Kim Stanley Robinson, 23 Mart 1952’de ABD’nin Illinois eyaletinin Waukegan kentinde doğdu. İki yaşındayken ailesiyle birlikte bütün çocukluk ve ilk gençlik yıllarını geçireceği Kaliforniya’nın Orange County bölgesine taşındı. Burada, kilometrelerce uzanan portakal bahçeleri eşliğindeki doğal manzaranın güzelliği anılarında o kadar yer etmişti ki, eserlerindeki bazı tabiat tasvirlerinin köklerini bu çocukluk yıllarındaki izlenimlerine bağlayabiliriz. Fakat aynı zamanda yıllar içinde artan şehirleşmeyle o güzel ağaçların sökülüp yok edilmesine ve modern endüstrinin kırsalı işgal edişine de şahit oldu. KSR, 1970 yılında girdiği Kaliforniya-San Diego Üniversitesi Edebiyat bölümünde okurken, tesadüfen keşfettiği ve o dönemde çığır açan yeni dalga bilimkurgu akımı onu belki de bu yüzden böylesine etkiledi. Çünkü onun görüşüne göre yeni dalga bilimkurgu akımı, teknolojinin toplumda ve çevresinde yol açtığı ani değişimlerin insanın iç dünyasında nasıl hissedildiği ile yakından ilgileniyordu. Çocukluk yıllarını geçirdiği Orange County’nin yaşadığı dönüşümlerin KSR’de bıraktığı izlenimler, bilimkurgu eserleri yazımı kişisel serüveninin böylece temel motivasyonlarından birini oluşturdu.
1974’te mezun olacağı lisans eğitimi boyunca, daha sonradan Orange County üçlemesi olarak yayımlayacağı seri üzerinde düşündü. Bu kurgusal seride, çocukluk ve ilk gençliğini geçirdiği Güney Kaliforniya’nın üç alternatif gelecek tarihini yazacaktı. 1975’te Boston Üniversitesi’nde İngilizce üzerine yüksek lisans derecesini aldıktan sonra, bilimkurgu edebiyatı alanına yoğunlaşmasını istediği doktorasını tamamlamak için Kaliforniya-San Diego Üniversitesi’ne (UCSD) geri döndü. Kim Stanley Robinson bu konuda zorluk yaşayacağını biliyordu, çünkü o dönemde akademik dünyada bilimkurgu türü halen edebiyatın getto kültürü olarak algılanıyordu. Fakat şansı yaver gitti ve tez danışmanı Frederic Jameson’ın önerisi üzerine Philip K. Dick’in romanları hakkındaki doktorasına başladı. KSR’nin, PKD’nin eserlerine karşı o vakte dek bir aşinalığı yoktu ama Frederic Jameson’a göre PKD yaşayan en önemli Amerikan roman yazarları arasındaydı. 1982’de tamamladığı doktorası, 1984’te “Philip K. Dick’in Romanları” (Novels of Philip K. Dick) adıyla kitap olarak yayımlandı.
1978’de bir müddet doktora çalışmasına ara verip Kaliforniya’ya bağlı Davis kentinin kuzeyine taşındı. Bir kitapçıda çalışarak geçimini sağladığı bu dönemde sık sık dağlara çıkıp gelecekteki edebi çalışmalarında kullanmak üzere manzarayı ve tabiat görünümlerini hafızasına kaydediyordu. Burada, bir çevrebilimi kimyageri olan ve 1982’de doktorasını tamamlamasının ardından evlenip hayatını birleştireceği Lisa Howland Nowell ile tanıştı. Birkaç yıl sonra, eşinin çevrebilimi toksikolojisi (zehirli atıklar vb.) alanındaki post-doktora çalışmaları için beraber İsviçre’ye taşındılar ve orada iki yıl kaldılar. KSR, hayatının bu döneminde evde tam zamanlı yazarlık kariyerine başlamıştı ve ödüllü Orange County üçlemesi yayımlanmıştı. Eşinin çalışmaları dolayısıyla dört yıl kadar Washington’da kaldıkları sürede KSR bir yandan yazmaya, bir yandan da doğan oğluna bakmaya devam ediyordu.
1991’de, Kaliforniya’nın Davis kenti kırsalında bir ev alıp eşiyle beraber tamamen buraya yerleştiler. Yerleştikleri bölgedeki topluluk, KSR’nin 1990’da yayımlanan Pacific Edge (Pasifik Köşesi) romanındaki gibi ortaklaşmacı bir kültüre sahipti. Lisa, bir kimyager olarak kariyerine devam ederken iki oğullarının ve evin sorumluluğunu KSR’nin üstlenmesiyle onun için tam zamanlı yazarlık kariyerinin altın çağı artık başlamıştı. 1992’de yayımlanan Marslı üçlemesinin ilk cildi “Kızıl Mars”ın büyük başarısı ile dünya çapında adını duyurdu. KSR, bu romanıyla BSFA (British Science Fiction Association) ödülünü kazanmıştı.
“… Buraya ilk geldiğimizde ve aradan 20 yıl geçmiş olmasına rağmen, Mars tıpkı Antarktika gibiydi, hatta ondan daha da saf. Buradaki dünyanın tamamen dışındaydık, hiçbirşey bize ait değildi; sadece birkaç parça giysi ve bir kilise kürsüsü! Bu düzen, yaşamanın tam da tarih öncesi yoluydu ve biliyor musunuz, beyinlerimiz bu yeni durumu 3 milyon yıl önceki pratiklerinden anında tanıdı ve adapte oldu!” (Kızıl Mars romanındaki bilim insanı karakteri Arkady)
Kim Stanley Robinson denildiğinde elbette akla hemen ona dünya çapında ün kazandıran Mars Üçlemesi (Kızıl-Yeşil-Mavi Mars) gelecektir. 1992’de Kızıl Mars’ın yayımlanmasıyla başlayan seri, 1993’te Yeşil Mars ve 1996’da Mavi Mars ile devam etti. Daha sonra 1999’da, Mars Üçlemesi evreninde geçen kısa öyküler, o evrendeki bilimsel makale taslakları, karakterlerin biyografilerinden oluşan “Marslılar” yayımlandı. Üçlemenin sadece Kızıl Mars adlı ilk kitabı vakti zamanında Kabalcı Yayınevi tarafından dilimize kazandırılmış ama maalesef devamı gelmemişti. Kızıl Mars, KSR’ye en iyi roman dalında Nebula ödülünü getirdi. Kapağında Arthur C. Clarke’in kitap hakkındaki yorumu, Kızıl Mars’ın Mars üzerine yazılmış en gerçekçi bilimkurgu romanı olduğunu göstermektedir:
“Mars’ın kolonileştirilmesi üzerine yazılmış en iyi roman. Gelecek yüzyılın ilk Mars kolonistlerinin bu kitabı okuması zorunlu kılınmalı.”
Mars Üçlemesi, insanlığın Mars’ı kolonileştirmesinin destanı. Bu süreçte Dünya merkezli politik odakların yeni oluşan Mars kültürü üzerindeki nüfuz mücadeleleri, kolonistlerin kendi aralarındaki gerilimler, aşklar ve iş birlikleri, romana hiper gerçekçi bir atmosfer kazandırarak okura “Evet, bir gün Mars’a yerleşecek olursak her şey tam da bu şekilde gerçekleşirdi” diye hissettiriyor. Üçlemenin ikinci cildi olan ve 1993’te yayımlanan Yeşil Mars, en iyi roman dalında Hugo ödülünü aldı. Mars’ın dünyalaştırılması (terraforming) süreci devam ederken, olaylar Kızıl Mars’taki başarısız devrimin sonrasında geçmektedir. Fakat yer altına yerleşen Mars kolonisinin insanları, Dünya gezegeninden bağımsızlıklarını kazanmak için politik uğraşlarını sürdürmektedir. Üçlemenin 1996’da yayımlanan son cildi Mavi Mars’ta ise Dünya’dan bağımsızlık elde edilmiştir ve Mars’ın terraforming süreci tamamlanmıştır. Yeni Marslı insanlar, sosyal ve ekolojik dengeyi mümkün kılacak bir sistem kurmuşlar ve insanlık Güneş Sistemindeki diğer gezegenleri kolonileştirmeye başlamıştır.
2012 yılında yayımlanan ve en iyi roman dalında Nebula ödülünü kazanan 2312, KSR’nin Türkçe’ye çevrilen üç eserinden biri. İthaki Yayınevi tarafından Türkiye’deki okurlarla buluşturulan 2312’de olaylar, günümüzden 300 yıl sonra geçmektedir. İnsanlık Dünya gezegeninden Güneş sistemindeki diğer gezegenlere ve uydulara yayılmıştır. Dünya’da kalan 11 milyar insan ağır yoksulluk ve çevre sorunlarıyla boğuşmaktadır. İnsan bilinci-makine bütünleşmesi, kuantum bilgisayarlarının icadıyla hız kazanmıştır ve biyoteknolojideki ilerlemeler insan ömrünü uzatmıştır. Fakat Güneş Sistemindeki gezegen, uydu ve asteroid yerleşkelerindeki farklı politik gruplar arasında üstünlük mücadelesi devam etmektedir.
“Science in The Capital” (Başkentte Bilim) üçlemesinin ilk cildi olan Yağmurun Kırk İşareti, KSR’nin 2004’te yayımlanan ve Türkçe’ye çevrilen bir başka eseri. Üçlemenin diğer ciltleri “Fifty Degrees Below” (Elli Derece Aşağıda) ve “Sixty Days and Counting” (Altmış Gün ve Sayım Devam Ediyor) maalesef Türkiye’de yayımlanmadı. Romandaki karakterler, ABD’nin Ulusal Bilim Kurumu’nda (NSF) çalışan bilim insanlarından oluşmakta. İklim değişikliği, başkentteki politikacıların ilgilenmediği ve bu konudaki araştırmalara bütçe ayırmadığı bir konudur. Ama her şey, yaşadıkları ada sular altında kalma tehlikesi altında olan Budist bir grubun başkente gelip seslerini duyurmaya çalışmalarıyla değişecektir.
KSR’nin 2002’de yayımlanan The Years of Rice and Salt (Pirinç ve Tuz Yılları) romanı, en ilginç alternatif tarih anlatıları arasında. Kişisel olarak Türkçe’ye çevrilmesini en çok arzuladığım bu eserde, bilindik dünya tarihi radikal ölçüde farklıdır. Romanda, 14. Yüzyıldaki “Kara Veba” hastalığı Avrupa nüfusunun %99’unu ortadan kaldırmıştır. Rönesans, Reform, Aydınlanma Hareketi gibi Avrupa medeniyetinin bugünlere gelmesini sağlayan büyük atılımları gerçekleştiren filozoflar ve bilim insanları hiç doğmamıştır. İşte böyle bir dünyada medeniyetin merkezi Avrupa’dan Asya’ya kaymıştır. 2088 yılında geçen romanın dünyasında Budist Çinlilerin, Avrupalılar tarafından soykırıma uğramadıkları için Amerikan yerlilerinin, Hintlilerin ve Müslüman Arapların egemenliğindedir.
Bu alternatif tarihte bilimsel devrim ve sanayi devrimi Asya medeniyetinin buluşudur. Romanda, bütün ayrıntılar incelikle düşünülmüş. Mesela Hristiyan uygarlığı bu alternatif tarihte bir azınlık olduğu için küresel takvim de İsa’nın doğumuna göre değil Çinlilerin zaman sistemine göre düzenlenmiş, romanda geçen olaylar da bu takvime göre verilmiş. KSR’nin bu romanı, tarihin nasıl ilerlediği, medeniyetlerin nasıl oluştuğu gibi konuları irdeleyen başarılı bir eser. Diğer eserleri ise şunlardır: Icehenge (1984), Antarktika (1997), Galileo’nun Rüyası (2009), Şaman (2013), Aurora (2015), New York 2140 (2017), Red Moon (2018).
KSR, halen tam zamanlı bir kimyager olarak çalışan eşiyle beraber Kaliforniya Davis’te yaşamaya devam ediyor. Eşinin bilim camiasından oluşan sosyal çevresinin, KSR’ye romanlarındaki bilim insanı karakterlerini başarıyla yaratmasında bir hayli kolaylık sağladığı söylenebilir. KSR için kurgusal ve kurgu-dışı yapıtlarında çevre sorunları, ekolojik süreklilik, doğa ve kültür ilişkileri, ekonomik ve toplumsal denge konularına yoğunlaştığı tespitini yapmak yanlış olmayacaktır. Ayrıca kendisi, bu alanlarda sürekli gerçekleştirdiği sunumlar ve verdiği röportajlarile edebiyatçı kimliğine aktivist kimliğini de başarıyla eklemiş durumda.