World Wildlife Fund küresel ısınma

Küresel Isınmayı Önleyebilecek Son Kuşak

Kasım 2015’te Paris’te toplanan İklim Zirvesi, yıllardır süregelen küresel ısınma sorununu bir kez daha dünya gündemine taşıdı. Zirve’de alınan kararlar bilim çevrelerini tam olarak tatmin etmediyse de, iklim krizinin devlet başkanları düzeyinde tartışılması sayesinde daha önceki kongrelerin ötesinde ciddi kararlar alınmasını sağlandı. Özellikle CO2 (karbondioksit) emisyonunun sabit tutulması ve sıcaklık artışının 2 ⁰C ile sınırlandırılması yönündeki kararlar oldukça isabetliydi. Bu başarılı zirvede ilk adım atılmış olsa da asıl zor olan kısım yeni başlıyor.

Kararların uygulanabilmesi için devletler düzeyinde ciddi bir siyasi irade gerekiyor. Halkın küresel ısınmanın ciddiyeti konusunda bilinçlendirilmesi, iklim ve çevre duyarlılığının yaygınlaştırılması uygulamayı kolaylaştıracak en basit adımlar olarak görülebilir.

kuresel-isinma

kuresel-isinma

Kötü İhtimaller

Peki İklim Zirvesi’nde alınan kararlar yeterli mi? Frank Fenner ve Bill Mkibben gibi bilim insanları devletler düzeyinde alınan kararların yeterli olamayacağını, küresel ısınma ve artan çevre kirliliğinin insanlığı büyük bir felakete sürükleyeceğini savunuyor. Ekoloji uzmanı Donella Meadows, 1972 tarihli Büyümenin Sınırları adlı kitabında dünyanın sınırlı kaynaklara sahip olduğunu ve mevcut kapitalist sistemin sunduğu daha çok üret – daha çok tüket modelinin sürdürülebilir olmadığını savunmuştu.

2004 yılında bu çalışmaya yapılan güncellemede çok çarpıcı sonuçlara ulaşıldı. Kullanılan World3 bilgisayar programı nüfus, sanayi üretimi, çevre kirliliği, tarım üretimi gibi verileri değerlendirerek çeşitli gelecek simülasyonları yapabiliyor.

kuresel-isinma

Buna göre petrol ve kömür gibi fosil yakıtların bugünkü hızla kullanılmaya devam etmesi sonucunda bizleri hiç de iç açıcı olmayan bir tablo bekliyor. Sanayi üretiminin artan baskısı sonucu kaynaklar önlemez şekilde azalıyor. Çevre kirliliği kontrolsüz biçimde artıyor ve tarım alanları geri dönüşü olmayacak derecede zarar görüyor. Bunun sonucu olarak gıda üretimi düşüyor. Kıtlık, kuraklık ve salgın hastalıklar sonucu nüfusun kaybı kaçınılmaz hale geliyor.

Bu en kötü senaryoda dünya nüfusunun 2 milyara kadar düşmesi, gıda ve sanayi üretiminin günümüzdekinin üçte birine gerilemesi öngörülüyor. Kuşkusuz bu çapta bir gerileme, sayısal verilerle anlatılamayan savaşlar, soykırımlar ve uygarlığın çöküşü anlamına gelebilir.

kuresel-isinma

Daha iyimser olan bu senaryo ise, nüfusun 7 milyar seviyesinde kısıtlanması, ekonomik ve endüstriyel büyümenin stabil düzeyde tutulması üzerine oluşturulmuş. Kaynaklar üzerindeki baskının sabit kalması dengeli bir azalışı getiriyor. Gıda üretimini daha verimli hale getirecek teknolojilerin yaygınlaşması gıda üretiminde iyimser bir istikrarla sonuçlanıyor. Fosil yakıtlardan vazgeçilerek yenilenebilir enerjiye yatırım yapılması ise çevre kirliliğini minimum düzeylere çekiyor.

