Beyaz Saray‘ın Teknoloji ve Bilim Araştırmaları Ofisi ilginç bir toplantı düzenledi: Bilim insanları, bilimkurgu yazarları, sanatçılar, mühendisler ve politika belirleyiciler, insanlığın Güneş Sistemi’ne nasıl yerleşebileceğine dair teoriler ortaya koymak üzere bir araya geldiler. Şubat ayında düzenlenen çalışmaya “Uzayda Yuva” adı verildi. Bütün ulusa bilimkurgu aracılığıyla ilham veren bu toplantının öncül amacı, insanlı uzay yolculuklarının bizi komşu gezegenlere nasıl götürebileceği ve daha uzun süreçleri kapsayacak şekilde geliştirilebilmesi adına neler yapılabileceği üzerine fikir alışverişi sağlamaktı.
Toplantıyı, Beyaz Saray Teknoloji ve Bilim Araştırma Politikaları Ofisi’nin baş yöneticisi Thomas Kalil ile Washington Bilimkurgu Müzesi organize etti. Aynı zamanda Kalil, 2014’te duyurulan bir Beyaz Saray bildirisinin de temellerini hazırlamıştı. Bu bildiride Thomas Kalil’in, uzaya gidiş; özellikle de gezegenlere kaynak tedariki hakkındaki zorlukları araştıran eski NASA fizikçisi Dr. Phillip Metzger ile konu hakkında görüşmeler gerçekleştirdiğinden bahsediliyordu ve eğer gerekli kaynaklar Dünya dışındaki başka bir yerden elde edilebilirse, maliyetin de buna bağlı olarak düşeceği vurgulanıyordu.
Eğer Güneş Sistemi’ne yayılmış güçlü ve daimi bir medeniyet kurmak istiyorsak, gerekli enerji, ham madde ve ekipmanı uzaydan elde etmenin bir yolunu bulmak zorundayız, zira ihtiyaç duyduğumuz her şeyi Dünya‘dan temin etmek çok pahalı. Öte yandan, Dünya’da üretilmiş fabrikaların başka gezegenlere taşınması da aynı şekilde maliyetli bir işlem olacaktır. Nihai olarak yapmamız gereken şey, uzayda bir tedarik zinciri oluşturmak gibi görünüyor. Böylece uzayın enerji ve kaynaklarından süreç boyunca faydalanabiliriz. Bu sürecin “öz-imkan” olarak adlandırılmasının sebebiyse, batı medeniyetinde bulunan eski bir söyleyişten geliyor: “İmkanlarını kendin yaratmalısın”. Uzaydaki endüstri küçük adımlarla başlayıp kendi imkanları ve üretkenliği vasıtasıyla daha gelişmiş düzeylere çıkabilir. Bu arada da ihtiyaç duyulan materyallerin Dünya’dan tedariki azalacağından, maliyeti de en aza indirgenebilir. Böyle bir işlemin bir gecede olamayacağını hepimiz biliyoruz; fakat yine de bunun uzun vadeli süreçte doğru bir yaklaşım olduğu konusunda uzmanlar hemfikir gibi görünüyor.
Hatırlanacağı gibi Obama, 2015’te yaptığı bir ulusa seslenişte “Uzaya elbette gitmek istiyoruz. Fakat sadece ziyaret amaçlı değil, orada kalmak için gitmek istiyoruz” demişti. Bu amaç üzerine yoğunlaşan katılımcılar, böyle bir şeyin gerçekliğe bürünmesi için daha yapılacak çok iş olduğunun farkındalar. Ancak Kalil, bilimkurgu yazarlarıyla bilim insanlarını bir araya getirmenin, bu sorunları aşabilme noktasında büyük katkılar sağlayacağına inanıyor.
“Bilimkurgu, geleceği resmederek bize ilham veren bir tür. Toplum olarak böylesi zorlu bir yolculuğu omuzlamak isteyip istemediğimizden emin olmalıyız. Bu süreçte bilimkurgu yazarları, bizlere yeni ve özgün fikirler üretebilirler.” – Thomas Kalil
Kalil, bilimkurgunun şu anda gündemde olan zorluklara ve problemlere somut cevaplar veremeyeceğini öngörse de sürecin ilerlemesinde büyük fayda sağlayacağına inanıyor.
“İnanıyorum ki bilimkkurgu yeni teknolojilerin toplumsal risk ve yararlarını ölçmek için bir simulatör görevi görebilir. Bu, tıpkı şirketlerin geleceğe doğru daha ihtiyatlı ilerlemelerini sağlamaları için oluşturulan risk planlama çizelgelerine benzemektedir.”
Doğanın kanunları gereği gelecekle ilgili kehanetlerde bulunmamız imkansız. Fakat yine de muhtemel geleceğin pozitif ve negatif etkileri hakkında daha düzgün ve titiz bir şekilde düşünebiliriz. Umarız ki bu da bize daha iyi kararlar alma yolunda yardımcı olur. Bu aynı zamanda bilimkurgu topluluğu içinde de hızla gelişen bir eğilim. Örneğin yakın zamanda yayınlanan Andy Weir‘ın The Martian, Neil Stephenson‘ın Seveneves ve Kim Stanley Robinson‘ın Aurora kitapları derinden derine iyimser özelliklere sahip. Dolayısıyla bu tarz kurgular, kendisini doğrulayan pozitif kehanetlere ev sahipliği yapabileceği gibi, aynı zamanda distopyaya karşı önleyici de olabilirler.
Toplantıda tartışılan konular şu kategorilere ayrılmış durumda:
- Uzayı keşfetmek: Dünyadan ayrılıp diğer gezegenlere nasıl gideceğiz?
- Arama/Araştırma: Asteroitlerden ve diğer gezegenlerden mineralleri ve kimyasal maddeleri nasıl bulacağız ve nasıl çıkartacağız?
- Üretim: Materyalleri nasıl elde edeceğiz ve diğer bir gezegende medeniyet oluşturmak için gerekli olan şeyleri nasıl üreteceğiz?
- Biyomühendislik: Senteteik biyoloji de dahil, bitki yaşamını, genetiği değiştirilmiş bakteri kullanan kimyasalları, yakıtı ve yiyecekleri üretmeye yarayan biyoteknolojiyi nasıl kullanacağız?
- Yaşamın inşası: Hayatta kalmanın yanı sıra uzayda nasıl çoğalacağız? Toplumlar oluşturup fiziksel ve ruhsal sağlığımızı nasıl koruyacağız?
“Kısa vadede su, oksijen, roket yakıtı ve metaller gibi materyallerin yerini belirleyebilecek, çıkartacak ve hatta işleyecek konuma gelmiş olmalıyız” diye belirten Kalil, “Uzun vadede ise bilim insanlarının ve mühendislerin sentetik biyoloji, robotik teknoloji, dijital materyaller, matematiksel üretim/imalat ve gezegenler arası internet gibi mevcut ve gelecekteki imkanları ilgilendiren daha uzun soluklu ve değişimsel teoriler ortaya konulmalı” diye sözlerine devam etti. Kalil, bilimkurgu yazarlarının ve bilim insanlarının birlikte hangi fikirlerle çıkageleceğini merakla takip ettiğini de vurguladı.
Bilim insanları ve mühendisler yeni kavramlarla ortaya çıktıkça, bilimkurgu yazarları için temel yapı taşlarını sunmuş olacaklar ve bu da sonuç olarak kendilerine özgün bilimkurgusal fikirler olarak geri dönecek. Kısacası bilimkurgu, gelecekte insanlığın Güneş Sistemi’ne yayılabilmesi sürecinde hayati bir rol oynayacak gibi görünüyor.
Hazırlayan: Agah Tuğrulhan Polat