izleniyoruz

İzleniyoruz…

Dünya’nın yörüngesinde 1700 adet uydu var. 1700 uydunun en az 300’ü, GPS hizmeti verebilmek için bütün yeryüzünü tarıyor. Ve geçtiğimiz yüzyılda, bilimkurgusal distopyaların konusu olan “bütün insanları izleme” kavramı, cebimizdeki telefonlar sayesinde günlük hayatımızdaki küçük bir ayrıntıya dönüşüyor sadece… Uydular telefonlarımızı takip ediyor, telefonlar sürekli yanımızda olduğu için, bizi de takip ediyorlar. Günün hangi saatinde evden çıkıyoruz, iş yerimiz nerede, en sık nereden alışveriş yaparız, hava alanına ne şekilde gideriz gibi birçok alışkanlığımız, uydular tarafından kaydediliyor. Ticari şirketlerin sahip olduğu uydular, günlük hareketlerimizin ve yer değiştirmelerimizin haritadaki izdüşümü üzerine kafa yoruyor.

Sanayileşme çağında inşa edilen şehirlerimiz, insan faktörünün de izlenebilmesiyle daha dinamik hale geliyor. Metro istasyonlarına yakın AVM‘ler inşa ediliyor, trafik sıkışıklığı yaşanan kavşaklardaki reklam panolarının sayısı artıyor. Şimdilik binlerce insanın hareketi üzerinden, şehir düzeyinde yorumlar yapılıyor. Ancak şirketler, gittikçe daha özelleşmiş konum bilgisine sahip olmak isteyecekler. Bana özel alışveriş ve ulaşım hizmetleri, alışkanlıklarımın izlenmesiyle birlikte er ya da geç sunulacak.

Konumun Yetmez, Yüzünü De Görmeliyim

uydular

Yörüngelerdeki uydular, konumumuzu izliyor ve tanımlı bir nokta olarak bizi haritada işaretliyor. Ancak bu yeterli değil. Elektrik direklerindeki, duvar köşelerindeki, dükkan ve apartman girişlerindeki kameralarla izleniyoruz.

Dünya’nın en çok izlenilen şehirlerinden biri de Londra. Belediye ve emniyetin yerleştirdiği kameralara ek olarak, önemli durumlarda ticari işletmeler ve konutlardaki kameraların kayıtlarına da ulaşılabiliyor. Yaklaşık 10 milyon insanın yaşadığı Londra’da, en az 200 bin civarında kamera olduğu düşünülüyor. Yani 50 şehir sakinine, 1 kamera düşüyor. Şehir içinde yaptığınız her 500 metrelik yürüyüşte, en az bir kameraya takılmanız kaçınılmaz hale geliyor. 5-10 km yer değiştirdiğiniz ortalama bir günde ise, 10 farklı kamera tarafından görüntüleniyorsunuz; gülümsemeyi unutmayın.

londra kamera

Şehirlerdeki kamera sayısı, terör olaylarının yaşanmasıyla birlikte artırıldı. Şüpheli araçlar, garip hareketlerde bulunanlar, eylem yapan insan grupları sürekli kayıt altında. Kameraları izleyenler, sadece belediye çalışanları ya da emniyet görevlileri olmak zorunda değil. Giderek gelişen görüntü işleme yazılımları, verilen talimatlara göre şehri adım adım inceleyebilir. “Kamyon ve ağır vasıtalar şehir içine girdiği zaman rapor ver”, “motosikletliler hız yaptığı zaman rapor ver”, “Silah taşıyan insan saptadığın zaman rapor ver”, “10’dan fazla kişi toplandığı zaman rapor ver”, “İnsanlar mülke zarar verdiği zaman rapor ver”, “İnsanlar kavga ettiği zaman rapor ver”, “Çöp kutusunu deviren biri olursa rapor ver”, “Duvar dibine işeyeni rapor ver”

Şehir yönetimi sokakları ve trafiği izlemeyi, emniyet güçleri ise “şüpheli” davranışları saptamak istiyor. Ve her cadde, her sokağa daha çok kamera yerleştirilmesini talep ediyorlar. Kendilerince haklı bir sebepleri var: Olası tehditleri kontrol altına alıp, harekete geçmeden engellemek. Ve “olası tehditler” saptanıncaya kadar, gün içinde haberimiz olmaksızın birkaç kere kameralara “poz veriyoruz.” Hangi gün, hangi caddeden, kaç kere geçtiğimiz gibi ayrıntılar, önemsiz bir bilgi kırıntısı olarak arşive kaldırılıyor.

Kaybolmanın Da Bir Bedeli Var

kameraya tepki

Cep telefonu kullandığımız ve sokağa çıktığımız sürece, kendi bilgimiz ve iznimiz olmaksızın, izleniyoruz. Doğal durumumuz, kayıt altında olmak. Yani doğrudan talep etmeden ve ayrı bir hizmet satın almadan izleniyoruz; sisteme dahil oluyoruz. Sanırım bu durumdan sıkılmaya başladım, özel hayatımı meraklı gözlerden uzak tutmak istiyorum.

Umarım yakın bir gelecekte, kalabalıklar arasında kaybolma hakkına erişebilirim. Telekomünikasyon şirketim, GPS verilerimin silinmesinin yaratacağı tüketim kaybını faturama 3 haneli rakamlarla yansıtabilir. Belediyeye gidip, kameraların yüzümü bulanıklaştıran yazılımla filtrelenmesini de isteyebilirim, tabi ki “tanınmama” vergisini ödemek koşuluyla…Ne de olsa izlenmediğim zaman yeterince tüketemeyeceğim, şirketlere “kaybolma bedeli” ödenmesi kadar doğal bir şey olabilir mi?

Hazırlayan: Emre Yorgancıgil

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Moonfall

Ay Terörü: Moonfall

Felaket temalı yapımların önde gelen yönetmeni Roland Emmerich, bu kez Ay’ın saklanan büyük “sırrı”nı konu …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et