Bilimkurgu, 20. yüzyılla birlikte yazın alanında adını duyurmaya başlayan nispeten genç bir tür. Ortaya çıktığı ilk dönemlerde, yazın aristokrasisi tarafından her ne kadar “ucuz kurgu” olarak yaftalanıp görmezden gelinse de üretkenliği, içsel devingenliği, modern çağın tinsel atmosferini yansıtmadaki başarısı ve kalem koşturma alanındaki enginliğiyle her daim ayakları üzerinde durmayı ve toplumsal etkisini genişletmeyi bildi. 1950’li yılların sonuna değin özellikle Isaac Asimov, Arthur C. Clarke, Robert A. Heinlein, Poul Anderson, Fredric Brown, Ray Bradbury, gibi usta yazarların himayesinde altın çağını yaşayan bilimkurgu, hem bir tür olarak yazın dünyasına yuvalanmayı başardı, hem de diğer türlerden ayırt edici niteliğini belirginleştirip keskinleştirdi.
60’lara geldiğimizde, tüm dünyada olduğu gibi bilimkurguda da bir revizyona gidilmesi gerektiğine yönelik istemler filizlenmeye başladı. Ağırlıklı olarak İngiliz bilimkurgu yazınında nüfuzunu hissettiren bu istem, bilimkurgunun kendini yinelediğinden ve bir çeşit teknoloji fetişizmine dönüştüğünden yakınıyordu. İleride “Yeni Dalga” adıyla anılıp yazın tarihine geçecek bu akım sayesinde artık bilimkurgunun odağında doğa bilimleri değil, sosyal bilimler olacaktı. 70’lerin sonuna değin süren ve deneyselliğini aşma olanağı bulamayan hareketin yoğunluğu, yazınsal mirasını siberpunk gibi türlere bırakarak yavaş yavaş sönümlendi. 80’lerden itibaren varlığını hissettirmeye başlayan Medya Nesli ise, okuruna hızla gelişen teknolojik bir dönemin göbeğinden sesleniyordu. Dolayısıyla bilimkurgu yazını için 20. yüzyıl, hem var olma hem de kendine yeni alanlar yaratma serüveni bakımından hayli önemli bir zaman aralığıydı.
İthaki Bilimkurgu Klasikleri Dizisi’nin 30. kitabı olarak piyasaya sürülen Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri (Masterpieces: The Best Science Fiction of the Century), adından da anlaşılacağı gibi türe damgasını vurmuş birbirinden önemli yazarların öykülerini tek ciltte toparlayan arşivlik bir antoloji. Yerli okurun daha çok Ender Serisi ile tanıdığı Amerikalı yazar Orson Scott Card tarafından derlenen eser, aynı zamanda türün yüzyıllık serüvenini de özetler nitelikte. Zira öyküler “Altın Çağ”, “Yeni Dalga” ve “Medya Jenerasyonu” dönemleri altında sunuluyor. Böylelikle türün gelişim ve dönüşüm sürecini belirli bir akış içinde deneyimlemeniz de kolaylaşıyor. Tabii “Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri” gibi fazlasıyla iddialı bir isimle okura sunulan her eserin çeşitli tartışmalara gebe doğacağı da aşikâr. Hakeza yayımlandığı 2001 yılından bu yana tartışılmaya devam edilen bir kitapla karşı karşıyayız. Bu da antolojilerin ortak yazgısı olsa gerek.
Peki, kitap bu iddialı ismin hakkını veriyor mu? Kısmen… Sonuçta bilimkurgunun abecesi olarak nitelendirebileceğimiz pek çok usta yazarı bünyesinde toplamayı başarmış bir kitaptan bahsediyoruz. Ancak bir de gözlerimizin arayıp da bulamadığı olmazsa olmaz isimler var. Bunlar arasında ilk akla gelenler: Philip K. Dick, Fredric Brown, Frank Herbert, Joe Holdeman, Alfred Bester, J.G. Ballard, Harry Harrison, Stanislaw Lem… Velhasıl bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Ancak kendi de bu durumun farkında olan Orson Scott Card, kitabın sunuş yazısında “Bunlar benim sevdiğim öyküler,” diyerek tartışmalardan usulca sıyrılmayı yeğlemiş. Eh, haliyle de ortaya, “Orson Scott Card’ın En Sevdiği Öyküler” kıvamında öznel bir eser çıkmış. Dolayısıyla, eğer gözü başkalarında olmayan ve elindekiyle yetinmesini bilen “uslu” bir okursanız, Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri sizi fazlasıyla tatmin edecektir.
İçinde 27 öykü barındıran eser, adının hakkını verircesine 700 sayfalık bir kalınlığa sahip. Ayrıca her öykünün başında yazarına dair kayda değer bir biyografi de bulunuyor. Kitaba şöyle bir göz attığımızda, birçok öykünün dilimize ilk kez çevrildiğini fark edip mutlu oluyoruz. Asimov’un Robot Rüyaları, Heinlein’ın Siz Zombiler!‘i, Poul Anderson’ın Bana Joe Deyin‘i ilk göze çarpanlar arasında. Tabii daha önce başka eserlerde okuma şansına eriştiğimiz öyküler de var. Arthur C. Clarke’ın Tanrının Dokuz Milyar Adı, Brian W. Aldiss’in Bir İnsanın Yerini Kim Alabilir ki’si, Ursula K. Le Guin’in Omelas’ı Terk Edenler‘i bunlardan bazıları. Her biri başka dünyalara ve maceralara yelken açtıran öyküler, tematik anlamda da bir hayli zengin. Orson Scott Card, birbirini çağrıştıran öykülere yer vermeyerek doğru bir hamle yapmış. Bu sayede her öyküden farklı bir lezzet alabiliyorsunuz. Zaten antolojilerin en güzel yanı da bu olsa gerek. Adeta bir hazine sandığı gibiler. Çünkü içinden mutlaka hoşunuza gidecek bir şeyler çıkıyor.
Öte yandan kitabın çeviri süreci de anılmaya değer. Kitabı bir grup Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim lisans programı son sınıf öğrencisinin kolektif şekilde çevirdiğini görüyoruz. Arzu Akbatur gözetiminde oluşturulan çeviri ekibinde Ayşe Su Akaydın, Merve Akçay, Tuğçe Atacı, Büşra Çavundur, Handegül Demirhan, Ahmet Can Halat, Cem Önder ve Pınar Uysal var. Bazı editöryal hatalar göze çarpsa da, genç çevirmenler öykülerin hakkını vermeyi başarmış. En azından okuma deneyiminizi bozacak çok fazla aksama olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Kitaba dair en can sıkıcı şey ise, çıkar çıkmaz sırra kadem basarcasına ortadan kaybolması! Evet, piyasaya sürülür sürülmez tükenen ve astronomik fiyatlarla sahaf tezgahlarına düşen bir kitap var karşımızda. 1000 adet basılan ve bazı telif sorunları nedeniyle yeni baskısının yapılamayabileceği açıklanan kitabı bulma uğraşı, adeta bir sürek avına dönüşmüş durumda. Zaten bu denli az basılan bir kitabın neden Bilimkurgu Klasikleri dizisine dahil edildiği sorusu akılları kurcalıyor. Zira diziyi tam takım biriktiren pek çok koleksiyoner, gözüne ışık tutulmuş tavşan misali kalakaldı.
Bilimkurgu yazınının katettiği yolu ve aldığı virajı göstermesi bakımından eşsiz bir panorama sunan Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri, türle tanışmak isteyen okurlar için de ideal bir seçki. Yalnızca türün yazınsal tarihini ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda değişen kültürel süreçlerini de gözler önüne seriyor. Kısacası her kitaplıkta olmayı fazlasıyla hak ediyor; tabii bulabilirseniz! Son olarak seçkide yer alan öykülere ve yazarlara da şöyle bir göz atalım:
Altın Çağ
- Poul Anderson – Bana Joe Deyin
- Robert A. Heinlein – Siz Zombiler…
- Lloyd Biggle, Jr. – Ezgibent
- Theodore Sturgeon – Yalnızlığın Uçan Dairesi
- Isaac Asimov – Robot Rüyaları
- Edmond Hamilton – Ters Evrim
- Arthur C. Clarke – Tanrının Dokuz Milyar Adı
- James Blish – Sanat Eseri
- Ray Bradbury – Karaydı Tenleri ve Altın Rengiydi Gözleri
Yeni Dalga
- Harlan Ellison – “Tövbe Et, Harlequin!” Dedi Tiktakbey
- R.A. Lafferty – Eurema’nın Varisi
- Robert Silverberg – Gezginler
- Frederik Pohl – Dünyanın Altındaki Tünel
- Brian W. Aldiss – Bir İnsanın Yerini Kim Alabilir ki?
- Ursula K. Le Guin – Omelas’ı Terk Edenler
- Larry Niven – Gelgeç Ay
Medya Jenerasyonu
- George R.R. Martin – Çölkralları
- Harry Turtledove – Gidilmeyen Yol
- William Gibson ve Michael Swanwick – İt Dalaşı
- Karen Joy Fowler – Görünen Yüz
- J. Cherryh – Çömlekler
- John Crowley – Kar
- James Patrick Kelly – Sıçan
- Terry Bisson – Ateşi Keşfeden Ayılar
- John Kessel – Temiz Bir Kaçış
- Lisa Goldstein – Turistler
- George Alec Effinger – Bir