İklim Değişikliği Hakkında Bilinmesi Gerekenler

“Söz konusu iklim değişikliği olduğunda, tehdidin kesinliği ve gerçekliği tartışılmaz. Böyle bir tehlikenin sebebi biz olsak da, benzer şekilde çözümünü de biz bulabiliriz.” – Bill Nye

22 Nisan, 2016 yılı Paris‘te yapılan bir oturumda, içlerinde Çin Halk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti‘nin de bulunduğu, toplamda 192 ülke ile önemli bir antlaşma imzalanmıştı. 2015 yılından beri taslağı çizilen ve Paris Antlaşması (Fransızca; Accord de Paris) olarak adlandırılan bu antlaşma, ilk olarak 1992’de imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İngilizce; United Nations Framework Convention on Climate Change, UNFCCC) kapsamı altında toplanmıştır. Aynı zamanda odak noktası iklim değişikliği ve sera gazları salınımının azaltılmasına yönelik bir uzlaşma olarak da tanımlanır.

Artık konu üzerinde uzman olarak bilinen insanların hemen hepsinin varlığına şüphe duymadığı bir tehlikenin nihayet çeşitli büyük devletler tarafından da kabul edilmesi, bu antlaşmanın tarihsel bir önem taşıdığını gösteriyor. Peki artık bahsi geçen devletler ve akademisyenlerin de dillerinden düşmeyen ve insanlara farkındalık yaratmaya çalıştıkları bu iklim değişikliği denen şey de neyin nesi diyorsanız, yazıya devam etmenizi öneririz…

Nedir Bu İklim Değişikliği?

iklim-degisikligi

İklim değişikliği, özellikle son yüzyıl içinde yaşanan iklimsel değişiklikleri ve bunların yarattığı çeşitli farklılıkları öne çıkaran bir terimdir. Geçtiğimiz 30 yılda yapılan sayısız araştırma,19. yüzyılın sonlarından itibaren gezegenimizin yüzeyinin dramatik bir şekilde ısındığını defalarca kanıtlamıştır.

Yazılı tarih ve ötesi boyunca Yerküre’nin iklimi sürekli olarak değişmektedir. Bahsi geçen bu küçük değişimler genellikle gezegenimizin yörüngesel farklılıklarından kaynaklanır. Fakat “iklim değişikliği” adı altında toplanan bilgilere göre son yaşanan değişiklikler, bu tip farklılıkların aksine atmosferin gitgide ısındığı ve bu ısınma oranının da yükseldiğini gösteriyor. Geçtiğimiz son 13 yıldan 10 tanesi, bu ısınma oranının en yoğun görüldüğü yıllar arasına girmişti. Bununla birlikte, konu üzerindeki araştırmacıların %97’si, atmosferde yaşanan bu ısı artışının, bir önceki değişkenlere nazaran yörüngesel farklılıklar yahut Güneş’in yarattığı bir durumdan değil de, beşeri aktivitelerden kaynaklandığı konusunda hemfikir.

Yukarıdaki video, bu artışın küresel anlamda ne kadar bir genişliğe sahip olduğunu gösteriyor (1880’lerden günümüze kadar olan bir zaman aralığında yaşanan ısı artışı).

Bu bilgilerin ve hakkında yapılan sayısız araştırmanın ışığında, konu üzerinde uzmanlaşmış bilimsel toplumlar aynı zamanda iklim değişikliğinin yarattığı sonuçların bir hayli dramatik olduğu (ileride daha da vahim hale geleceği) ve dolayısıyla alınması gereken önlemlerin de bir o kadar aciliyet taşıdığı konusunda anlaşmış bulunuyor.

İklim Değişikliği ile Küresel Isınma Arasında Bir Fark Var mıdır?

iklim-degisilkiligi-2

“Küresel ısınma,” uzun vadede gezegenimizin yüzeyinin ısınmasını ele alır. Sanayi Devrimi’yle birlikte özellikle 1880’lerden günümüze kadar olan bir kısımda (en yoğun zamanları 20. yüzyılın ortalarında ve 1970’lerde olmak üzere) gezegenimizin ölçülen sıcaklığının 0.8 °C kadar arttığı görülmüştür.