OECD’nin 2011 tarihli 2050 İklim Projeksiyonu da dünyadaki CO2 emisyonunun kısıtlanmasının hayati öneme sahip olduğu, mevcut artış oranının devam etmesinin öngörülemez çevresel felaketlere yol açacağı uyarılarını yapıyor. Çevresel felaketlerin, sosyal ve ekonomik yıkımlara yol açacağı tahmininde bulunmak zor değil. Giderek kötüleşen koşullar, bizi felaketler kısır döngüsüne sokarak gidişatı uygarlığın geri dönülemez çöküşüne doğru götürebilir…

Değişimin Tam Zamanı

Son yıllarda yaygın olarak belirtildiği gibi, iklim kriziyle başlayacak bir çevresel felaketler zincirini önlemek istiyorsak, bu karamsar tabloyu değiştirebilecek son kuşak bizimkisi. Yarın çok geç olabilir, bugün ise tam zamanı.

Küresel ısınmanın en büyük sorumlusu olarak gösterilen atmosferdeki CO2 artışı, ileri mühendislik yöntemleriyle durdurulabilir. Atmosferi soğutmayı hedefleyen bu yeni teknikler oldukça ufuk açıcı görünüyor.

kuresel-isinma

2012 yılında Pasifik Okyanusu’na deniz alglerinin en büyük besin kaynağı olan demirsülfattan 100 ton döküldü. Hızla çoğalan deniz algleri, deniz yüzeyini hiç olmadığı kadar kapladı. Fotosentez için CO2 tüketen Algler, atmosferdeki CO2 miktarını azaltmaya yardımcı olabilir gibi görünse de, alg popülasyonundaki aşırı artış besin zincirinin bozulmasına ve okyanus ekosistemi üzerinde beklenmedik etkilere sebep olabilir.

Oldukça tartışmalı bir fikir ise dev pervanelerle deniz diplerindeki suyu yüzeye taşımayı hedefliyor. Denizlerde ve okyanuslarda sular derinlere gidildikçe soğumaya başlar. Derinlerdeki soğuk suları yüzeye doğru karıştıracak dev pervaneler üretmek yüzeydeki deniz suyunu soğutabilir. Soğuyan deniz suyu atmosferi de soğutacaktır. Ancak deniz sıcaklığındaki anormal değişimler, El Nino gibi fırtına sistemlerinin düzenini bozarak çevre felaketlerine yol açabilir.

Şiddetli volkan patlamaları sonucu çok yüksek miktarlarda sülfür tozları atmosfere salınır. Bu tozlar tabaka oluşturarak Güneş ışınlarını geri yansıtır ve yeryüzündeki sıcaklık düşer. Benzer bir etki yapay bulutlar üretilerek de oluşturulabilir. Yapay toz bulutlarının tuz ve sülfür miktarları ayarlanarak, Güneş ışınlarını daha çok yansıtacak bulutlar üretilebilir. Ancak teorik olarak mümkün görünen yapay toz bulutlarının, bulundukları bölgede yağmur ve fırtınalar üzerinde beklenmedik etkisi olabilir.

kuresel-isinma

Güneş ışınlarını henüz atmosfere ulaşmadan yansıtmak ise radikal bir çözüm olabilir. Yörüngeye yerleştirilecek nanoteknolojik yansıtıcı moleküller, dev bir ayna olacak şekilde genişletilebilir. Günümüz şartlarında sadece tasarı düzeyinde kalan bu yöntem, gelecekte atmosferi soğutmak için en etkili ve en kesin çözüme dönüşebilir.

İyimser olmak için, somut gerekçelerimiz de var. 2014 yılındaki küresel ekonomik büyümeye rağmen, karbon salınımı sabit kaldı. En büyük karbon üreticisi olan Çin’in kömür tüketiminin azalması, bunun en büyük sebebi.

kuresel-isinma

Dünyanın en sanayileşmiş ülkelerinden Almanya, 2015 yılından beri enerji ihtiyacının %27’sini yenilenebilir kaynaklardan sağlıyor. Almanya’nın 2050 hedefi, enerji ihtiyacının %80’ini rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlamak.

Baltık ülkelerindeki yenilenebilir enerji kullanma oranı şimdiden %50’ye yaklaşmış durumda. En büyük tüketiciler olan Çin ve ABD’de ise %10 civarında. Ancak iki ülke de yenilenebilir enerji yatırımlarında başı çekiyor ve nihayet yenilenebilir enerjinin kilowatt/saat başına üretim maliyeti fosil yakıtlarla eşit duruma geldi.

kuresel-isinma

Yenilenebilir enerjiye olan ilgi her geçen gün artıyor. Güneş panelleri çatıları kaplıyor, rüzgar türbinleri tepeleri dolduruyor. Hatta Kuzey Denizi’nde, rüzgar türbini sahaları uzaydan bile görülebilecek kadar genişliyor. Enerji demek, uygarlık demek. Bugünkü hayat standartlarımızı korumak istiyorsak eğer, enerjimizi gittikçe artan oranda yenilenebilir kaynaklardan sağlamak zorundayız.

Türkiye’de Durum

kuresel-isinma

Avrupa’daki çoğu ülkeyle karşılaştırıldığında Türkiye güneş enerjisi açısından çok büyük bir potansiyele sahip. Hidroelektrik santralleri halihazırda enerji ihtiyacının %30-35’ini karşılıyor. Rüzgar enerjisi için de verimli bir coğrafyaya sahibiz.

Dünya çapında, yenilenebilir enerjiye geçiş yönünde adımlar ve eğilimler mevcut iken, ülkemizde ise durum tam tersi. Devlet politikaları gereği ihracat ve ekonomik büyüme odaklı kalkınma hedeflerine ulaşmak için, daha ucuza daha çok enerji üretme ihtiyacı doğuyor. Yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımlar maalesef sınırlı kalıyor.

Karbon salınımı başta olmak üzere çevreye olumsuz etkisi yüksek olan termik santraller kısa vadeli çözüm olarak düşünülüyor. Halihazırda 22 adet termik santral mevcut, 7 yıl içinde bu sayının 100’e çıkarılması yönünde planlar var.

kuresel-isinma

Altyapı yeterliliği ve doğal çevreye getireceği baskı hala tartışılırken, Mersin Akkuyu’da nükleer enerji santrali yapımı başladı. Sinop ve Kırklareli İğneada nükleer santralleri de planlama aşamasında.

Son 10 yılda, ülkemizdeki rüzgar enerjisi ve güneş enerjisine yönelik yatırımlarda ve kullanım kapasitesinde artış var. Ancak bu artış oransal olarak termik santral yatırımlarının oldukça gerisinde kalıyor. Muazzam rüzgar ve güneş enerjisi potansiyeline rağmen Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedefleri şu anki %30’luk oranın üzerine çıkamıyor.

Son yıllarda dünya genelinde küresel ısınmaya yönelik farkındalık oldukça arttı. Bütün gelişmiş ülkeler, sanayi ve kalkınma planlarını hazırlarken çevre ve iklim üzerindeki olası etkilerini en aza indirmeye çalışıyor. Bu anlayış ülkemizde de bir an önce benimsenmek zorunda. Hiç gelmeyen kışlar, kuruyan barajlar ve kirlenen toprak günlük hayatımızı çekilmez bir hale getirebilir. Soluyacak bir nefes temiz havamız yoksa, Iphone kullanmanın ne anlamı olacak?

Hazırlayan: Emre Yorgancıgil

İleri Okumalar

Cumhuriyet Bilim Teknik, Sayı 1498

Cumhuriyet Bilim Teknik, Sayı 1501

National Geographic Türkiye, Kasım 2015

BBC Focus Collection – TheFuture of The Earth, February 2016

Büyük Tarih, Cynthia Stokes Brown, Aylak Kitap, 2014

Limits to Growth: The 30 Year Update

Greenpeace Termik Santral Raporu 

co2captureproject.org

cop21.gouv.fr

Kapak Görseli: World Wildlife Fund

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

The Day the Earth Caught Fire kapak

Kaynayan Dünya: The Day the Earth Caught Fire

1961’de vizyona giren kült İngiliz bilimkurgu filmi The Day the Earth Caught Fire, bugün giderek …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin