Fransız sembolist yazar Auguste de Villiers de l’Isle-Adam (1838-1889), gizem, korku ve felsefi idealizmin derinliklerine inen fantastik eserleriyle tanındı. Brittany, Saint-Brieuc’ta aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Villiers, mali sıkıntılar ve ailesinin mirasına duyduğu bağlılık içinde büyüdü. Babası Marki Joseph-Toussaint de Villiers, Fransız Devrimi sırasında Malta Şövalyeleri tarafından gizlendiği düşünülen bir hazineyi bularak aile servetini yeniden kazanma hayaliyle arazi alımlarına ve kazı projelerine yüklü miktarda para harcadı. Ancak hazineyi bulamayınca tüm bu girişimleri zararına satmak zorunda kaldı. Bu beyhude hazine arayışı, aileyi daha da büyük bir mali çöküşe sürükledi ve bu yoksulluk Villiers’ın eğitimini de derinden etkiledi.
Maddi zorluklara rağmen ailesi Villiers’ın doğuştan bir dâhi olduğuna inanıyordu. Şiir ve müziğe olan ilgisi çocuk yaşta ortaya çıktı ve bu yaratıcı eğilimleri desteklendi. Ancak gençlik yıllarında, derinden sevdiği bir genç kızın ölümüyle hayatı boyunca onu etkileyen bir trajedi yaşadı. Bu kayıp, eserlerinde sıkça yer bulan masumiyetin ve güzelliğin kaybını simgeleyen bir tema hâline geldi.
1850’lerin sonlarında Villiers, Paris’in entelektüel ve sanatsal atmosferine ilk kez adım attı. 1860’da, teyzesinin maddi desteğiyle Paris’e kalıcı olarak yerleşebildi. Burada Bohem edebiyat çevrelerine dâhil olarak Brasserie des Martyrs gibi avangart mekânlarda zaman geçirdi. Bu çevrede, kendisine Edgar Allan Poe‘nun eserlerini incelemesi için ilham veren Charles Baudelaire ile tanıştı. Hem Baudelaire’in hem de Poe’nun etkisi, özellikle çöküş, umutsuzluk ve ürkütücülük temalarında Villiers’ın yazılarında derin izler bıraktı. Villiers, “çılgın şair” klişesini, sanat, din ve felsefe üzerine yaptığı ateşli ve ilham verici konuşmalarıyla somutlaştırdı. Eserleri geniş bir etki yaratmasa da, 1859’da kendi imkânlarıyla ilk şiir kitabı Premières Poésies’i yayımladı. Aynı dönemde, ailesini skandala uğratan ve onu dini bir inzivaya yönelten Louise Dyonnet ile bir ilişki yaşadı. Bu ilişki, Villiers’ın hayatında kalıcı bir iz bırakarak derin Katolik inancını pekiştirdi.
Villiers’ın aşk hayatı hayal kırıklıklarıyla doluydu. 1867’de Théophile Gautier’in kızı Estelle Gautier‘ye evlenme teklif etti, ancak reddedildi. Bohem yaşam tarzı yüzünden Gautier, kızının yoksul bir yazarla evlenmesini istemedi. Villiers’ın bir İngiliz vârise evlenme teklif etmesi de dâhil olmak üzere sonraki evlilik girişimleri de başarısız oldu. Sonunda Belçikalı bir arabacının dul eşi Marie Dantine ile birlikte olmaya karar verdi ve oğulları Victor dünyaya geldi.
Villiers’ın kariyerinde, süregelen maddi sıkıntıların gölgesinde bile olsa zafer anları vardı. 1869’da besteci Richard Wagner ile tanışmak için İsviçre’ye gitti. La Révolte (İsyan) adlı eserini okuduğunda, Wagner ona “gerçek bir şair” olduğunu söyledi. Ancak 1870’te Wagner’i tekrar görmek için çıktığı yolculuk, Fransa-Prusya Savaşı nedeniyle yarım kaldı. Savaş sırasında Villiers, Garde Nationale’de komutan olarak görev yaptı; başlarda savaşı desteklese de kısa süre sonra şiddet içeren yöntemlerinden rahatsız oldu.
1871’de teyzesinin ölümü, Villiers’ın ana maddi desteğini kaybetmesine yol açtı. Stéphane Mallarmé gibi edebi çevrelerde saygı görse de, yenilikçi tarzı ana akım yayıncılar tarafından kabul görmedi. Ailesini geçindirebilmek için boks dersleri verdi ve hatta bir cenaze evinde çalıştı. Yoksulluğuna rağmen aristokrat gururunu korudu. Arkadaşı Léon Bloy, mobilyaları haczedildiği için Geleceğin Havva’sı (Fihrist Kitap, 2021) adlı romanını çıplak tahta zeminde yatarak yazdığını anlattı.
1880’lerde Villiers’ın itibarı artmaya başladı. 1883’te yayımlanan Contes Cruels (Sardonik Masallar) koleksiyonu ona eleştirel beğeni kazandırdı ve özellikle J.-K. Huysmans’ın À rebours romanında eserlerinden övgüyle bahsetmesi ününe katkı sağladı. Hikâyelerinde idealizm ile gerçeklik arasındaki çatışmayı yansıtan korku ve felsefi ironi ön plandaydı. 1886’da yayımlanan Geleceğin Havva’sı ile “android” terimini edebiyata kazandırarak yapay yaşam, güzellik ve insan ruhu temalarını inceledi. Villiers’ın ölümünden sonra yayımlanan Axël adlı felsefi dramı ise hayal gücünün üstünlüğüne olan inancının kanıtı olarak görüldü. Axel’in, “Yaşamak mı? Bunu bizim için hizmetçilerimiz yapacak,” sözü, Villiers’ın hayatı sanatsal bir ideal olarak gören bakış açısını özetliyordu.
Her şeye rağmen geç gelen başarıları bile yazarın maddi sıkıntılarını gideremedi. 1889’da mide kanserinden yoksulluk içinde hayata gözlerini yumdu. Hastayken Marie Dantine ile evlendi. Villiers, hayal gücü, korku ve metafizik araştırmalarıyla yazarları ve sanatçıları etkileyen sembolizmin öncüsü olarak kabul edildi. Eserleri André Breton’un Kara Mizah Antolojisi’nde yer aldı ve fikirleri edebiyattaki fantastik ve grotesk çalışmalarda yankılandı. Hayatı ve eserleri, içsel yüceliği varoluşun sert gerçekleriyle uzlaştırmaya çalışan romantik bir dâhinin idealini temsil etmeyi sürdürüyor.
Dilimize Kazandırılan Eserleri
- Son Şenliklerin Davetlisi (La torture par l’espérance) / Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017
- Geleceğin Havva’sı (L’Eve Future) / Fihrist Kitap, 2021
Kaynaklar: