modları arasında yer alan FİLM MODU üzerinden yapılması daha çok ayar seçeneği sunacaktır. Öncelikle tüm görüntü işleme (titreşim , keskinlik, bulanıklığı azaltma…) seçeneklerinin kapatılıp, sonrasında ekrana yansıtılan yüksek çözünürlüklü içerik üzerinde kapatılan ayarların tek tek denenmesi, hem TV’mizi daha iyi anlamamıza hem de doğru görüntüyü elde etmemize imkan tanıyacaktır. Bir bilimkurgu filmi eşliğinde renk kalibrasyonu yapmak işimizi oldukça kolaylaştıracaktır; Alfonso Cuarón‘un Gravity‘si, bu iş için en doğru adım olacaktır.

Evde film izleme keyfini arttıran bir başka önemli unsur da ses kalitesidir; üreticilerin amiral gemisi TV modelleri bile ses konusunda sınıfta kalabiliyor. Son yıllarda popülerleşmeye başlayan soundbar hoparlörler, ses konusunda giderek tatmin edici bir noktaya ulaştı; Dolby TrueHD ve DTS-HD Master Audio gibi yüksek çözünürlüklü ses formatlarını desteklemeye başladılar. Çevresel anlamda gerçek ses deneyimini halen 5+1,6+1,7+1 ve üstü hoparlör rakamlarına ulaşan çok kanallı sinema amplileri mümkün kılıyorlar. Optik ve koaksiyel ses kabloları, sınırlı bant genişliklerinden ötürü standart Dolby Digtal ve DTS ses formatını taşıyabiliyorlar. Dolayısıyla daha yüksek çözünürlüklü ses deneyimi almak  için soundbar ya da sinema amplisine HDMI kablo bağlantısı yapılması gerekmekte. Sinema amplisinin de 4K çözünürlüğü ve güncel görüntü formatlarını destekliyor olması lazım; 1080p (Full HD) bir sinema amplisi, 4K görüntü formatını TV’ye gene 1080p olarak yansıtacaktır.

Elimizde 4K desteği olmayan bir sinema amplisi varsa, halen efektif bir şekilde kullanabiliriz. HDMI kabloları ses ve görüntüyü aynı anda aktarır. Sinema amplisi, HDMI kablodan gelen sesi çevresel hoparlöre, görüntü sinyalini (Full HD, 4K; HDR, Dolby Vision) ise çözüp TV’ye yansıtır. 4K görüntüden feragat etmek istemiyorsak ve elimizde eski tip bir ampli var ise; görüntü kaynağını (reciever, konsol…) direkt TV’ye, TV’nin arkasında yer alan optik ya da koaksiyel ses çıkışını doğru kablo yardımıyla ampliye bağlayabiliriz. Dolayısıyla 4K’nın nimetlerinden ödün vermeden, amplimiz yalnızca ses dosyalarını çözecektir. Ses konusunda sinema amplisi ya da soundbar tercihlerimizi odalarımızdaki fiziki koşullar belirleyecektir.

Sinema sanatı ve teknolojisi sürekli geliştiği gibi, oturma gruplarımızdaki TV ve ses donanımlarımız yedinci sanat ile paralel olarak gelişiyor. James Cameron‘un Avatar‘ı (2009), üç boyutlu olarak çekilip sinemalara gösterime girdiğinde, TV pazarında yeni bir hareketliliğin doğmasına sebebiyet vermişti. 2010 yılından itibaren üç boyutlu TV’ler hayatımıza girmişti; üreticiler çılgın reklam kampanyalarıyla son kullanıcıları tavlamaya çalışıyordu; fakat televizyon sektöründe üçüncü boyut balonu kısa sürede söndü. TV’lerde üç boyutlu içerikleri izlemek belli bir süreden sonra çekilmez bir hal alıyordu; gözleri çok yoruyor ve baş ağrısına sebebiyet verebiliyordu. Üreticiler 3D (Üç Boyutlu) TV’leri geliştirmeyi çoktandır bıraktı; artık devir HDR ve DOLBY VISION rekabeti üzerine kurulmuş durumda. Gene sektörde birbirinden farklı özelliklere sahip sayısız TV modelleri mevcut. Eğer ne istediğimizi bilip aradığımız teknik kriterleri önceden belirleyebilirsek, TV okyanusunda bilinçsizce kaybolmamış oluruz.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et