dil ve imgelem

Dilin Ortaya Çıkışı ve İmgelem

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, çağımızda 5000 farklı dil konuşulmaktadır. Biyolojik evrendeki bu en güçlü iletişim aracı, birbirlerinden kültürel bir takım engellerle ayrılan pek çok dünyayı yaratıp biçimlendirir. Bu kültürlerin her birisinin kendine has bir mitolojisi, geleneği-göreneği, ahlaki değerleri, tarihi ve ortak bir bilinci vardır. René Descartes’in yarattığı “önermesel dil” kavramı, “değişik sözcükleri düzenleyerek konuşma ya da söylem üretme yetisi” anlamına gelir. Peki ama, imgelem olmaksızın tamamen bugünkü anlamıyla bir dil düşünebilir mi ya da dil olmadan imgelem söz konusu olabilir mi?

Bilmeliyiz ki, soyutlamayı olanaklı kılan dil ve özellikle simgeleştirmedir. Diğer yandan, Lain Davidson ve William Noble, “Nesnelere benzeyen imgeler üretme, ortak bir anlam dizgesine sahip olan tarihöncesi toplumlarda ortaya çıkmış olabilir.” görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bununla birlikte Davidson ve Noble, dilin ve imgeleştirmenin gelişmesinin, birbirine bağımlı ve yardımcı süreçler olduğunu belirtiyorlar. Öyleyse arkeolojik kaydın sanatsal ve teknolojik alanları, konuşma dili yetilerinde önemli bir gelişmenin açık göstergeleridir. Ayrıca bu süreç Homo cinsinin ortaya çıkışıyla birlikte, beynin boyutlarının da büyümeye başlaması, insan evrimi boyunca dil yetisinin de giderek geliştiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

chp_phrenology

Dean Falk konuyla ilgili olarak, “Dilin insansılarda ne zaman ortaya çıktığı konusundaki tartışmayı çözüme bağlayabilecek olan şey bir zaman makinesidir. Eğer hominidler dili kullanıp geliştirmiyor idiyseler, gittikçe kendiliğinden büyüyen beyinleriyle ne yapıyor olduklarını bilmek isterdim.” demiştir. Beyin, konuşma olgusunun gerçekleşmesinden sorumlu anatomik aygıtın öğelerinden sadece biridir. Beyindeki dil odaklı merkezler, larinks, farinks, ses telleri, dil, dudaklar, altçene ve üstçeneden oluşan ses donanımının çeşitli öğelerinin işlevlerini düzenleyip denetler. Bu donanım büyük ölçüde, kas, kıkırdak, deri gibi yumuşak dokulardan oluştuğu için fosil, zamanın yok ediciliği karşısında eriyip gider.

İnsan dışındaki tüm memelilerde larinks, boynun yukarısında yer almaktadır. Bu durum, larinksin nazofarinks içine kilitlenmesini, böylelikle de hayvanın su içerken nefes alabilmesini sağlayan bir işlev görür. Aynı zamanda larinksin yüksek konumda yer alışının bir neticesi olarak, farinks boşluğunun küçük oluşu yüzünden, hayvanın çıkarabileceği sesler oldukça sınırlıdır. Bu nedenle belirli memeliler için ses oluşturma (vocalization), temelde ağız boşluğu ve dudakların biçimine bağlı hale gelir. Şu noktada insanın evrimsel gelişimini özetleyerek, yineleyen bir özellikten bahsetmek gerekir. Bebek doğduğunda tıpkı memelilerde olduğu gibi, larinks, boynun yukarı kesimindedir; bu, onların meme emme sırasında boğularak ölmelerini önler. Hemen hemen bir buçuk yıl içinde, aşağıya doğru kayma sürecine girer ve yaklaşık 14 yıl sonra erişkin insanınki düzeyine ulaşır. Konuşma yeteneğinin gelişimi de, bu kaynama süresine denk düşer.

phpThumb.php

Genel anlamda dil, insansı maymunlara benzeyen atalarımızdan kaynaklanarak sonuçta genetik açıdan en yakın akrabalarımız olan insansı maymunların temel iletişimsel ve zihinsel becerilerine yansıyan sürekli zihinsel evrimin bir parçasıdır. Aynı zamanda doğal seçilimin, dışa dönük bir iletişim üzerine değil de, kendi kendini araştıran ve sorgulayan içsel düşünce üzerine işlediğini ve bu süreç içerisinde de dilin sürekli olarak kendini geliştirip dönüştürdüğünü iddia etmek oldukça akla yatkın görünmektedir. Bilgi çağının kuşatıcılığında yaşadığımız günümüz dünyasında, iletişim kurabilmek adına dilin önemini kavramak bizler için çok zor olmamakla birlikte, dilin kökenleri üzerine ileri sürülen söz konusu iletişim savı insana oldukça ilginç gelebiliyor.

Ayrıca bilinç, karmaşık bir toplumsal çevrenin anlaşılmasını kolaylaştırmak amacıyla  gelişmiş olabilir. İnsandaki düşünme ve tasarlama biçimi, diğer canlıların faaliyetlerine oranla nitel anlamda çok üst düzey bir karakterdedir. Elbette bu olgu, duyularımızla elde ettiğimizin çok daha ötesine geçme imkânı veren soyut düşünce yeteneğine ayrılmaz bir biçimde bağlıdır. Geleceği tasarlıyor ya da öngörebiliyor oluşumuz, bu yetenekle ilintili bir konudur. Hiç kuşkusuz bu durum, insanı diğer canlı türlerinden ayıran en temel sıçramadır. “İnsan muhakemesinin ayırt edici yanı” diyor Profesör Gordon Childe, “başka herhangi bir hayvanın muhakemesine nazaran mevcut fiili durumun muazzam ölçüde uzağına gidebilmesidir.” Bu yetenekten, uygarlığın tüm çok yönlü ürünleri fışkırır: kültür, sanat, müzik, edebiyat, bilim, felsefe, din…

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

dijital olumsuzluk bilinc aktarimi

Dijital Ölümsüzlük: Bilinç Transferine Bir Bakış

Dijital ölümsüzlük, bir zamanlar bilimkurgunun konusuydu. Ancak şimdi gelişen teknoloji ve nörobilim içerisinde ciddi bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin