Dünya dışı kompleks yaşam formlarının bizi aradıklarını düşünün. Zaten aramızda oldukları fikrini göz ardı ettiğinizde, karşılacakları iki büyük problem mevcut.
1. Işık Hızı
Evrenin çok geniş olduğunu bildiğimizden beri ışığın bile içerisinde alacağı yolun ne kadar uzun olabileceğini anladık. Söz konusu yaşam formlarının uzay-zaman kontrolü üzerine teknolojik gelişmelere sahip olmadığını, bize yakın bir seviyede olduklarını ele alalım.
Yaklaşık 100 yılı aşkın bir süredir uzaya radyo sinyalleri yayıyoruz. Birçok sinyalimizin de iyonosferden kurtulacak seviyede güçlü olduğunu düşünürsek. Radyo-küremizin çapı yaklaşık 100 ışık yılı olacaktır. 1 ışık yılının 9.460.730.472.580.800 metre olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda elektromanyetik ayak izimizin oldukça büyük bir alana yayıldığını düşünebiliriz; ancak bu çok göreceli bir tanım olacaktır. Çünkü bu bile, galaksimizin hacminin %0.00003’üne denk geliyor. Dolayısıyla komşu yıldız sistemleri dışında sinyalimizi alabilen olmayacaktır. Fakat bu çap içerisinde bile 13 ışık yılı uzaktaki Kapteyn-b gibi yaklaşık 14 silikat zengini, yaşanabilir bölgede bulunan ötegezegen mevcut.
2. Ters Kare Yasası
Kapteyn-b’deki yaşam formlarının 2002’deki TV sinyallerini çözdükleri ve şu an X-files‘ın sezon finalini izlediklerini düşünebilirsiniz. Fakat burada ikinci problem devreye giriyor. Basit bir fizik yasası der ki; herhangi bir fiziksel şiddet, kendi kaynağından uzaklığın karesi ile ters orantılıdır. Örneğin Dünya’dan yayılmaya başlayan bir sinyal, Ay’a ulaştığında nerdeyse bir trilyon kat daha zayıf olacaktır. En yakın yıldız sistemine ulaştığında ise arka plan gürültüsünden neredeyse ayırt edilemez olur.
Başka bir örnek olarak; Güneş’ten gelen radyasyon, yaklaşık 57 milyon km uzaklıktaki Merkür’de metre kare başına 9126 watt olarak ölçülür iken; yaklaşık 150 milyon km uzaklıktaki Dünya’da metre kare başına 1367 watt olarak ölçülüyor. Yani yaklaşık 3 kat artan uzaklıkta radyasyon yoğunluğu 9 kat azalıyor.
Bu açıdan bakıldığında 25 ışık yılı ötedeki Vega sisteminden gelen radyo sinyalini konu alan Carl Sagan‘ın ünlü eseri Contact da bir bakıma meçhul duruma düşmüş oluyor. Çünkü insanlar, Vega’dan ulaşan bu son derece zayıf ve seyrek sinyalden herhangi bir görüntü veya infografik oluşturabilecek seviyede değil. Fakat bu sinyallerin kaynağının doğal bir obje olmadığı kanısına varmak mümkün.
Öte yandan dünya dışı yaşam formları büyük optik teleskoplar inşaat ederek gözlemlemlemeyi deniyebilirler. Ya da bizim gibi transit yöntemi ile, gezegenin yörüngesinde döndüğü yıldızın önünden geçerken ışığını kesmesi sonucu yaşanabilir bölgede silikat zengini bir gezegen olduğunu tespit edebilirler.
Aslına bakarsanız eğer evrende bizler kadar akıllı başka yaşam formları varsa, haklarında edinebildiğimiz bilgi kadar onlar da bizim hakkımızda bilgi sahibi olacaklardır…