Bir Hayaletin Peşinde: Stephen Hawking

Yıldızlar ilginç nesneler. Bulutsuz her gece ortaya çıkarlar. Bulutsuz her gece kör olmayan herkes onları görebilir. Ilık yaz geceleri çiftlerin romantik fonu olurlar. Belki bin yıllar boyunca çöllerde, denizlerde geceleri insanların yönle ilgili tek referansını oluşturdular. Ama kaç kişi o parıldayan şeylerin ne olduğunu merak eder? Kaç kişi onların ne olduğuyla ilgili ortalama doğru bir fikre sahiptir? Güneş’in ancak ortalama büyüklükte bir yıldız olduğunu kaç kişi bilir?

Yıldızları şöyle biraz yukarıda karpuz kadar büyük parıldayan şeyler, Ay’dan küçük gezegenler falan sanan insanlar her yerde. Bir bakıma bu kayıtsızlık da yıldızlar kadar ilgi çekici.

Kimileriyse meraklıdır. Kimin ne kadar kazandığı, kimin kızının kiminle evlendiğini değil kendilerine uzak şeyleri merak eder. Tarihte kalmış savaşlar, kanser, uçmanın fiziği, seslerin doğası falan ilgi alanlarına girer. Bazıları gözlerini daha da uzaklara, yıldızlara çevirir.

Geçmişi bilmek isterler. Napolyon savaşlarından, neolitik devrimden, kambriyen dönemden de geriye, evrenin doğumuna kadar uzanır merakları. Teorik fizikçilerin bir bölümü bu gruba girer. Teorik fizikçilerin günümüzde en popüleri kuşkusuz Albert Einstein. Akla gelebilecek ikinci isim ise yakın zamanda hayatını kaybeden Stephen Hawking.

Savaşın tam ortası olan 1942 yılı, anne Isobel Eileen Hawking’in hafızasında, daha çok sonu gelmeyen şehir bombardımanı, Stephen Hawking’in doğumu ve karartma nedeniyle geceleri iyice belirginleşen yıldızların bezediği o kafide siyahlıkla yer edecektir. Yıldızlara merak belki hamile annenin gözlemlerinden geçmemiştir bebeğine. Ama hem anne hem baba Stephen Hawking’in potansiyelini harekete geçirecek eğitim ve donanıma sahiptir.

Stephen Hawking, ailesinin sosyo ekonomik durumu, doğduğu ülke ve kendi potansiyelinin yönlendirmesiyle Oxford Üniversite’sine neredeyse su kadar doğal akar. Bir BBC belgeselinde dönem arkadaşları Hawking’teki matematiksel yeteneği fark edişlerini anlatırlar. O dönemde Oxford’da başarı kriteri çaba göstermeden derece yapabilmektir. Ancak kapasitesizler çalışır. Hawking bu tembel başarı kriterini en kolay geçenlerden biridir. Oxford yıllarında toplam bin saat kadar çalıştığını söyleyecektir daha sonra. Günde yarım saatten az.

Oxford Yılları,1959-1962

Bedeni bu parlak beyinle birlikte bir saatli bomba da taşımaktadır. İlk belirtiler de o yıllarda görülmeye başlanır. Bir keresinde merdivenlerden yuvarlanıp kısa süreli hafıza kaybı bile yaşar. Ama artmaya başlayan küçük kazaların üzerine düşmez. Mezun olunca doktora için Cambridge Üniversitesi’ne gider. Dönemin fizikçileri arasındaki popüler tartışma konuları büyük patlama ve durağan durum teorileridir. Evren bir büyük patlama sonucu mu oluşmuştur, yoksa sonsuzdan beri var olup sonsuza kadar sürecek midir? Hawking büyük patlamadan yana oy kullanır. Roger Penrose’un tekillik çalışmalarından etkilenir. Bir yıldızın iç çöküşü ve tekillik oluşturmasıyla evrenin tekillikten büyük patlamayla doğması arasında sezgisel bir benzerlik kurar.

