kurt-vonnegut-kapak

Yirminci Yüzyılın Voltaire’i: Kurt Vonnegut

Oğlum lisenin başında bir yıl hazırlık okuyup İngilizce öğrenince, benden okumak için kitap istemişti. Ben de ona Kurt Vonnegut’ın bir romanını verdim: Breakfast of Champions (Şampiyonların Kahvaltısı). Kitabı evirdi, çevirdi, adından bir şey anlaşılmıyordu. “Nasıl bir yazar bu?” diye sordu. “Hınzır bir yazardır, oğlum,” dedim, “Hınzır bir yazar.” Eserleriyle ilk kez karşılaşan bir okura ‘hınzır’ diye tanıttığım Vonnegut’ı, 85 yıllık üretken bir yaşamın ardından, evinde düşerek geçirdiği kafa travması sonucunda 11 Nisan 2007 günü yitirdik.

Bugün, Vonnegut’ın tüm romanlarını, öykülerini, denemelerini, konferans ve söyleşi metinlerini okuduktan sonra, hakkında ilk söylenmesi gereken şeyin yine de onun hınzırlığı olduğuna inanıyorum. Vonnegut hem insan denen yaratığa dışarıdan ve ötelerden bakabiliyor, hem de insan denilen tuhaf yaratığın özünde etle tırnak gibi iç içe geçen mizah ve trajediyi görebiliyor, gösterebiliyordu. Bu yönüyle onu edebiyat dünyasının başka hiciv ve kara mizah ustaları (yani hınzırları) olan Aziz Nesin, Jerome K. Jerome, Rabelais, Fredric Brown ve kendi roman kahramanı Kilgore Trout ile birlikte düşünmek mümkün. Amerikalı eleştirmenler ise onu genellikle, kendisinin de hayranı olduğu bir başka Amerikalı yazara, Mark Twain’e benzetirler. Biçemi ve alaycılığıyla bazen Mark Twain’i anımsattığı doğru, ama bence Vonnegut kolayca kategorize edilecek ya da başkalarına benzetilecek bir yazar değil.

kurt-vonnegut

Kurt Vonnegut Jr., 11 Kasım 1922’de ABD’de, Indianapolis kentinde doğdu. Alman göçmeni olan ve iyi İngilizce bilmeyen babasının İkinci Dünya Savaşı’na giden süreçte etnik kökeni yüzünden uğradığı ayırımcılığa tanık oldu. Cornell Üniversitesi’nde biyokimya okudu. Savaşa gönüllü yazılan Vonnegut, 1945’de esir düştü. Dresden bombardımanını izleyen alev fırtınasından, altı Amerikalı esirle birlikte, beş numaralı mezbahanın buzluğuna sığınarak kurtulmayı başardı ve izleyen günlerde Dresden faciasının olanca dehşetine tanık oldu. Bu olay tüm eserlerine damgasını vuracak ve Mezbaha No.5 adlı romanının esin kaynağı olacaktır.

Savaştan sonra Chicago Üniversitesi’nde antropoloji dalında yüksek lisans programına yazıldı. Ama hazırladığı iki tez de jüri tarafından ardı ardına reddedildi. (Birinin konusu “Kızılderililerin Hayalet Dansları ile Kızılderili Ayaklanmaları Arasındaki Etkileşim”, diğerinin konusu ise “Kızılderililerin Hayalet Dansları ile Avrupa’daki Kübist Akım Arasındaki Koşutluklar” idi.) “Bu ne zırvalık!” diye feryat ediyordu jüri başkanı, ikinci tezi okuduktan sonra. Öğrenimini orada noktalamak zorunda kalan Vonnegut, o yıllarda Kedi Beşiği adlı ünlü romanını yazdı. Çoksatan listelerine hemen yerleşen bu antropolojik bilimkurgu, Soğuk Savaş dünyasında politikacıların aptallığını ve bilim adamlarının toplumun kaderinden kopukluğunu hicveden sıra dışı bir dönem romanıydı.

kurt vonnegut

Chicago Üniversitesi Lisansüstü Yönetmeliğinin bir maddesine göre, öğrencinin program dışında ürettiği başarılı bir yapıt, master tezi olarak kabul edilebiliyordu. İki tezi ardı ardına reddedilmiş olan Vonnegut’ın romanı, tez jürisi tarafından master tezi olarak değerlendirilerek kabul edildi. Artık Vonnegut hem yazar, hem biyokimyacı, hem de antropologdu. Vonnegut bir söyleşide yapıtlarını kendi beğenisine göre sınıflandırırken, en yüksek notu bu iki eserine, yani “Mezbaha No.5” ve “Kedi Beşiği” adlı romanlarına vermişti.

Vonnegut tüm yapıtlarında hümanist ve anti-militarist bir çizgi izledi. Kendisinin de gönüllü olarak katıldığı İkinci Dünya Savaşı’nı haklı bir savaş olarak nitelerken, Dresden, Hamburg, Hiroşima ve Nagazaki’de yüz binlerce sivilin yakılarak öldürülmesini canice buluyordu. Amerika’nın Vietnam savaşına ve Irak saldırısına karşı çıkmıştı. Vonnegut, Amerikan halkının ve kültürünün çok sık rastlanmayan değerli bir çiçeğiydi. Sosyalist değildi. Doktriner bir liberal de değildi. Eserlerindeki yaklaşım ideolojik olmamakla beraber, bakış açısının Amerikan toplumunun oluşumundan gelen liberteryen yaklaşımlara ve sosyalistlerle paylaştığı eşitlikçi özlemlere dayandığı açık seçik bellidir. Cumhuriyetçilerin ve muhafazakar kesimin kutsallaştırdığı bayrak ve ulusal marş gibi şeylerle kıyasıya dalga geçerdi. Amerika Sosyalist Partisi kurucusu Eugene Debs’in büyük bir hayranıydı ve onun şu sözlerini sık sık tekrarlardı:

“Aşağı bir sınıf varsa, ben o sınıftanım. Suçlu bir kesim varsa, ben o kesimdeyim. Hapiste tek kişi varsa, ben özgür değilim.”

kurt vonnegut

Kurt Vonnegut, yirminci yüzyılın Voltaire’idir. Voltaire, insanın varoluş biçimindeki trajik komediyi ve komik trajediyi, iyimserliğini asla yitirmeyen Candide adlı kahramanında ve onun kader arkadaşlarında somutlaştırmıştı. Onsekizinci yüzyıl tarihinin fırtınaları içinde Vestefalya’da aşık olduğu kızın peşinden Avrupa, Asya ve Yeni Dünyada oradan oraya savrulan Candide, en sonunda İstanbul yakınında bir köye yerleşerek sebze bostancılığına başlamış ve artık çirkin, topal ve aksi bir kadın olan sevdiceğiyle evlenmişti. Vonnegut da, tıpkı Voltaire gibi, iyimserlik timsali kahramanlarının öyküsünü bıkmadan usanmadan anlatan bir kötümserlik şahikasıdır.

Vonnegut’ın kahramanları, her biri kendi çağından başka çağlara ve başka gezegenlere savrulmuş birer Candide’dir. Titan’ın Sirenleri’nde dünya gezegenine savaş ilan ederek dünyadaki devletlerin kendi aralarında savaşmasını önleyeceği umulan orduyu kurmak için zorla Mars’a götürülen Malachi Constant; Mezbaha No. 5’de Amerikalı savaş esiriyken Dresden’in bombalanmasına tanık olan ve evlendiği gün Tralfamadore gezegenine kaçırılan gözlükçü Billy Pilgrim; Şampiyonların Kahvaltısı’nda ihtiyar ve beş parasız bilimkurgu yazarı Kilgore Trout; Gece Ana’da Nazi Almanya’sından sözüm ona siyasi sığınma istedikten sonra Berlin’de üst düzeyde casusluk yapan, sonra da İsrail tarafından kaçırılarak idam cezasıyla yargılanan eski Amerikan faşisti Howard W. Campbell Jr.; Kodes Kuşu’nda eski komünist yoldaşları Leland Clewes ve Mary Kathleen O’Looney ile yeniden karşılaşan, artık sokaklarda yaşamakta olan evsiz barksız eski sevgilisi Mary’nin, uluslararası RAMJAC tekelinin gizli patronu olduğunu keşfeden Walter Starbuck; Hi-Ho’da New York harabelerinde meyve sebze yetiştirerek yaşayan ABD Başkanı Wilbur Daffodil-11 Swain; Otomatik Piyano’da geleceğin sanayi ötesi toplumunda teknokrat egemenliğini yıkmak için illegal bir örgüte katılan ve devrimin zaferinden sonra işçilerin hevesle aynı toplumu yeniden kurmaya koyulduğunu gören mühendis Paul Proteus… Onlarda ve daha nice Vonnegut kahramanında Candide’i, bizi, hepimizi, her birimizi ve Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’yı bulmak mümkündür.

kurt-vonnegut-4

Kurt Vonnegut romanlarının çoğu dilimize çevrildi ve yayınlandı. Kalanlar da muhtemelen şu sıralar çevrilmektedir. Ama imkanı olanların onu İngilizce okumalarını öneririm. Çünkü Vonnegut yalnız Amerikan toplumuyla değil, bir dil olarak İngilizce’yle de dalga geçmenin hınzır bir ustasıydı.


Kurt Vonnegut’ın Eserleri

Roman:

  • Player Piano (1952) – Otomatik Piyano (Metis Yayınları)
  • Sirens of Titan (1959)
  • Mother Night (1961) – Gece Ana (E Yayınları)
  • Cat’s Cradle (1963) – Kedi Beşiği (Dost Kitabevi)
  • God Bless You, Mr. Rosewater (1965) – Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater – ya da- Domuzlara İnci Sunmak (Dost Kitabevi)
  • Slaughterhouse-5 (1969) – Mezbaha No.5 (Dost Kitabevi)
  • Breakfast of Champions (1973) – Şampiyonların Kahvaltısı (Dost Kitabevi)
  • Slapstick -or- Lonesome No More (1976) – Hi-Ho (Zed Yayınları)
  • Jailbird (1979) – Kodes Kuşu (Dost Kitabevi)
  • Deadeye Dick (1982)
  • Galapagos (1985) – Galapagos (Dost Kitabevi)
  • Bluebeard (1987) – Mavi Sakal (Dost Kitabevi)
  • Hocus Pocus (1990) – Hokus Pokus (Dost Kitabevi)
  • Timequake (1997)

Öykü:

  • Welcome to the Monkey House (1968) – Maymun Evine Hoş Geldiniz (Dost Kitabevi)
  • Bagombo Snuff Box (1999)

Deneme:

  • Wampeters, Foma and Granfalloons (1974)
  • Palm Sunday (1981)
  • Fates Worse than Death (1990) – Ölümden Beter Yazgılar (Dost Kitabevi)
  • God Bless You, Dr. Kevorkian (1999)
  • A Man Without a Country (2005) – Ülkesi Olmayan Adam (Galata Yayınları)

Yazar: Müfit Özdeş

Yazar, çevirmen, devrimci... Bilimkurgu ile aramda zımnî bir anlaşma, bir "pakt" olduğunu söyleyebilirim. Bilimkurgu, hayallere sığmayıp taşan, boyutları ve olasılıkları sonsuz ve sonsuzdan da öte bir evreni avuçlarımın içine sığdırıyor... Ve karşılığında benden ruhumu istiyor. Eh, şimdi ben oturup niçin başka şeyler yazayım ki?

İlginizi Çekebilir

Bilimkurgunun “Kadın Sorununu” Çözmek

Hem sıkı bir bilimkurgu hayranı hem de başarılı bir bilimkurgu yazarı olan Molly Flatt’ten “geleceği …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et