Robert A. Heinlein’dan sonra En İyi Roman Hugo Ödülü’nü en fazla kazanmış yazar olan Lois McMaster Bujold, bilimkurgu dünyasına 1986 tarihli uzay macerası serisi ile dikkate değer bir giriş yaptı. Miles Naismith Vorkosigan isimli hünerli, enerjik ve karizmatik kahramanın çevresinde gelişen olayları ele alan seriye yazar “Seri Romanlar” diyor. Cordelia’s Honor kitabına yazdığı sonsözde de belirttiği gibi, zamanla “her kitabın kendi içinde anlamlı olduğu” seri formatına geçiş yaptı, öyle ki kitaplar bütün içinde anlamlı olduğu kadar kronoloji umursanmadan rastgele sırayla da okunabiliyor. Bujold’un hem bu formatın farkında olması hem de karakter odaklı yazdığı romanları kendisine sadık bir okur kitlesiyle birlikte Hugo ve Nebula ödüllerini kazandırdı.
Her ne kadar Bujold 1982’ye kadar bilimkurgu yazmamış olsa da, ona göre türe olan ilgisi çocukluğuna ve babasının onun üzerindeki etkisine kadar gidiyor. Babası seyahatlerinde bilimkurgu kitapları okuyan bir kaynak mühendisiydi. Bujold’un kendisine ilk Nebula ödülünü kazandıran, babasına ithaf ettiği dördüncü kitabı Falling Free, bir mühendisin hayatını tasvir etmedeki başarısıyla epey övüldü. Kitaptaki bir bölüm baş karakterin bir aynayı tamir ederkenki uğraşlarına odaklanır, döküm yapmayı ve erimiş materyalle uğraşmayı içeren bir bölümdür bu. Benzer bir tema Vorkosigan serisine dahil olmayan The Spirit Ring’de de işlenir, kitapta canlanıp günü kurtaran bir heykel yapan karakterler vardır. Bu paralellikler aracılığıyla, Bujold’un 1992’de popüler Vorkosigan formülünü bırakması, onun esas endişelerine ışık tutuyor.
The Spirit Ring’in Vorkosigan serisiyle ortak yanı, ikisinde de tarihe, tarihin uygulamalarına ve azınlık insanlara bir ilgi bulunmasıdır. TSR büyülü güçlere sahip genç bir kızın baş kahraman olduğu fantastik bir romandır. Büyü ve doğaüstü yaratıklar faktörüne rağmen, roman geniş çaplı bir tarihsel araştırmaya dayanır: Guelfler ve Ghillebinler’in zamanındaki İtalya’da geçen romandaki birçok olay tarihi olayları andırır. Bujold “yazarın notu” bölümünde yararlandığı kaynakları listeler ve kitaptaki karakterleri dönemin ünlü isimleriyle eşleştirir. Çeşitli zorlukları aşıp gerçek aşkı bulmaya çalışan sevimli ana karakter ise yazarın eklemesidir.
Neyse ki hayranlarının şansına Bujold’un Vorkosigan evrenini bırakma kararı çok sürmedi ve Miles’ın yaşadığı çok parçalı evreni detaylandırmaya devam etti. Bu kozmos solucan delikleri sayesinde birbirine hafifçe bağlı gezegenlerden oluşur. Böylesine geniş ve esnek bir yapı, Bujold’a çok çeşitli kültürler tasarlamak ve bunları birbirleriyle etkileşime geçirmek için bulunması zor fırsatlar veriyor. Örneğin, farklı bölgelerin veya sıçrama noktasına erişimlerinin tehdit edilmesi, müttefiklerin değişmesine sebep olabilir. Bujold karakterlerinin gerginliklerini ve deneyimlerini çeşitlendirmek için bu tarz konulara eğilir. Her ne kadar romanlar her eserin kronolojisini belli eden bir zaman çizgisi içerse de, Bujold her kitapta aynı konuyu –ya da aynı karakterleri- kullanarak kendini sınırlamaz.
Bujold’un romanlarında değişmeyen şey ise bütün ana karakterlerin birer öteki olmasıdır: Büyülü güçlerini saklaması gereken yoksa öldürülecek olan genç bir kadın (The Spirit Ring); evinde nüfuzlu olan ancak bu güvenli bölgesinden çıkması gerektiğinde kültürel alışkanlıkları eleştirilen ve inançları zayıflatılan bir adam (Ethan of Athos); yalnızca serbest düşüşte yaşayabilen genetiğiyle oynanmış bazı insanlarla beraber yaşamak için sıradan hayatından ve kimliğinden vazgeçmesi gereken bir danışman mühendis (Falling Free); büyüyen ve Barrayar’ı devirmek için deforme edilen, Miles’ın klonu (Mirror Dance). Her ne kadar militarist ve hiyerarşik bir kültüre sahip Barrayar gezegenindeki bir aristokratik ailenin ilk doğan çocuğu olsa da, Miles Naismith Vorkosigan da bir öteki olarak resmedilir. Bujold Miles’ı başlarda fiziksel güce ve askeri kabiliyete çok önem bir kültürde bu özelliklerle doğmayan bir karakter olarak tasarladığını yazar. Henüz rahimdeyken annesine yapılan kimyasal bir saldırı sonucu sakat kalan Miles, genç bir adam olarak kendine acınan bir kötürümden farklı bir kader çizmelidir.
Ezilenlere olan bu ilgisi belki de neden Bujold’a zaman zaman “feminist yazar” dendiğini açıklıyordur. Sheri Tepper gibi açıkça çevreci ve feminist endişeleri yansıtan yazarların aksine, Bujold’un Vorkosigan serisinde bariz bir ideolojik pozisyon yoktur. Bujold’un romanları genelde destansı uzay operalarıdır, genelde düşmanını kas ya da zeka gücüyle alt eden erkek bir baş kahraman içerirler. Kadınlar da güçlü yardımcılar olarak, veya bazen düşman olarak yer alırlar, buna istisna Cordelia’s Honor’dur, Shards of Honor ve Barrayar’ın birleşiminden oluşan bu iki ciltlik serinin baş karakterleri kadındır.
Shards of Honor Miles’ın ebeveynleri Cordelia Naismith ve Aral Vorkosigan’ın tanışmalarını anlatır. Kendi gezegenlerinde önemli insanlar olmalarına rağmen ikisine de yabancı bir yerde tanışırlar. Cordelia’nın takımı kaçmıştır ama kendisi yakalanmıştır, arkadaşı yoktur ve uzaylılarla bir başınadır. Onu kaçıran Aral da, ironik bir şekilde, Cordelia’dan farksızdır: adamları ona isyan etmiştir ve eğer başarılı olsa yaşamıyor olacaktır. Romanın ilerleyen bölümlerinde yakalayan ve yakalanan hayatta kalmak için beraber hareket etmek zorundadır. Bu, dayanışmanın getirdiği güç teması romanların birçoğunda görülür.
Devam romanı Hugo ödüllü Barrayar’da, Bujold’un karakterleri düşünebileceği en kötü durumlara atıp onlarla başa çıkmasını incelediği stratejisini en belirgin biçimde görülür. Aral imparator naibi olmuştur, Cordelia ile mutlu bir evliliği vardır ve naipliğe bir darbe girişimi olduğunda sabırsızca çocuk bekliyorlardır. Aral’ın Barrayar kültüründeki ataerkil yapı Cordelia’nın başka gezegenden gelen bir yabancı olmasını rahatsz edici buluyordur. Cenin Miles kaçırıldığında, Cordelia kendisini hem darbe liderleriyle hem de kocasıyla karşı karşıya getirecek bir kurtarma planı hazırlamaya başlar.
Bujold, Miles’ı T.E. Lawrence’tan ilham alarak yazdığını söylemiştir. Başlangıçta Dick Francis’in en ufak bir inleme çıkarmadan ya da maçoluklarından ödün vermeden işkence görebilen kahramanlarıyla paralellik kurulabilir, ancak Miles’ın kemikleri en ufak bir provokasyonla kırılır ve karşılaştığı aşağılık güçler fırsat bulduklarında küçük kurbanlarına (ya da bahtsız kızlara) vahşice davranmaktan çekinmezler. Gerçekten de, ilk romanları kötülükle kaynar, hatta birçok kitabı afallamış bir kahramanın işkencecisinin botlarına baktığı bir sahneyle başlar. Lawrence’ı andıran durumlar Miles’ın müritlerinde neredeyse fanatik bir sadakat ve çaba uyandırmasıyla ortaya çıkar. Bu etki sebebiyle neredeyse Miles’a Barrayar dışında bir kimlik sağlayan Dendarii paralı askerlerini oluşacaktı. Amiral Naismith ve Lord Vorkosigan (ikisi de Miles) arasındaki yabancılaşma Bujold’a kişisel ve toplumsal kimliği irdeleyebileceği zengin bir matris sunar.
Ancak Bujold’un ötekilere ve yabancılara olan ilgisi Miles’ın Dendarii alayında kabul edilen ve güçlü bir figür olarak kalamayacağı anlamına gelir. Otuz yaşına yaklaştığı dönemlerde, Miles öldürülür ve savaş koşullarında düzgün çalışamamasına sebep olan bir hatayla yeniden canlandırılır. Ekibinden birini yaralayan Miles, Memory’de evine utanç içinde döner. Ve bir kez daha Bujold bir ötekinin acılarını inceler. Ancak sempatik, özfarkındalığı yüksek ve kurnaz Miles her zaman yenilgiyi zafere dönüştürmeyi başarır. Hayatının son versiyonlarında en genç imparatorluk denetçisi olarak atanır. Komarr’da ve A Civil Campaign’de olduğu gibi, bu yapı Miles’ın aristokratik sorumlulukları ile bir denetçi olarak gezdiği yerlerin yasalarından muaf şekilde yaşadığı maceralar ve araştrdığı gizemler konusunda çok çeşitli seçenekler sunar.
Octavia Butler’ın öyküleri kadar felsefi ilham barındırmasa da, Bujold’un eserlerinin tamamı eğlencelidir denebilir. Romansı ve bilimkurguyu harmanladığı ilk romanlarından beri, Bujold farklı türlerin özelliklerini birleştirme konusunda son derece başarılıdır. Ana karakteri geliştikçe bir keşfe doğru ilerler, bu keşif de onun yarattığı evrenlerdeki insanlık halini irdelemek için Bujold’a büyük bir fırsat verir.
Hazırlayan: Ufuk Cem Çakır | Kaynak