“NASA’nın testleri geçen WARP sürüşü motoru insanları Mars’a birkaç haftada götürebilecek.”- The Sun, 7 Kasım 2016.
WARP motorları, solucan tünelleri belki yarım yüzyıldan fazladır bilimkurgu film ve romanlarının vazgeçilmezlerinden. Aerodinamik bir şekilde güzelce tasarlanmış bir gemiyle galaksi içinde şöyle bir tur atmaya kalkmak ışık hızında bile yüz binlerce yıl alacakken, buna ne enerji ne binlerce neslin ömrü yetebilecekken nasıl olmasın? Gerçi pek çok bilimkurgu hikayesi böylesi sınırlara aldırmaz. Han Solo bir düğmeye basar ve Millenium Falcon’un ortadan kaybolup galaksinin başka bir noktasından çıkması birkaç saniye alır. Yüz binlerce grostonluk Battlestar Galaktika Cylon saldırısından uzay zamanda gönlünce yaptığı sıçramalarla kaçar.
Ama evrenin akıl almaz büyüklüğünü dert edenler de vardır. Bunlar bazen ekibi aylar ya da yıllarca özel yataklarda uyuturlar. Hedefe varınca yolcular tüplerinden gerinerek çıkar. Ama gittikleri en fazla Jupiter’dir Mars’tır. Yan komşu yani. Gerçekçi olmaya çalışmak bazen hakikaten sınırlayıcı olabiliyor. Hem gerçekçi hem eğlenceli olmaya çalışan yazarlar ne yapar o halde? İşte onların imdadına teorik fiziğin gerçekçiliği şüpheli kozmetiği çarpıcı spekülasyonları yetişiyor. Yazarlara kendi hayal güçlerinin sağlayabileceğinden daha fazla malzeme vererek bazen.
Samanyolu galaksisinin çapı ortalama yüz elli bin ışık yılı. Işık hızında şöyle bir gidip gelmek üç yüz bin yıl demek. Yani gemiyi ışık hızına çıkartmak da işe yaramıyor. Enerji haline gelip radyo sinyali olarak gidip hedefte maddeye dönüşünce de hesap değişmiyor. Burada genel göreliliğin fantastik araçları imdada yetişiveriyor. İşte solucan delikleri. Bir tarafından girip diğer tarafından çıkmak Kadıköy’den metroya girip Kartal’dan çıkmaktan daha kolay. Tünel yapmak pahalıysa uzay zamanı büzüştüren WARP motorları imdada yetişiyor. Hikayede zamanda yolculuk mu var? Gelsin genel göreliliğin özel çözümleri. Pop fizikçiler bile “Madem zaman da bir koordinat, onda neden ileri geri gidilmesin?” diyebiliyorlar. Kapalı bir zamanvari (timelike) yapı kur olsun bitsin. Zaman yolculuğunun önde gelen savunucularından biri popüler fizikçi Michau Kaku. Kaku’ya göre zamanda yolculuğu engelleyen hiçbir fizik yasası yok. Olamayacağını ispat yükü ise buna inanmayanlarda! Kapalı zamanvari yapıya örnek dönmekte olan sonsuz bir silindir. Tam adıyla Tipler Silindiri.
Sonsuz uzunlukta ve dönmekte olan bu silindir, bu yazının sınırlarını aşan bir argümanla nedenselliği bozabiliyor. Yani geçmişe gidip büyük dede ya da anneannelerinizden birinin ölümüne neden olabiliyorsunuz. Ama bunun yapılması aslında yapılamaması, çünkü yapan kişinin hayata gelmesine neden olan olaylar zincirinin bozulması demek. Ama Kaku’ya göre onun da kolayı var. Bu durumda ikinci bir olaylar zinciri oluşuyor. İkinci zincir demek ikinci evren demek aslında. Annen ve babanın tanışmadığı, senin olmadığın bir evren. Fizik kuralları nedensellik, tutarlılık bozulmasın, kimsenin canı sıkılmasın diye ikinci bir evren yaratıveriyor. Zaman yolcuları kendi evrenlerinde geriye giden, attıkları her adımda sayısız evren yaratan tanrılara dönüyorlar.
Pek çok bilim meraklısı için teorik fizikçilerin kehanetleri günün birinde mutlaka gerçekleşecek. Çünkü bunları anlattıkları sahnenin gerisinde üzerinde ışık konileri, delta, sigma sembolleri, kıvrılmış uzay-zaman çizimleri var. Çünkü bunu söyleyen eksantrik görünüşlü, adının dönünde saygın akademik ünvanı olan ünlü bir fizikçi. Çünkü bunu kitabında da yazmış. Çünkü galaksi önünde kendinden emin bir pozla Discovery Channel’a bile çıkmış.
Teorik Fizik İçinde Marjinal Teoriler
Bilim, özelde fizik tamamlanmış, evrende açıklanmadık hiçbir şey bırakmamış bir disiplin değil. Kuşkusuz ki son dört yüz yılda çok önemli gelişmeler gösterdi. Ama hala birbiriyle konuşamayan, birbirlerinin dillerinden ifade edilemeyen, bağlanamayan ana gövdeler içeriyor. Kuantum mekaniği ve genel görelilik arasındaki kayıp halkayı bulmak yüz yıldır pek çok fizikçinin rüyasını süslüyor. Zamanın doğası, evrenin başlangıcı, sonu, nereden geldiği, neden hassas sabitler içerdiği bilinmiyor. Galaksilerin uzaya neden dağılıp gitmedikleri bile bir muamma. Maddenin neden var olduğu, ona karşılık gelen anti-maddenin nerede olduğu konusunda sayısız fikir havada uçuşuyor.
Bazıları çok temel olmak üzere yüzlerce belki binlerce problem çözülmeyi bekliyor. Bazılarının cevabına belki laboratuar koşullarında ya da kağıt üzerinde ulaşılacak. Ama bazıları belki de çözümsüzlüğe mahkum. Sözgelimi Lawrence Krauss‘un evrenin hiçlikte bir kuantum dalgalanmasıyla çiçek gibi açıverdiğine ilişkin temellendirilmemiş iddiası televizyonda Krauss‘la ünlü teologlar arasında tartışma şovlarına malzeme olmaktan öteye gidemiyor.
Böyle bir ortamda yüz binlerce bilim insanı çözülmemiş problemler üzerinde çalışıyor. Çözüm öneriyor. Makaleler yazıyor, sunuşlar yapıyor. Teori torbasına her gün yenileri ekleniyor. Teorilerin bir kısmı test edilmesi çok zor varsayımlara dayanıyor. Bu onları daha spekülatif yapıyor. Bazılarının test edilmesi bugün ve yakın gelecekte imkansız.
Bu spekülasyonlarsa hem insanlara genel kabul görmüş teorilerden daha eğlenceli geliyor hem de kimi yazarlara, yapımcılara, hatta pop fizikçilere, olmayan mühendislik dalları için şık terimler ve kavramlar kümesi sunuyor. Başarılı reklam kampanyaları bu arka planla birleşince pek çok izleyici örneğin Interstellar’daki öykünün gerçek bilim yasalarına dayandığını sanıyor.
Sorumlular
İlk sorumlu bunların müşterisi olan halk gibi görünüyor. Bilim okur yazarlığı bu noktada önem kazanıyor. İsviçreli bilim adamları, Japonlar bunu da yaptı haberlerine hatta ünlü belgesel kanallarında sunulan bilgiye şüpheyle yaklaşacak bir zihinsel araç setinin geliştirilmesi gerekiyor ki söylemek gerçekleştirmekten milyonlarca kez kolay olmalı.
Ama asıl sorumlu, bilimsel kariyerini popüler bilim yazarlığı, belgesel yapımcılığı yönüne döndüren bilim insanları. Böylesi daha kolay ve belki daha kazançlı hatta eğlenceli olmalı. Arkalarında formüller dolu bir tahta, evrenin doğumunu, ölümünü, solucan tünellerinden geçerken iplik gibi uzayan vücutları, kara deliğin olay ufkunda astronotun saatinin kaçı gösterdiğini, paralel evrenlerdeki klonlarımızı, alternatif tarihleri falan çocuklarının önceki akşamki yaramazlıklarını anlatır gibi anlatan, elleri ve kollarını ustaca kullanan pop fizikçiler.
İşini doğru düzgün yapan popüler fizikçiler de vardı elbette. Carl Sagan, Richard Feynman gibi bilimin ne olduğu, spekülasyonla, genel kabul görmüş teori farkını bilen, bildiğiyle kalmayıp vurgulayanlar. Bilimsel kuşkuculuğun ciddiyetini korurken popüler olmayı da beceren, ilgi çekmek için kolayca yapabilecek ve sofistike ifadelerin koruma zırhı altında dokunulmadan kalabilecekken, fizik terimleriyle şarlatanlık yapma yolunu seçmeyenler. Temel ayırım belki de anlattıklarında. Yasalaşmış ya da en azından ana akım bilimde kabul gören karmaşık teorileri herkesin anlayabileceği terimlerle ifade edenler ve herkesin anlamayacağı spekülasyonları fantastik sınırlara taşıyarak popüler masallar anlatanlar.
Anlatılan, National Geographic ya da Discovery kanallarında göz alıcı grafikler ve müzikle desteklenmiş de olsa bu kanalların da popülerlik kaygısı taşıdığı, yollarının aynı kaygıyı taşıyan fizikçilerle kesişebileceği onları izlerken aklın bir kenarında tutulmalı. Belgesele ya da bir kitaba konu olmak maalesef gerçekliğin referansı değil. Gerçek pahalı bir şey. Zaman ve emek sömüren bir çaba gerektiriyor. Mutlak gerçekse muhtemelen kimsenin ulaşamayacağı kadar lüks.
Peki Ya NASA’nın Geliştirdiği WARP Motoru?
Işık hızının aşılamayacağı bugün ana akım bilimde fazla itiraz edilen bir husus değil. Eh hızı artırılamıyorsa uzayı çarşafı toplar gibi büzüştürür, uzay aracınızı bu büzüşmüş uzayda ışık hızı sınırını geçmeden yüzdürürsünüz. Büzüşmüş uzayda bir arpa boyu yol giderken açılıp normale dönmüş uzayda dere tepe düz gittiğiniz ortaya çıkar. O halde NASA’nın WARP sürüşlü bir motor gelişmesi gerçeğini nereye yerleştirmemiz gerekiyor? Zaman zaman Dünya basınına bu motor, motorun iteceği gemi, üstelik fotoğraflarıyla yer alabiliyor. Buradaki sır şu; Bulvar basını ülkemize has değil. Şok edici, şaşırtıcı, sayfa tıklatıcı haberlerin alıcısı her yerde var. WARP motor haberlerinin geniş anlamıyla basında yer alması onu gerçek yapmıyor. Dar anlamda ciddi basında zaten yer almıyor. Diğer bir ifadeyle haber kaynağının Almanca ya da İngilizce olmasıyla haberin gerçek olması arasında bir bağlantı yok. İngiltere’de de uzaylı istilası veya göl canavarlarıyla ilgili haberler yapan gazeteler var.
NASA bir spekülasyon üzerine Amerika’lıların deyişiyle vergi ödeyenlerin parasını harcamıyor. Hem nasıl harcasın? Uzay zamanı nasıl büzüştürecek? Bunun teorisi bile yok! Kaldı ki NASA Dünya’nın en zeki insanlarının en son teknolojileri icat ettiği bir rüya merkez değil. Atmosfer dışı uçuşun pratik gündelik problemlerine pratik çözümlerin üretildiği bir kamu kurumu. Teknolojiyi ise belki yüzlerce tedarikçi şirketten ihtiyaçlarına göre satın alıyor. WARP değil ama son derece güçsüz olmakla birlikte yıllarca itiş sağlayabilecek maalesef sıkıcı plazma iticiler üzerindeyse gerçekten çalışıyor.
Hazırlayan: Selim Erdoğan