“İklim değişikliği” ise “küresel ısınmayı” da içinde barındırıp; aynı zamanda yükselen deniz seviyelerini, özellikle kıyı bölgelerinde yaşanan fırtınaları, gitgide eriyen buz dağlarını ve arktik alandaki buzulların erimesi gibi sorunsalları kapsamaktadır. Bütün bu değişimler en nihayetinde fosil yakıtlar kullanmamız ve ısı-toplayan gazları atmosfere salmamızdan dolayı gezegen yüzeyinin ısınmasından kaynaklanan etkenlerdir. Her ne kadar çeşitli senaryolarda bu iki terim tek bir kavramı açıklar nitelikte kullanılsa da, aralarında bulunan küçük farklar, onları farklı gruplar olarak düşünmemize sebep oluyor.

giss_temperature

İklim Değişikliğinin Tehlike Ölçütü Nedir?

İşte bu sorunun cevabı, karmaşık olduğu kadar çok boyutludur da. Yine de cevaplamak için yalnızca çok uzak gelecekte yaşanabilecek dramatik olayları dile getirmeye gerek yok. Zira günümüzde yaşanan çeşitli örneklerden de tam şu anda iklim değişikliğinin bize ne kadara mal olduğunu söyleyebiliyoruz. İklim değişikliği dendiğinde akla ilk gelen örneklerden biri arktik alanlardır. Buzulların erimesiyle en büyük tehditi hissedecek olan alanlardan biri de okyanuslarımızdır. Küresel ısınmaya yönelik en büyük insan kaynaklı etken, sera gazlarıdır. Özellikle son yarım yüzyıldır fosil yakıtları fazla kullandığımız için atmosfere tehilikeli gazlar salıyoruz.

Bu gazların içinde bulunan bileşimler (karbondioksit, metan, nitröz oksit vb.) Güneş’ten gelen ısıyı daha kolay hapsediyor ve dolayısıyla atmosferin olması gerekenden de fazla ısınmasına yol açıyor. Bu ısınma en nihayetinde okyanusları etkiliyor ve soğuk iklimlere adapte olmuş milyonlarca deniz canlısının neslini tehlikeye atıyor. Isınan arktik bölgelerdeki erimiş buzlar ise, deniz seviyesini muazzam ölçülerde yükseltip kıyı bölgelerinin sel almasını sağlıyor. Isınan suyla birlikte pek çok canlı türünün nesli de yavaş yavaş tükeniyor. Hal böyle olunca, protein tüketimini bu türlerden sağlayan ortalama 1 milyar insan da olumsuz etkileniyor.

iklim

Maalesef tehlike bununla da bitmiyor. Tarım, insanlığın bir numaralı yiyecek kaynağıdır. Tarım yoksa, yiyecek olmaz. Yiyeceğin olmadığı bir yer de… sanırım söyleyemeye gerek yok. Özellikle sera gazlarından olumsuz etkikenen alanların başında tarım geliyor ve bunu bertaraf etme çabaları da atmosfere daha fazla gaz salınmasına yol açıyor. Dolayısıyla birçok akademisyen, artık radikal değişimlere gereksinim duyulduğu konusunda hemfikir. Bunlar tehlikelerden bazıları. Oluşabilecek kuraklık, sel baskınları, atmosferin ısınması, fırtınalar ve azalan buzullar hesaba katıldığında, endişelenilmesi gereken sadece insan nesli olmadığı gibi, bu tehlike bazında etkilenecek olan diğer milyonlarca tür de hesaba katılmalıdır.

Bireysel Sorumluluk

Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana aralarında Isaac Asimov ve Arthur C. Clarke gibi isimlerin de bulunduğu akademisyenlerin çabalarıyla iklim değişikliğine dikkat çekilmesi, halkın yenilenebilir enerjiye olan güveninin artması, iklim değişikliğinin devletler ölçeğindeki anlaşmalara konu edilmesi gibi etkenlerle halk arasındaki farkındalık da artmaya başlamıştır. Oluşan farkındalıksa kamuoyu yaratıp, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkenin bu konuda çeşitli önlemler almasını sağlamıştır. Yukarıda bahsettiğimiz Paris Antlaşması ve onun kolu olduğu UNFCCC bu amaçla hayata geçirilmiş organizasyonlardır.

paris-iklim-anlasmasi

Bu tür antlaşmalar ve uzlaşmalar bu küresel tehdide karşı etkili olacaksa da, gezegenin yerlileri olarak bireysel sorumluluk almamızın da fayda sağlayacağı bilim insanları tarafından kabul gören bir fikir.

Nedir peki bu sorumluluklar?

Kişi başına düşen sorumlulukların açıklaması sanıldığı gibi teknik veya karmaşık değil: Kullanmadığınız elektronikleri kapalı tutmak, toplu taşıma kullanmak veya yürümek, plastik poşet kullanımını azaltmak, geri dönüşüm bilincini arttırmak, et tüketimini azaltmak, mevsimsel meyve/sebze tüketmek ve elbette konu hakkında öğrendiklerinizi çevrenizle paylaşmak…

İklim değişikliği bu kadar önemli olduğu halde neden daha çok insan çabalamıyor?

İnsanların tehlikeler söz konusu olduğunda algıda seçicilik yaptığını öne süren psikolojik iddialar mevcut. Amerikalı psikolog Daniel Gilbert‘ın iddiası, P.A.I.N. Teorisi‘ne (İngilizce “pain/acı”: Personal, Abrupt, Immoral, Now/Kişisel, Beklenmedik, Ahlaksız, Anlık) göre işlediği ve kişisel, beklenmedik, ahlaksız veya anlık olan sorunların bizi en çok etkileyenler olduğu yönünde. Buna göre yalnızca bu kriterlere uyan tehlikelere karşı önlem alma eğilimindeyiz. İklim değişikliği, doğası gereği emin adımlarla ama görece yavaş ilerleyen bir tehdit olarak algılandığından, maalesef bu kriterleri sağlamıyor. Çözüm aramaya itmek bir yana, akıllara “ya gerçek değilse” gibi sorular bile getiriyor.

iklim

Durum bununla da bitmiyor elbet. İnsanların genel anlamda bilime ve bilim insanlarına olan güvensizliği de, iklim değişikliğinin özellikle ülkemiz gibi yerlerde dikkate alınmamasının sebeplerinden biri maalesef. Bu güvensizlik felsefi olmaktan çok, onu anlamamaktan; yani bilim insanları iklim değişikliği konusunda neyi bildiklerini veya bilmediklerini açıkladıklarında insanlarda kuşku uyanmasındandır. Bu durum en sonunda toplumun bu iki grubu arasında hem iletişimsizlik problemine yol açıyor, hem de alınması gereken önlemleri büyük oranda aksatıyor.

***

İklim değişikliği tehdidi tartışılmaz bir gerçektir. Konuya hakim olanlar için bu, gezegenimizin küre şeklinde olduğu kadar kesindir, evrim kuramı kadar kesindir, Mars gezegeninin varlığı kadar kesindir. Bununla beraber söz konusu %97’lik akademik kesim için ise havanın varlığı ve Mısır piramitlerinin uçan pembe maymunlar tarafından yapılmadığı kadar su götürmezdir. Varlığı çoktandır kanıtlanmış bir tehlikenin varlığını inatla inkar etmek, batan bir geminin yükselen kısmında bulunup “ne batması ya, baksana aksine su yüzeyinden yükseliyoruz bile” demek kadar mantıklıdır.

ayı
Buzulların erimesiyle kara hayatına sürüklenen kutup ayılarının zamanla insanların bulunduğu alanlara kaçması sonucunda insanların kendilerini köpeklerle korumaya çalışması

Bu nedenle önümüzde iki seçenek var: İklim değişikliğini ciddiye alıp çözümü için sarf edilen çabaya gücümüz yettiğince katkıda bulunarak kendimizi geçmişin günahlarından arındırırız ya da bilimsel kanıtları elimizin tersiyle itip iklim değişikliğinin çeşitli politik ve ekonomik lobiler tarafından düzenlenmiş bir muziplik olduğuna inanarak aptallar gibi ölürüz.

Bu karar hepimizin. Akıllıca değerlendirelim.

Hazırlayan: Burak M. Kılıç

Kaynakça:

  1. Climate.NASA.gov
  2. CNN
  3. EPA.gov
  4. National Geographic
  5. United Nations

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

frank herbert

Frank Herbert’in İklim Hakkındaki Görüşleri

Dune Serisi, çok iyi bilinen bir bilimkurgu eseri olmasını yanı sıra türün ilk ekolojik örneklerinden …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et