Bilim Dünyasından Fütürist Tahminler

Gelecek hakkında tahmin edebileceğimiz bir şey varsa, bugünün fütüristlerinin öngördüğü müthiş bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin bir kısmının, esasen bir gerçekliğe dönüşmeyeceği ya da beklenen zaman diliminde olmayacağıdır. Örneğin, zamanının en iyi araştırmacılarına erişimi olan İngiliz siyasi lider Winston Churchill, 1932 yılından 50 yıl sonra dolma kalem büyüklüğündeki depodan aldığı yakıt ile çalışan bir motorun 600 beygir  güç üreteceğini, İzlanda’nın ikliminin tropikleşeceğini, robotların insan benzeri bilince sahip olacağını, insanların laboratuvarlarda yetiştirilmiş sentetik tavuklar yiyeceğini tahmin ediyordu. Dürüst olmak gerekirse Churchill birkaç şeyi de doğru tahmin etmeyi başarmıştı. Cep telefonlarını ve Skype benzeri bir teknolojiyi öngörmüştü.

Bugünün fütüristleri  tahminlerini nitelendirmek için Churchill’e oranla biraz daha temkinli. Örneğin, teorik fizikçi Michio Kaku, 2011 yılında yayımladığı “Geleceğin Fiziği: Bilim Nasıl İnsanın Kaderini Şekillendirecek ve 2100 Yılında Günlük Hayatımız Nasıl Olacak?” isimli kitabında kuantum fiziğini ve DNA’nın doğası hakkında zaten yapılmış olan icatları ve prototipleri baz alarak tahminler yapıyor. Aynı şekilde “World Future Society”, 2100 yılını öngören bir rapor hazırladığında, 80 ülkeden bir grup bilim insanıyla çalışıp insanların gelişmekte olan teknolojileri akıllıca kullanıp kullanmayacağı, yıkıcı sonuçlar olup olmayacağı gibi değişkenlere bağlayacak kadar temkinliydi.

Tüm bunlara rağmen fütüristler hâlâ akıllara durgunluk veren bilimsel ve teknolojik vizyonlarını çok geniş bir yelpazede bizlere sunmaya devam ediyorlar. İşte üzerinde düşünmek için bazı fütürist tahminler.

Bilgisayarlar Bizden Daha Akıllı ve Bizim Bir Parçamız Olacak

yapay zeka

Bilgisayarların basılı kelimeleri okumasını, insan konuşmasını tanımasını ve müzisyenler tarafından çalınan enstrümanların ayırt edilmesini sağlayarak şimdiden dünyamızı değiştirmeyi başardı. Ama bu başarılar, mucit Ray Kurzweil‘in hayal ettiği gelecekle kıyaslanamaz bile.

Kurzweil, 2005’teki bir makalesinde (“The Singularity is Near”), 2045 yılında biyolojik olmayan zekanın, insan zekasının inceliği ile eşleşeceğini öngördü.  Fütüristlerin “tekillik” dedikleri noktadan itibaren makineler insan beynini gölgede bırakacak. Makinelerin artan gücü, insanlara sadece hayal edebileceklerinin ötesinde hesaplama yapmak dışında, insan beyninin nasıl çalıştığının anlaşılmasında da bilgi verecek. Belki de insan beynini simüle edecek ve onunla ilgili matematiksel modeller oluşturmamıza yardımcı olacak.

Ancak şimdiden, siber hain HAL 9000 ve Skynet gibi insanları öldüren akıllı bilgisayarlar için alınacak çok yol var. Kurzwil’in daha muhtemel senaryosu ise minik zeki nanobotların bedenlerimize entegre olacağı ve bizim yeteneklerimizi geliştireceği. Böylece geleceğin insanı sadece kafatasının içindeki kırışık et parçasına bir iple bağlı olmayacak. Bunun yerine insanlar kısmen biyolojik, kısmen de makine olacak.

İnsan Organlarının Nakledilebilen Kopyalarını Yapabileceğiz

Bilimdeki en heyecan verici gelişmelerden biri de 3 boyutlu biyolojik yazıcılar olacak. Organların yaratılması için kullanılabilen, malzeme katmanlarını üst üste koyarak canlı doku inşa edebilen türde yazıcılar. Hali hazırda araştırmacılar deri ve omurilik disklerini 3 boyutlu yazıcılarda basmış ve bunları başarılı bir şekilde hayvan vücuduna nakletmiş durumda. Ancak bir hastanın kendi hücrelerini ham madde olarak kullanıp karaciğer, böbrek gibi karmaşık organlar üretmeye de çok uzak değiliz.

Yine de Wake Forest Rejeneratif Tıp Enstitüsü müdürü Tony Atala, 2011 yılında Washington Post’a verdiği bir demeçte, Dell Bilgisayar Modeli adını verdiği bir cihaz ile belirli özelliklere sahip komple bir organ sipariş edilebileceğini söyledi. Araştırmacılara göre bu konudaki en büyük zorluk, organın kendisinin yapılmasından ziyade vücudun iç dolaşımını sağlayan damar sistemlerinin çoğaltılması. Bazı bilim insanları, 10 yıldan daha kısa sürede bir insan böbreğinin yazdırılabilmesinin hükümetler tarafından desteklenen bir programla mümkün olacağını düşünüyor.

Ve organ üretimi bir kez başarıldıktan sonraki süreç daha da şaşırtıcı olabilir. Biyolojik yazıcılar konusunda öncü olan Vladamir Mironov’a göre, bir organ başarılı şekilde basıldıktan sonra bütün bir insanı çıktı olarak alabilmek de mümkün hâle gelebilir.

