Eleanor Arnason

İçten ve Mizahi: Eleanor Arnason

Eleanor Atwood Arnason, 28 Aralık 1942’de New York’ta doğdu ve çocukluğu New York, Washington, Chicago, Londra, Paris, Afganistan ve Minneapolis’te geçti. Swarthmore’da sanat tarihi ve İngiliz edebiyatı okudu ve 1964’te mezun oldu. 1967’ye kadar Minnesota Üniversitesi’nde lisansüstü çalışmalar yaptı, o zamandan beri yaşadığı Minneapolis/Saint Paul’e dönmeden önce birkaç yıl Detroit’de kaldı. Çeşitli ofislerde, depolarda, bir müzede ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlarda çalıştı. 2009 yılında emekli oldu.

İlk öyküsü ”A Clear Day in the Motor City” 1973 yılında yayımlandı. ”The Warlord of Saturn’s Moons(1975), ”The Dog’s Story” (1996), ”Stellar Harvest” (1999), ”Knapsack Poems” (2002) ve Potter of Bones” (2002) başlıklı öyküleri Nebula ödüllerinde finale kaldı. ”Stellar Harvest” (1999) ile Hugo, Dapple: A Hwarhath Historical Romance” (1999) ve ”Geniş Ovaların Mamutları‘ (2010) öyküleriyle de Sturgeon Memorial ödüllerine aday gösterildi. İlk romanı Sword Smith, 1978 yılında yayımlandı. Romanları To the Resurrection Station (1986); Daughter of the Bear King (1987); A Woman of the Iron People (1991), Mythopoeic ve James Tiptree Jr. ödülünü kazandı. Ring of Swords‘tan bu yana Ordinary People (2005), Geniş Ovaların Mamutları (2010), Big Mama Stories (2013), Hidden Folk (2015) ve Hwarhath Stories (2016) adlı kitaplarında topladığı kısa kurgulara odaklandı. İlgi alanı bilimkurgudan fanteziye kadar uzanıyor.

Eleanor Arson ile yapılan röportajdan alıntılar:

”20. yüzyılda aksiyonu konu alan tür kurgusu ile kişilerarası ilişkiler ve psikolojiyi konu alan kurgu arasında bir bölünme yaşadık. Gene Wolfe, on yıllar önce Chicago’daki bir kongrede, en önemli şeylerin kafalarının içinde gerçekleştiğini söyleyen insanlarla her karşılaştığında, onları fırtınanın ortasında okyanusta küçük bir tekneye bindirmek istediğini söylemişti. Bu benim ana akım edebi kurgu hakkındaki önyargılarımla bağlantılı bir deyişti.

Ben hep bilimkurgu, fantezi ve cinayet romanları okudum. Üniversitede The Great Gatsby, Dubliners ve Fransızca olarak Proust‘u okudum, yani ana akım edebiyat konusunda yeterli bir altyapım var. Ama bunlar bilimkurgu kadar ilgimi hiç çekmedi. Benim gerçekçilikle sorunum, orta sınıf insanların psikolojik sorunlarını anlatan gerçekçi bir romanın benim yaşadığım hayata çok benzeyen bir hikâye olması ve bu yüzden de çok ilginç gelmemesiydi. Oysa bu işin içine bir ejderha ya da küresel ısınma kattığınız anda çok ilginç bir hâl alır. İçsel düşünceler çok daha az önemli hâle gelir ve temelde bir ejderhayla uğraşmak istersiniz.”

”Babamın ailesi İzlanda’dan Kuzey Amerika’ya gelmiş ve ben İskandinav mitolojisi, İzlanda destanları ve 20. yüzyılın büyük İzlandalı yazarı Halldór Laxness’in romanlarıyla dolu bir evde büyüdüm. İzlanda’ya, özellikle de Orta Çağ edebiyatına karşı bir ilgim var ve İzlanda folklorunu çok seviyorum. Hatta 2015’in başlarında çıkan Hidden Folk, İzlanda folkloru ve edebiyatına dayanan bir öykü derlememdir. İzlandalıların prensleri ve prensesleri yoktur. Bunun yerine elfler, hayaletler, kanun kaçakları ve kara sanatlar üzerine çalışanlar vardır. Hidden Folk, İzlanda masallarının bana ait bir versiyonudur. Benim elflerim sevimsiz üst sınıf tiplerden ibaret. Trollerim fakir çiftçiler ve işçiler, zar zor hayatta kalır. İnsanlarım karışık bir grup: çiftçiler ve çiftlik kadınları, büyülü sanatlar öğrencileri, köleler, bir yazar, bir polis… Yıllar içinde beş İzlanda fantezisi yazdım – koleksiyon yayımlandığından beri altı tane ve yedincisi üzerinde çalışıyorum.

