biyometri1

Bilimkurgu Hapishaneye Girdi

Hapishaneleri sadece izlediği hapishane konulu dizilerden bilenler, içerideki hayatın melodramdan ziyade bilimkurguya benzediğini görseler mutlaka şaşırırlardı. Bu benzerliğin sebebi, hapishanelerde biyometri teknolojisinin giderek artan kullanımı. Mahkum ve ziyaretçi yönetimi, mahkum kayıt işlemleri, nakil gibi bütün işlemlerde bu teknolojiden fazlasıyla faydalanılıyor.

Basitçe açıklamak gerekirse, biyometrik kimlik saptama bir veya daha fazla ayırt edilebilir biyolojik özellik göz önüne alınarak kişinin kimliğinin saptanmasıdır. Kimlik saptamada kullanılan özellikler şunlardır: Parmak izleri, el ve kulak ölçüleri, retina ve iris desenleri, ses dalgası şekli ve tabii ki DNA. Bazı biyometrik ölçümler kişinin nasıl koktuğunu bile işin içine katabilir. Ayrıca, dijital çağın yenilikleri biyometriyi sürekli zenginleştirmektedir.

Biyometrik Geçmiş Sorgulaması

biyometri1

Günümüz biyometrisinin temelleri 1800’lü yıllara kadar dayanmaktadır. Bir polis memuru olan Alphonse Bertillion, biyoloji ile kimliğin büyük benzerlikler taşıdığını fark eden ilk kişilerden biridir. Bertillion, kişinin vücut ölçülerini sistematik olarak sınıflandırarak ve bunları diğerlerinin ölçüleriyle karşılaştırarak kişinin bireysel profilinin oluşturulabildiğini göstermiştir. Böylece antropometriye öncülük etmiştir.

Bertillion sistemi olarak bilinen bu işlem, ayrıca kişinin hareketlerini ve vücudundaki doğum izleri, yaralar veya dövmeler gibi farklılıkları da içermektedir. Bertillion, eğer en az 14 ayırt edici kişilik özelliği göz önüne alınırsa, 286.435.456’da bir yanılma payı olduğunu iddia etmiştir. Ama bu sistem her şeye rağmen hantaldı ve ölçüm yapanlar arasındaki tutarsızlıklar yüzünden sık sık kesin olmayan sonuçlar veren bir işlemdi. Aynı öge üzerinde çalışan iki değerlendirmeci, sıklıkla farklı sonuçlara ulaşabiliyordu. Dahası, suçlunun bir ikiz olması tüm işlemi çıkmaza sokuyordu.

biyometri

Bertillion bu alanda emek veren tek kişi değildi. Biyometrik kimlik saptamasının mümkün olduğunu dile getirenlerden biri de Hindistan’da çalışan, İngiliz hakim Sir William Herschel‘di. Herschel, parmak izlerinin kişileri saptamada kullanılabileceğini ortaya koymuştu. Daha sonra, parmak izlerini sınıflandırma yöntemini geliştiren ise Sir Francis Galton olmuştu. Galton’ın bu yöntemi, ilk olarak 1892 yılında Arjantinli dedektif Juan Vucetich tarafından bir cinayetin çözülmesinde kullanılmıştı. Dedektif, katilin parmak izlerini tespit ederek cinayeti çözebilmişti.

CSI gibi televizyon dizilerinin ortaya çıkmasından çok önce, polisiye romanları biyometrinin ilkel hallerini çoktan kullanmaya başlamıştı. Mark Twain, “Mankafa Wilson ve Sıradışı İkizler” öyküsünde bir tür biyometri kullanan ilk yazarlardan biri olmuştu. Öyküde lakabının aksine akıllı, genç bir avukat olan Wilson, kasaba sakinlerinin parmak izlerini cam plakalarda saklayarak müşterisinin temize çıkmasını sağlamıştı. Bundan on yıl sonra, 1903’de Sir Arthur Conan Doyle‘un unutulmaz karakteri Sherlock Holmes, kanlı parmak izleri gibi yeni adli ipuçlarına karşı tetikte olmaya başlamıştı. Her ne kadar teknoloji şu anki kadar gelişkin olmasa da, kişinin parmak izlerinin alınması suç araştırmalarında kullanılmaya başlanmıştı. O günden bu yana, parmak izleri göz altına alma sürecinin bir prosedürü haline gelmiştir.

21. Yüzyıl Biyometriği ve Geleceği

biyometri

Yüz yılın ardından, biyometrik kapasite 19. yüzyıl polisiyelerini aşalı uzun zaman oldu. 1990’larda bilgisayarlar ve tarayıcılar biyometriyi bir üst seviyeye taşıdı. 1994 yılında Cambridge Üniversitesi’nde bilgisayar görüntülemesi ve örüntü tanıma profesörü John Daugman, iris tanımasının ve bilgisayar görüntülemesi algoritmasının patentlerini aldı. Daugman’ın biyometriye olan bu katkılarının temeli kendisinden önceki araştırmacıların bulgularına dayanıyordu. Örneğin, 1950’lerde kişinin irisinin, parmak izi kadar benzersiz olduğu bulunmuştu. Bu, iris tarama teknolojilerinin gelişimine büyük güç vermişti.

2000’lerin başında, Amerika’da Ulusal Adalet Enstitüsü (NIJ) iris taramasının da yer aldığı biyometri teknolojilerini test etmeye başladı. Üç yıllık çalışmada yüz, el, ses geometrisi, parmak izi ve retina taraması gibi birçok biyometrik yöntem denendi. Gelecekte biyometriye dayalı yeni sistemlerin hayata geçeceğini öngörmek hiç de zor değil.

Hazırlayan: Ruhşen Doğan Nar | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Metafor Yağmuru: The Platform

Netflix’in içerik haznesini durmaksızın arttırdığı şu günlerde bünyesine kattığı İspanya yapımı El Hoyo (The Platform) …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et