Molekül Bazında Bir Araya Getirilen Ürünler Oluşturabileceğiz

replicator

Eğer 3 boyutlu biyolojik yazıcının garip bir fikir olduğunu düşünüyorsanız daha yenilikçi bir kavram ile tamamen şaşıracaksınız: Bir nesneyi molekül molekül bir araya getirerek yaratmak… Moleküler üretim, makineleri ve hatta binaları daha hızlı ve ucuz bir şekilde inşa etmemizi sağlayarak tüm uygarlığımızı değiştirebilir.

Moleküler üretimin ardındaki fizik ilkeleri çılgınlık derecesinde karmaşık. Basitleştirilmiş kelimelerle,  “montajcılar” olarak adlandırılan küçük robotların tek seferde birkaç atomu bir araya getirecek kimyasal reaksiyonlar başlatması ile nesnelerin yapı taşlarının oluşturulması olarak anlatılabilir. Eğer moleküler üretim pratik hâle gelebilirse, ekonomik iş gücünün küresel dengesini radikal bir şekilde değiştirebilir ve düşük iş gücü maliyeti, gelişmekte olan ülkelerin üretim avantajlarını ortadan kaldırabilir; bu konudaki avantajı teknolojik yenilikçilere kaydırabilir.

Bir Asansör ile Uzaya Gidebileceğiz

Uzay Asansörü

Uzay yolculuğu düşüncesi kafamızda her zaman iniş kalkış yapan roketler ve karmaşık uzay gemileri ile yer etti. Bu, her fırlatma için çok fazla paraya mâl olan ve teknik açıdan çok hassas hesaplamalar gerektiren bir uzay yolculuğu yaklaşımı. Bir asansöre binip sanki bir gökdelenin en üst katına çıkıyormuş gibi, yavaş yavaş yörüngesel bir alana çekilmemiz daha kolay olmaz mıydı? Böylesine büyülü bir aygıt, Dünya atmosferine girişteki riskleri de ortadan kaldırarak geri dönmemizi kolaylaştırabilir. Çok uçuk geliyor değil mi? Oysa bilim insanları, Eyfel Kulesi’nden esinlenerek böyle bir şey düşünen Rus fizikçi Konstantin Tsiolkovski’den bu yana uzay asansörü hayal ediyor. Rus astronot Yuri Artsutanov ve yazar Arthur C. Clarke on yıllardır dikkatimizi bu yöne çekerek kavramı canlı tutmayı başardı.

Uzun bir süre boyunca bu kavram, umutsuzluk derecesinde pratik değildi. Çünkü Newton’un hareket yasalarına göre, bu kadar uzun bir kablodaki gerilim çeliğin gerilme mukavemetinden daha büyük olacak ve bu da kopmasına yol açacaktı. Ancak çelikten 180 kat daha sert süper güçlü karbon nanotüplerin ortaya çıkmasıyla fütüristler tekrar dikkatini asansör fikri üzerinde yoğunlaştırdı. Bu noktada en büyük engelleri ise bugüne kadar sadece birkaç santimetre saf karbon nanotüp oluşturabilmiş olmaları. Muhtemelen asansör için daha uzun bir sicime ihtiyaç duyacaklar. Yine de fütürist Michio Kaku, böyle bir asansörün 2070 ile 2100 arasında inşa edilebileceğini öngörüyor.

Yüzen Şehirlerde Yaşayacağız

Paris merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı tarafından hazırlanan 2007 raporuna göre, 2070 yılına kadar iklim değişikliğinden kaynaklanan yükselen deniz seviyeleri, dünyanın dört bir yanındaki kıyı şehirleri üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olabilir. 150 milyon kadar insan su basmış evlerden kaçmak zorunda kalabilir ve 35 trilyon dolara varan maddi hasar oluşabilir. Sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltarak böyle bir felaket senaryosundan kurtulabiliriz ancak zamanımız gittikçe azalıyor.

Belçikalı tasarımcı ve mimar Vincent Callebaut, yükselen sulardan kaçma ve onları engelleyecek yüksek duvarlar inşa etmek yerine alternatif bir çözümü önerdi. Denizlerin üzerinde yüzebilen yeni şehirler oluşturmak. 2008 yılında Callebaut, 50 bin nüfuslu yüzer bir şehir olan LilyPad’in tasarımını Web’de duyurdu. Bir sığınak vazifesi görecek olan LilyPad, sebze meyve yetiştirmek için su bahçeleri, içme suyu üretmek için bir arıtma tesisi ve güneş, rüzgar, dalga gücü ile enerji üretimi ile tamamen kendi kendini idame ettiren bir topluluk olacak.

Muhtemelen bundan sonra dünya tarihini değiştirecek icatlar yapılmaya devam edecek, belki de beklenmedik keşifler ortaya çıkacak. (İngiliz bakteriyolog Alexander Fleming’in ilk antibiyotik penisilini keşfi gibi) Tüm bunlar henüz hazır olmadığımız değişimi hızlı ve kökten bir şekilde etkileyecektir ve birçok fütürist tahminlerinde tıpkı Winston Churchill gibi yanılacaktır.

Kaynaklar:

Yazar: Cem Can

Üniversite tezini robotlar üzerine vermiş bir bilgisayar mühendisi. Kılıcın yolunda ilerleyen, an itibariyle 2. Dan bir kendocu. Müzik tutkunu ve bilim kurgu hayranı. Kurduğu hayalleri yazıya dökmeye çalışan bir hayalperest."Ben bu dünyayı değiştiremeyeceğimi biliyordum; o yüzden başka dünyalara gittim." - PKD

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu ve politika

Bilimkurgu ve Politika: Geleceği Şekillendiren Hikâyeler

Bilimkurgu sadece teknolojik yeniliklerin ve uzay maceralarının peşinde koşmaz; aynı zamanda politik ideolojilerin ve toplumsal …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin