Walter M. Miller, JR. 1961 yılında Hugo Ödülü kazanan ünlü distopyası A Canticle for Leibowitz (Leibowitz İçin Bir İlahi, İthaki) ile tanınır. Bu, Miller’ın hayatta olduğu süre içinde yayımlanan tek romanıydı. İkinci romanı Saint Leibowitz and the Wild Horse Woman, 1997 yılında ölümünden sonra ortaya çıktı. Her ikisi de Miller’ın dini kaygılarını ve sahip olduğu karamsar Spenglerian vizyonunu yansıtıyordu. Bu vizyona göre insanlık kültürü doğum, büyüme ve çürüme döngüsünden geçmekteydi. Walter M. Miller, Jr., Florida East Coast Railway için çalışan Ruth ve Walter Miller’ın tek çocuğu olarak Florida, New Smyrna Beach’de doğdu. Güney Amerika’da büyüdü ve 1940’tan 1942’ye kadar Knoxville’deki Tennessee Üniversitesi’nde okudu. Pearl Harbor’dan bir ay sonra Hava Kuvvetleri’ne girdi. II. Dünya Savaşı’nın çoğunu B-25 bombardıman iletişim ve kuyruk silahı sorumlusu olarak geçirdi.
Okul yıllarında kendisini bir ateist olarak tanımlıyordu, ancak 1947’de 25 yaşındayken Roma Katolikliği’ne dönüş yaptı. Dikkate değer şekilde kendini asla dindar bir Katolik olarak kabul etmedi. Kilise’yle uzlaşma çabasına rağmen, aslında A Canticle for Leibowitz kitabında örgütlü dine karşı tutumu belirsizdi. Savaştan sonra Anna Louise Becker ile evlendi, dört çocuğu oldu. 1947’den 1950’ye kadar, kaydolduğu Teksas Üniversitesi’nde mühendislik okudu ve yarı zamanlı olarak elektronik tamirinde çalıştı. Mezun olmadan birkaç ay önce hem bacağını hem de kolunu kırdığı ve ağır şekilde yaralandığı bir araba kazası geçirdi. Uzun bir süre boyunca hastanede yattı. Bileğine egzersiz olsun diye yazmaya başladı. Ailesiyle birlikte, 1950’lerin ortalarında Florida’ya taşındı.
Aktif yazma döneminde yaklaşık 40 öykü yayımladı. Ancak sonra gizliden gizliye hayattan kaçındı ve kendisini arkadaşlarından, ailesinden ve meslektaşlarından soyutladı. Eşi Ağustos 1995’te öldüğünde, tamamen kalbi kırılmış ve yalnız haldeydi. Yıllarca depresyondan acı çekti ve yetmiş dört yaşındayken kendi hayatını sona erdirdi. İntiharından önce, Canticle devam serileri üzerinde çalışıyordu. Hayal kırıklığına uğramış romanı Saint Leibowitz and the Wild Horse Woman, Terry Bisson tarafından usulüne uygun olarak bitirildi.
Hikayelerinin çoğu geleneksel bilimkurgu temalarını etik soruların, insanlığın teknolojiyle olan ilişkisinin ve tarihin ilerlemesinin incelenmesine dönüştürdü. Cucifixus Etiam (1953) öyküsünde Mars’ta çalışan Perulu bir işçi, Dünya’ya asla geri dönemeyeceğini öğreniyor ve gelecek nesiller için hayatının geri kalanını feda ediyordu. Fedakarlık teması, insan organlarına sahip bir makinenin bir grup isyancıyı kurtarmak için intihar görevi gördüğü “I, Dreamer” öyküsünün de merkezindeydi.
Ünlü romanı A Canticle for Leibowitz, nükleer bir savaştan sonra uzun, yavaş ilerleyen bir medeniyetin yeniden inşası ile ilgiliydi. Olaylar birkaç bin yıllık bir süreyi kapsıyordu ve Miller bir söyleşisinde, kitabın konusunu şöyle dile getiriyordu:
“Zerchi’nin molozların yarısına gömülü olduğu sahnenin ilk versiyonunu yazana kadar, Canticle’nin benim savaşa kendi kişisel tepkim olduğunu fark etmemiştim. Sonra kafamda bir şimşek çaktı: “Tanrım, bu Monte Cassino’daki manastır mı? Ben neler yazıyorum böyle?”
Çalışmalarında soğuk savaş, nükleer korkusu ve totaliter ideolojiler altında demokratik ideallerin çöküşü fikirlerini tekrarladı. Ancak Miller’in destansı hikayesi politik bir alegori değil, tarihten ders alamayanların bunu tekrarlamaya mahkum olduğu iddiasının bir örneğiydi. A Canticle for Leibowitz kitabında basit bir post-apokaliptik sorunun yanıtını arıyyordu: “Bunu tekrar tekrar yaşamaya mahkum muyuz? Anka kuşunun yükselişi sonsuza kadar devam edemez mi?” Mitolojide anka kuşu, yıkım ve dirilişin sembolüdür. Ancak Hristiyan dünyasında, Anka sonsuz yaşamın ölüme galip geldiğini de simgeler. James Blish’in A Case of Conscience (1958), Robert A. Heinlein’in Stranger in a Strage Land (1961) ve Michael Moorcock’un Behold the Man (1969) eserleri ile birlikte Miller’ın çalışması, 1950’ler ve 1960’lardaki dini sorunların bilimkurgu türünde yeniden ele alınmasının başarılı örneklerinden kabul edildi.