Yıl 2034.
İnsanlık buzlu yüzeyi delip altındaki okyanusu fotoğraflamak için Jüpiter‘in uydusu Europa‘ya bir sonda gönderdi. Bozulmadan birkaç saat önce sonda, bir tür yaşam formu olabilecek şekillerin görsellerini ulaştırdı. Bilim insanları örnekleri toplayıp Dünya’ya geri getirecek ikinci bir misyon planladı. Ancak kimsenin bilmediği bir şey vardı: İlk sonda steril değildi ve Dünya’ya özgü dayanıklı bakteriler taşımaktaydı. Europa’nın karanlık, tuzlu sularında çoğalan bakteriler uyduyu istila etti. Böylece tamamen uzaylı bir ekosistemi inceleme fırsatımızı da kaybettik.
İşte bu, her uzay görevinde yaşanmaması için yoğun şekilde çalışan NASA ve diğer uzay ajansları için tam bir kabus senaryosu. Bazı bilim insanları, günümüz standartlarının yeterince sıkı olmadığını iddia ediyor. İki tür kirlenme için de daha hazırlıklı olmamız gerektiğini söylüyor: Bizim teknolojimizin Dünya mikroplarını uzaya saçtığı ileri bulaş ve yaşamın diğer gezegenlerden Dünya’ya ulaştığı geri bulaş. McGill Üniversitesi’nde istila ekolojisi ve su ekosistemleri profesörü Anthony Ricciardi, “Yaşam barındırabilecek yeni yerler keşfetmek için somut planlarımızın olduğunu göz önüne aldığımızda, daha önce olmayan yeni bir dizi riskle karşı karşıyayız,” diye uyarıyor. “İstila bilimi, ulusal ve uluslararası düzeylerde biyogüvenlikte kullanılmıştır. Meslektaşlarım ve ben, biyogüvenliğin gezegen veya gezegenler arası ölçeklerde benzer şekilde rehberlik edebileceğine inanıyoruz.”
Bir Uzaylı İstilasının Gerçekleşme İhtimali Nedir?
Son yıllardaki çığır açıcı teknolojik gelişmeler sayesinde, başka dünyaları keşfetme yeteneğimiz artıyor ve bununla birlikte ortaya çıkan riskler de çoğalıyor. 2030’ların başlarında NASA, Mars’tan Dünya’ya örnekler getirmeyi planlıyor. Ayrıca yaşam barındırma ihtimali olan Titan ve Europa uydularına uzay misyonları önümüzdeki on yıl içerisinde başlayacak. Ricciardi, “Riski ölçmek imkânsız, çünkü dünya dışı kontaminasyon hakkında elimizde hiçbir veri yok,” diyor. Teknik analiz olmaksızın uzaylı organizmalarla Dünya yaşamını ayırt etmenin çok zor olacağını ekliyor. Bazı uzmanlar, yaşamın ilk önce evrenin başka bir yerinde ortaya çıktığını ve meteorların veya kuyruklu yıldızların çarpmasıyla Dünya’ya geldiğini söyleyen Panspermia Teorisi‘nin gerçek olabileceğini düşünüyor. Bu durumun tam tersi de yaşanabilir. Bunun rahatsız edici bir örneğini 2019’da, Dünya üzerinde bildiğimiz en dayanıklı canlı olan Tardigradları taşıyan bir uzay aracının Ay’ın yüzeyine çarpmasıyla gördük.
“Büyük depremler veya nükleer facialar gibi felaket riskleri genellikle son derece düşüktür, ancak yine de güvenlik önlemlerinin alınması gerekir,” diyor Ricciardi. “Gezegenler arası mikrobiyal kontaminasyon da bu şekilde muamele görmelidir.”
Uzaylı İstilalarına Ne Kadar Hazırız?
Dünya çapındaki uzay ajansları, 1960’larda gezegen koruma kurallarını yürürlüğe koyarak uzun zamandır biyolojik bir bulaş tehlikesinin farkında olduğunu gösterdi. O günden beri bu kurallar güncellendi.
Uzay Araştırmaları Komitesi (COSPAR) başkanı Athena Coustenis, Gizmodo’ya verdiği demeçte,“Bunun gerçekleşmesi çok küçük bir ihtimal olsa bile altından kalkamayız. Çünkü bu bir kez yaşanırsa mahvolduk demektir,” diyor. “Yani her durumda çok dikkatli ve temkinli olmalıyız.”
Coustenis, özellikle özel şirketlerin uzay yolculuğuna daha fazla dahil olmasıyla riskin son yıllarda arttığına dikkat çekiyor. 2018 yılında COSPAR’a başkan olarak girdiğinde komite iki yılda bir toplanıyordu. Şimdi iki ayda bir buluşuyorlar.
İstila Bilimi Bize Ne Öğretebilir?
Ricciardi ve meslektaşları kısa süre önce BioScience dergisinde, ekoloji, biyolojik çeşitlilik ve Dünya’daki avcı-av ilişkilerine odaklanan, yeni ortaya çıkan bir alan olan istila biliminin, diğer dünyadaki durumlar için gerçekten kullanışlı olabileceğini açıklayan bir makale yayımladı. Dünyamızdan öğreneceğimiz çok şey var çünkü kendi insan faaliyetlerimiz nedeniyle mikropların farklı ortamlarda yayılma hızı gerçekten benzersiz. En uzak derin okyanus veya yüksek dağ bölgeleri bile mikroplardan etkilendi. Kediler ve sıçanlar gibi insan tarafından getirilen istilacıların ortaya çıkmasından sonra çok sayıda tür yok oldu.
2034, Europa hikâyesi bir kurgudan ibaret olsa da, bunun gerçekleşebileceğini söyleyen çok sayıda örnek var. Muhtemelen kazara ilaca dirençli bakterileri zaten Antarktika ekosistemine getirdik, deniz kuşlarına ve foklara bulaştırdık. Öngörü eksikliğimiz ve dikkatsizliğimiz, Dünya’da kitlesel yok oluşları tetikliyor. Dokunduğumuz bir sonraki dünya için de aynı şeyi yapmaya istekli miyiz?
Hazırlayan: Ruhşen Doğan Nar | Kaynak