Bilimkurgu ve fantezi tuhaflığın çekiciliğine sahiptir ve elbette bilimkurguda bilim ve teknoloji son derece önemlidir. Başkan adayları küresel ısınmadan neredeyse hiç bahsetmezken, bilimkurgu sürekli olarak küresel ısınmayla ilgileniyor. Bunun gerçekleştiğine ve yıkıcı olacağına hiç şüphe yok. Gaia teorisini ortaya atan James Lovelock, yüzyılın sonuna kadar bir milyar insana düşeceğimizi söyledi.”

“Gelecekle ilgili pek çok projeksiyon okudum ve insanlar bunu asla yeterince hesaba katmıyor. Dokuz milyarlık bir nüfus öngörüyorlar ama Mahşerin Dört Atlısını – kıtlık, savaş, hastalık ve iklim değişikliği nedeniyle ölüm – hesaba katmıyorlar. Yaptıkları tek şey, geldiğimiz noktanın bir projeksiyonu. Bilimkurgu iyi olduğunda bu fikirlerin birçoğunu aynı anda ele alan bir türdür. Minicon 2016’da sadece bir şeyin değil, birçok şeyin değiştiği bir bilimkurgu yazmakla ilgili bir panel vardı. Sert bilimkurguda beni en çok çıldırtan şeylerden biri, şu anda kimsenin anlayamadığı inanılmaz bir fiziğin olduğu bir gelecektesiniz… ama herkesin Brad ve Charles gibi isimleri var ve şu anda yaşadığımız şekilde yaşıyorlar. Bu bir delilik. Charles Stross’un ilk romanlarında takip edemeyeceğim kadar çok şey oluyordu.

Ring of Swords’u yazmak çok eğlenceliydi – şimdiye kadar yazdığım en hızlı romandı ve ilk ayrı hwarhath hikâyesi olan ‘Merin’s Dog” da romanla hemen hemen aynı zamanda yazıldı. Kitap bir üçlemenin ilki olacaktı ve ben de ikinci cildi yazdım ama yayıncı tarafından reddedildi. Bir üçlemenin orta kitabını tek başına satmak gerçekten zor, bu yüzden onu bir kenara bıraktım. Devam kitabıyla ilgili sorunlar vardı ve ortaya çıkış şeklinden memnun değilim. Üçlemede hayal kırıklığına uğramıştım ve hwarhath hakkında çok daha fazla bilgiye sahiptim, bu yüzden kısa öyküler yazmaya başladım. Bunlar, hwarhath yazarlarının insanlıkla karşılaştıktan sonra yazdıkları, sadece hwarhathlar hakkında değil, aynı zamanda kendi kültürleri ve bazı durumlarda insanlık hakkında düşündükleri hikâyeler oldu. Hwarhathlar pek çok açıdan son derece katıdır ve kendilerine çok benzeyen ancak erkek ve kadın davranışları için farklı kuralları olan bir türle karşılaşmak, aralarındaki daha zeki olanları kadın ve erkeğin doğasının ne olduğunu sorgulamaya iter ve bu da pek çok öykünün temelini oluşturur.”

”Hakkında birkaç hikâye yazdığım bir uzaylı türü var, Goxhat, sosyal stereotiplere veya belki de benlik fikirlerine bakmak için başka bir girişimim. Kültürlerinin erken dönemlerinde, aynı yumurtadan çıkan bir grup Goxhat’tan oluşan takımlar vardı. Her takım kendini ‘ben‘ olarak görüyordu ve hiçbiri kendini birey olarak görmüyordu. Bunlar dört cinsiyette olurlar ve bir takım dört cinsiyetten ya da tek cinsiyetten olabilir ve hepsi ‘ben‘dir. Öykülerim Goxhatların tarihlerinin erken dönemlerini anlatıyor. Kültürleri geliştikçe ‘ben‘ duyguları da büyüyor, ta ki tümüyle ‘ben‘ olana kadar. Farklı bedenler olduklarını biliyorlar ama birey olarak kendilerini net bir şekilde algılayamıyorlar. Uzayda seyahat ediyorlar ve kendi birlik duygularına sahip olmayan başka türlerle karşılaşıyorlar, bu yüzden sorun Goxhat’ın diğer türler hakkında nasıl düşünebileceğine geliyor. ‘Ben‘in parçası olmayan bir şeyle karşılaşıyorlar. Milyonlarca ‘Ben‘den oluşan bir tür hakkında ne yapacaklar?”

Kaynak

Yazar: Şevval Tufan

2000 yılında Ankara'da doğdu. 2022'de Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Yine aynı üniversitede, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans eğitimine başladı. Bilimkurgudan video oyunlarına, tarihten dil öğrenimine kadar pek çok farklı alanla ilgileniyor. Yeni fikirler edinmeyi, üzerine düşünmeyi seviyor.

İlginizi Çekebilir

halka dunya muhendisleri

Halka Dünya Mühendisleri’nde Büyük Sorular ve Çözümler

Larry Niven’in kitabın ithafında söylediklerinden anladığımıza göre Halka Dünya, seri olarak düşünülmüş bir proje değildir. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin