Michael Moorcock

Bir Yeni Dalgacı: Michael Moorcock

18 Aralık 1939’da sıradan bir İngiliz ailesinin çocuğu olarak Londra’da dünyaya gelen Michael Moorcock, bir müzisyen, bilimkurgu ve çoğunlukla da fantastik yazarı olarak tanınır. Eserlerinin bazılarında yaşadığı bölgelerin etkisi bariz şekilde görülür. 1960 ve 1970’li yıllardan beri fantastik edebiyatın esin kaynaklarından biri olmuştur. Özellikle Melnibone’lu Elric karakterinin yer aldığı romanları dünyaca ünlüdür. Moorcock geliştirdiği hayal gücünü The Gods of Mars (Edgar Rice Burroughs), The Apple Cart (George Bernard Shaw) ve The Constable of St. Nicholas (Edwin Lester Arnold)‘a borçlu olduğunu söyler. İlk satın aldığı kitapsa The Pilgrim’s Progress’ dir. 1960’larda temelleri sekiz öncü fantastik kurgu yazarı tarafından atılmış olan Swordsmen and Sorcerers’ Guild of America (SAGA)’nın kurucu üyeleri arasındadır.

Colin Grönland’ın, Moorcock hakkında biri monografi, diğeri röportaj olan iki kitap çalışması vardır. “The Enthropy Exhibition: Michael Moorcock and the British New Wave in Science Fiction” 1983’te yayımlandı. Bunu 1992’de “Michael Moorcock : Death is No Obstacle” izledi. 2008 yılında The Times gazetesi Moorcock’a, 1945’den bu yana gelmiş en iyi 50 İngiliz yazar listesinde yer verdi. Moorcock, 1990’larda Texas’a taşındı. Günümüzde yılının yarısını Texas’ta, yarısını da Paris’te geçirmeyi sürdürüyor.

Onlu ve yirmili yaşlarında yazarlığın yanı sıra diğer bir tutkusu olan gitar çalmaya da yöneldi. Soho’da kafelerde çaldı. Fleetwood Mac grubundan Peter Green ile tanışıklığı da bu günlere dayanır. Sonraları Paris’te de müzisyenlik yaptı. Avrupa’da bir süre bulunduktan sonra tekrar İngiltere’ye döndü. Yetmişlerde tekrar müzik ile ilgilenmeye başladı. İsmini Dorian Hawkmoon adlı karakterinden alan Hawkwind adlı bir grupta çaldı. Grubun The Black Corridor (Kara Koridor) albümünde aynı adlı kitabından bire bir alıntılar vardır. Ayrıca Black Blade (Kara Kılıç) adlı Blue Oyster Cult albümünün sözlerini bizzat yazdı. Bu albüm ismini Melnibone’lu Elric’in kılıcı Fırtına Koparan’dan (Stormbringer) almaktaydı. Günümüze kadar Blind Guardian, Summoning, Domine ve Cirith Ungol gibi müzik grupları, Moorcock’tan esintiler taşıyan birçok şarkıya imza atmıştır.

Moorcock’un çalışmaları, politik bakış açısını da belirgin bir şekilde yansıtmaktadır. Bir röportajında, “Ahlaki ve felsefi açıdan bir anarşist ve pragmatistim” demiştir. Çalışmalarındaki politik eğilimi hakkında ise, “Kitaplarımda çoğunlukla aristokrat kahramanlar ve tanrılar vardır. Ancak hikayenin sonunda insanlar tanrı ya da efendiler yerine kendi kendine hizmet eder hale gelir,” diye belirtir. Edebiyata olan ilgisi çocukluk dönemine kadar gider. Henüz bir öğrenciyken Outlaw’s Own adlı dergide yazıları yayımlanmıştır. 17 yaşında olduğu 1957’de, Tarzan Adventures‘ın editörlüğünü üstlendi. O yıl boyunca Sonder the Swordsman öykülerinin en az bir düzinesi yayımlandı. Bir yıl sonra alegorik fantezi romanı olan The Golden Barge‘ı yazdı. Bu roman, 1980 yılında M. John Harrison  önsözü ile Savoy Books tarafından yayımlanana kadar kenarda bekledi.

New Worlds‘deki  ilk hikayesi “Going Home“du. 1962 tarihli Science Fiction Adventures’da yayımlanan 57 sayfalık “The Sundered Worlds”, “The Blood Red Game” ile devam etti ve sonunda bu hikaye serisi 1965 yılında 190 sayfalık bir romana dönüştü. Uzun süre devam ettiği New Worlds dergisindeki editörlük görevini Carnell’e devretti. Liderliği altındaki bu dergi uzun süre “İngiliz Yeni Dalga Bilimkurgusu“sunun merkezinde yer aldı. Hareket, teknolojik temellere dayanan “sert bilimkurgu”nun aksine, teknolojinin toplumsal ve içsel etkileri üzerine yoğunlaşıyordu . Başlarda çoğu “yeni dalga” hikayeleri bilimkurgu olarak kabul edilmedi ve Moorcock’un yönettiği süre boyunca New Worlds dergisi hep tartışmaların göbeğinde yer aldı.

Moorcock, kimi zaman diğer New Worlds yazarları tarafından da kullanılan “James Colvin” mahlasıyla pek çok yazı kaleme aldı. Hatta bu kurgusal karakter için derginin Ocak 1970 sayısında sahte bir ölüm ilanı bile verildi. 1967’de Nebula ödüllü romanı İşte İnsan (Behold the Man) yayımlandı. Yazarın kahramanlık fantezileri Amerika Birleşik Devletleri’nde rağbet görmesine rağmen, aynı ünü kendi ülkesinde yakalayamamıştı. 1977’de “The Condition of Muzak”‘a verilen Guardian Fiction Ödülü ile İngiltere’de de bir edebi yazar olarak ön plana çıkmaya başladı. Ayrıca “Mother London” eseri ile Whitbread Ödülü’ne de layık görüldü. İlk dönemlerindeki çalışmalarının çoğu kısa öykülerden ve nispeten kısa romanlardan oluşuyordu: “Günde 15.000 kelime yazabilirim ve üç günde bir cilt tamamlayabilirim. Hawkmoon serisi tam da böyle yazıldı,” demiştir. New Worlds’ün editörlüğünü bırakmasına ve birçok roman yayımlamasına rağmen yarı zamanlı dergicilik yapmaya devam etti. Dergicilik faaliyetleri, yazarlığının gelişmesinde çok faydalı oldu. Zaten dergi yayıncılığındaki geçmişi göz önüne alındığında, yazarlıktaki başarısı hiç de şaşırtıcı değildir.

1980’lerden sonra “Mother London” ve “Byzantium Endures” tarzı daha uzun ve ana akım romanlar yazma eğilimindeydi. Buna rağmen “The Dreamthief’s Daughter” ve “The Skrayling Tree” gibi eserlerle Elric karakterlerine yoğunlaşmayı da ihmal etmedi. Bu serinin üçüncü ve son kitabı The White Wolf’s Son‘ın yayımlanmasıyla birlikte, Elric kahramanlarının yer aldığı fantastik kurgudan “emekli” olduğunu açıkladı. Bunun istinası ise, uzun süre birlikte çalıştığı Walter Simonson’la birlikte çıkardığı “Elric” grafik romanlarıydı.

Moorcokc’ın Nazi vahşetine duyduğu öfke, 1981’de “Byzantium Endures“ı yazmasına neden oldu. Bu seri “The Laughter of Carthage” (1984), Jarusalem Commands (1984) ve “The Vengeance of Rome” ile devam etti. Diğer seçkin eserleri arasında, alternatif bir gelecek dünyası resmeden “The Dancers at he End of Time” ve “Gloria or The Unfulfill’d Queen” de vardır. Ayrıca Moorcock, sık sık eserlerini güncellemesiyle de bilinir. Aynı eserin çeşitli baskılarında farklılıklar olması bu yüzdendir.

Melniboné’lu Elric Destanı, yazarın en çok satan eserleridir. Bu kitaplarda Elric, J. R. R. Tolkien’den ilham alan fantastik romanlarındaki yaygın klişelere ve Robert E. Howard’ın Barbar Conan’ına doğrudan bir antitez olarak kaleme alınmıştır. Genelde metinleri karmaşık ve çok katmanlıdır. Fantastik romanlarının merkezinde “Eternal Champion” kavramı yatar. Birçok dikkate değer eseri olmasına rağmen, Elric’in başarısı diğer eserlerinin de gölgede kalmasına yol açmıştır.

Moorcock’un ünlü kahramanlarından bir diğeri de cinsiyetsiz bir kent maceracısı olan Jerry Cornelius‘tur. Bu serideki eserler, Vietnam Savaşı da dahil olmak üzere modern zamanları belirgin bir biçimde hicveden eserlerden oluşur ve çoğulevren temasının bir başka varyasyonu olarak karşımıza çıkar. İlk Jerry Cornelius kitabı The Final Programme, 1973’te uzun metrajlı filme de uyarlanmıştır. Öykü çizgisi temel anlamda, Elric hikayelerinden ikisi olan Dreaming City ve The Dead Gods Book ile benzeştir. 1998’den sonra Moorcock, bir dizi yeni öykü ile Cornelius serisinin yazımına geri döndü. The Spencer Inheritance, The Camus Connection, Cheering for the Rockets ve Firing the Cathedral bunlar arasındadır. 90’lardan beri “Blood” ve “The War Amongst Angels” ile başlayan fantazi ve parodi ile yoğurulmuş otobiyografik romanlar üzerinde çalışmaktadır. Bu serinin şimdilik son eseri, 2015 yılında olumlu eleştiriler alan “The Whispering Swarm“‘dır.

1967 yılında yazdığı İşte İnsan’da Moorcock, Hz. İsa’ya değin uzanan bir zaman yolculuğu macerasını konu alır. Romanın kahramanı Karl Glauger, organik bir zaman makinesi ile geçmişe, Roma hakimiyetindeki Kudüs ve eşrafına yolculuk yapar. Kitap ilk olarak Phoenix Yayınları tarafından İşte O Adam ismiyle dilimize çevrildi. Daha sonra İthaki Yayınları’nın “Bilimkurgu Klasikleri” serisinde “İşte İnsan” adı ile tekrar okurla buluştu. Moorcock, hayatı boyunca kazandığı büyük ödüllerle başarısını belgeledi. 2002’de ise bilimkurgu ustalarının yer aldığı The Science Fiction and Fantasy Hall of Fame‘e kabul edilme gururuna erişti.

Kaynak

Yazar: Hamdi Güzeliş

Makine Mühendisi. Dağların, newage müziğin ve bilimkurgunun uzun yıllardır tutkunu. "Turk Seti Team" üyesi.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu uzayli yaratik ahtapot

Erken Dönem Bilimkurgusunun Garip Uzaylıları

İnsanlığın uzaylılar hakkındaki fikirleri bin yıllar boyunca evrim geçirdi, ancak televizyon çağından önce bu fikirler …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et