Bu arada bir Noel ziyaretinde ellerindeki güçsüzlük ailesinden gizlenemeyecek hale gelince doktora gider. Ve yirmi bir yaşında saatli bomba patlar. Ender görülen motor nöron hastalığı teşhisi konmuştur. Kasları erimektedir ve otuz ay kadar ömrü kalmıştır. Depresyon gecikmez. Doktorlar çalışmalarına devam etmesini salık verirler ama o bitiremeyeceği bir şeye başlamakta gönülsüzdür. O sıralarda tanıştığı Jane Wild ona büyük destek olur. Artık yaşamak için bir nedeni vardır. Evlenirler. Bu arada doktorların hastalığın gelişim hızı ile ilgili öngörüleri yanlış çıkar. Hawking yeniden hayata döner ve çalışmalarına dört elle sarılır.

Kara Delik Savaşı

Evrenin başlangıcıyla ilgili tezi adını ilk kez daha geniş bir bilim camiasında duyurmasına neden olur. Parlak zihinlerin zayıflıkları da vardır. Genellemecilik, şık görünen tezlere eğilim olmak Hawking’te de istisna değildir. Ve elbette hiç hata yapmamak ancak hiç konuşmamakla mümkündür. Kara deliklerin olay ufuklarının hiçbir zaman küçülmeyeceğine ilişkin tezi ilk aşklarından biridir. Kara delikler tekilliktir. Tekillikte entropiden söz edilemez. Dolayısıyla ışımaz. Bir doktora öğrencisi Jacob Bekenstein ise bunun tersini söyler. Bekenstein bir düşünce deneyi yapar. Zihnindeki bir kara deliğe objeler fırlatır. Yutulan ve entropi taşıyan obje, kara deliğin entropisini termodinamiğin ikinci yasası gereği artırmalıdır.

Işıyarak madde kaybeden kara deliğin olay ufku küçülmelidir. Hawking bu tezi kabul etmez. Ancak 1973’de Moskova’ya yaptığı bir yolculuk ve Jakov Borisovich Zeldovich ve Aleksei Starobinsky ile yaptığı tartışmalar sonucunda kuantum mekaniğinin kara deliklerin parçacık salınımını zorunlu kıldığını kabul eder. Bunu kağıt üzerinde gösterir de. Hawking ışınımı böyle doğar. Ancak kağıt üzerinde hata bulunamayan bu sonuç onlarca yıla yayılacak tartışmaların fitilini ateşler. Kara delik zamanla ışıyarak eriyip gitmeye mahkumdur. O halde tekilliğe hapsolduğu varsayılan bilgi nereye gitmektedir? Quantum mekaniğine göre parçacıklara ait bilgi asla yok edilemez. Bu konu Leonard Susskind, Gerard Hooft ve Stephen Hawking arasında Susskind’in daha sonra Kara Delik Savaşı olarak kitaplaştıracağı bir dizi akademik tartışmayı başlatır.

Leonard Susskind

Zamanın Kısa Tarihi’yle Gelen Şöhret

1980’lerde Evrenin çalışma ilkelerini anlattığı popüler bir kitap yazma işine girişir. Ancak yazım aşamasındayken İsviçre’ye yaptığı bir yolculuk sırasında enfeksiyon kapar. Bilinci kapanır ve yaşam destek ünitesine bağlanır. Doktorlar karısı Jane’e yaşam desteği kapatma önerisinde bulunurlar. Ama Jane inat eder. Bu inat Hawking’in hayatını ikinci kez kurtarır. İngiltere’ye dönüşten bir süre sonra kendini tamamen toparlar. Ancak konuşma yetisini bütünüyle kaybetmiştir. İşlevsiz bir vücuda hapsolmuş, Dünya’yla iletişim kuramayan bir beyindir artık.

İmdadına Silikon vadisi yetişir. Geliştirilmekte olan bir konuşma sentezleyicisi, üzerinde denenir. Parmaklarıyla ekranda gördüğü sözcükleri seçerek konuşabilmektedir. Çok daha sonra bu yetisini de kaybedince sistem yanak hareketlerini izleyecek şekilde geliştirilir. Hawking bir röportajında yanağındaki o küçük kasın da kendini terk etmesinden korktuğunu söyleyecektir.

Jane ve Stephen Hawking,1965

1988 yılında Zamanın Kısa Tarihi adlı kitabı yayınlanır. Astronomi tarihi, uzay-zaman, kuantum mekaniğindeki belirsizlik ilkesi, kara delikler, Hawking ışınımı gibi meslekten olmayan okuyucuya soyut gelecek konular günlük dilde anlatılır. Kitap en iyi satan listelerinden yıllarca inmez ve Hawking’in ününü uluslararası arenalara taşır. Bu arada ışınım ve sonuçlarıyla ilgili tartışma, zaman zaman alevlenerek, yeni teori, bazen gözlem ve karşı teorilerin ortaya sürülmesiyle devam eder. Fizikçilerin bir bölümü genel göreliliği, bir bölümü kuantum mekaniğini esas alır. Hawking ve Kip Thorne kuantum mekaniğinin kurallarının yeniden yazılmasını savunurken, John Preskill Genel Görelilik’in düzeltme gerektirdiğini düşünür. Ancak iki binli yıllara doğru Preskill’in görüşü fizikçiler arasında ağırlık kazanır.

Hawking 2004 yılında geri adım atar. Ancak tam teslim olmaz ve kara deliklerin birden fazla topolojisi olabileceğini söyler. 2005’de konuyu iyice bulandırarak bilgi kaybı paradoksunun evrenin alternatif tarihleri ile açıklanabileceğini yazar bir makalede. Ancak 2014’de bu konuda tamamen yanıldığını kabul eder. Bir başka tahmini Higgs bozonunun asla bulunamayacağıdır. Peter Higgs’le arasında birkaç yıl süren bir tartışma başlar. Higgs bir ara Hawking’in ünlü olmanın getirdiği itibarı kullandığını, kamuoyu önünde başka fizikçilerin sahip olmadığı bir ağırlığı olduğunu söyler. Ancak bozon 2012’de keşfedilince Hawking yenilgiyi bir kez daha kabul edecektir. Hawking özellikle 1990’lardan sonra katı matematiksel ispatçılıktan spekülatif tahminlere doğru dümen kırar. Bunda belki de hesap yapmak üzere eline kalem alamamasının belki çok fazla bilim insanına nasip olmayan uluslararası şöhretinin rolü vardır.

Peter Higgs

Vazgeçişler

Parlak zihinler genellemecidir. Olup biteni az terimli şık bir formülle ifade etmeye eğilimlidirler. Hawking kuantum mekaniği ile hayatını verdiği genel görelilik arasındaki uzlaşmazlıktan çok rahatsız olmuş olmalı. Hem parlak zihinlere özgü sadeleştirme eğilimi, hem konuşamayan iki büyük kuramın birbirini tahrip etmesini engellemek hem de gerçeğin tek olması ilkesi en önemli hedeflerinden birisini bu iki teoriyi birleştirmek, birbirlerine yaklaşan iki yapı arasına son kilit taşını koymak olarak belirlemiş olmalı. Bunu başarabilmesi onu gerçekten ölümsüzleştirebilirdi. Ancak hayatının son yıllarına doğru bundan da vazgeçmiş görünüyordu.

Yaptığı bir konuşmada birleşik alan kuramı adı verilen bu hipotetik yapıya belki de asla ulaşılamayacağını, matematikte nasıl Kurt Gödel kapalı ve tutarlı bir sistemin kurulmasının imkansız olduğunu gösterdiyse fiziğin de benzer bir sınırı olduğunun kabul edilmesinin mantıklı olabileceğini, insanlığın M Teori adı verilen, birbirleriyle uyumsuz ve bu yüzden çirkin kuramlar torbasıyla yetinmek zorunda kalınabileceğini söyler.

M-Theory, Enstalasyon, Asher Bilu,2010

Belki bu vazgeçişle birlikte ilgisi tamamen spekülasyona kayar. Konuşmalarında uzaylıların Dünya’yı istila edebileceğini, yapay zekanın insan uygarlığının sonunu getirebileceğini, Dünya’nın yaşanabilir bir yer olmaktan çıkacağını ve insanlığı başka gezegenler bulması gerektiğini falan söyler. Bu söyledikleriyle öykülere ilham olur.
Nobel alamaması kuramsal fiziğin cilvelerinden biridir. Çok uzak çok büyük ve çok eskiye ilişkin teoriler yakın, insani boyutlarda laboratuvarlarda kolay kolay test edilemez. Spekülatif oluşları söz konusu teorilere bir tür dokunulmazlık verirken bu spekülatif kalışları yaratıcılarının kesin zaferlerini Nobel gibi ödüllerle ilan etmelerini de zorlaştırır. Kara deliklerin bilgiyi yok edip etmediği nasıl test edilecektir?

Genel görelilik ya da herhangi başka bir kuramın evreni, evrenin doğumunu açıklayışı nasıl kanıtlanacaktır? Bu olayı açıkladığı iddia edilen bir kuram açıkladığı evrene aitken özellikle? Bir kurama dayanan model zamanda geriye sarıp evreni bir noktaya hapsettikçe kendini de hapsetmemekte midir? Evrenin doğumuna dışarıdan bakış teorik olarak mümkün müdür? Bir konuşmasında şöyle der; “Bizler evrene dışarıdan bakan melekler değiliz. Hem biz hem kullandığımız modeller açıklamaya çalıştığımız evrenin bir parçası.” Bu cümle birleşik alan teorisi veya her şeyin teorisinin, yani fiziğin kutsal kasesinin aslında yaklaştıkça buharlaşan bir hayalet olduğunun itirafıdır belki de.

Popüler İmaj

Kuşkusuz ki parlak çalışmaları, ama biraz da görünüşünün etkisiyle Peter Higgs’in şikayet ettiği bir kamu imajına sahiptir. Büyük patlamanın kendisi dahil fiziğin evreni tam ve eksiksiz açıklayabildiğini söylediği zaman izleyiciyi kolayca ikna eder. Otuz yıl sonra fiziğin sınırlarını kabul etmemiz gerektiğini söyleyince de alkışlardan bir şey eksilmez. Çocukların Jackie Chan-Bruce Lee karşılaştırmaları gibi orada burada Einstein ve Hawking’den hangisinin daha büyük olduğu tartışmaları görülebilir. Kendisi bile bir konuşmasında Galieo’nun ölümünden tam üç yüz yıl sonra doğduğunu söylemeden edemez. Bazılarıysa ölümüyle Albert Einstein’ın doğum gününün çakışmasını keşfetmekte gecikmez. Böylesi romantik kalıplar bulmak da belki sıradan zihinlerin zafiyetidir kim bilir?

Hawking doktorların otuz ay ömür biçmesinden sonra elli beş yıl daha yaşar. İki kez evlenir, iki kez boşanır. İki çocuğu olur. Bütün Dünya’da satış rekorları kıran kitaplar, insan ufku sınırlarında dolanan fikirler içeren makaleler yazar. Onlarca öğrenci yetiştirir. Filmlere, çizgi filmlere konu olur. Bir uçakla atmosferin sınırına kadar tırmanıp yerçekimsizlik ortamını tadar. Bu Dünya’yı, hayatını sadece fizikçilere değil, sağlıklı veya engelli bütün insanlığa derin ve zengin ilham kaynağı haline getirdikten sonra terk eder.

Hazırlayan: Selim Erdoğan

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

isik hizi

Işık Hızında Seyahat Etmek

Fütürist Manifesto’da Filippo Tommaso Marinetti, hızın artık yeni bir estetik biçimi olduğunu duyurur. Fütüristler ilerleyen …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin