Voltaire'den Vonnegut'a Bilimkurgu

Voltaire’den Vonnegut’a Bilimkurgu

“Bu deli zırvalarını gerçekten okuyor musun?”

Çok değil, 15-20 yıl önce elinde bilimkurgu kitabıyla yakalanan birine ilk sorulan bu olurdu. Ya da kaşlar kalkar, hafif alaycı bir sesle “ilginç!” denilirdi ve saygınlığınızın o anda dibe vurduğunu hissederdiniz. Çoğu kimse için bilimkurgu, entellektüel bir ayıptı. Kimileri için hala öyle. Tıpkı aynı insanlar için, erotizmin ahlakî bir ayıp olması gibi. Bu bir rastlantı mı? Bence değil. Çünkü bilimkurgu, edebiyatta insan aklına ve düşgücüne vurulmuş zincirlerin kırılmasına öncülük ediyor. Erotizm ise insanların bedenini ve düşlerini gerçekleştirme yeteneğini özgürleştiriyor. Özgürlük çiçeklerinin açtığı günümüz dünyasında, işte bu nedenle erotizmin yanısıra bilimkurgu da hem kitaplarda hem de ekranlarımızda layık olduğu yere kavuşuyor.

İyi de oluyor!

Bilimkurgu hakkında söylenecek çok şey var. Bu yazın türünün insanlığın sosyo-ekonomik evrimiyle ilişkisini ya da bilimkurgunun ayrıntılı tarihsel gelişimini sayfalar boyu irdeleyebiliriz. Ama ben iyisi mi şimdi size, bilimkurgu dünyasından belki bildiğiniz, belki de hiç duymadığınız bazı ilginç şeyleri aktarmakla yetineyim.

frankenstein

 İlk modern bilimkurgu romanının 1818 yılında, İngiliz feminizminin öncülerinden Mary Wollstonecraft’ın kızı Wollstonecraft Shelley tarafından yazıldığını biliyor muydunuz? Frankenstein adlı bir bilim adamının laboratuarda yarattığı canavarın öyküsünü anlatan, gerilimi yüksek bir romandı bu. Sonradan ucuz korku filmlerine malzeme olan bu eserde “canavarın adı yok“. Belki de bu nedenle dünyanın bütün dillerine ve bu arada Türkçe’ye de dehşet ve çirkinliğin simgesi olarak onu yaratanın adı girmiş… hem de, “fırankeştayn suratlı herif, n’olucak!” diye köy dilberlerinin ağzına kadar düşerek.

 “Aya Seyahat” romanında kahramanlarını bir top mermisi içinde uzaya gönderen Jules Verne üşenmeden yolculuğun tüm balistik hesaplarını da yapmış, fakat birşeyi unutmuştu: Eğer gerçekten romandaki gibi 900 metre uzunluğunda bir top yapılsaydı, merminin çıkış ivmesi öyle yüksek olacaktı ki, içindeki insanlar ezilip pelte haline geleceklerdi.

slide_moon

• Jack London‘ın birçok bilimkurgu romanı ve öyküsü yazdığını bilir miydiniz? Bunlardan “Yıldız Gezgini“, zaman ve mekan içinde beyin gücüyle seyahat edebilen bir adamın öyküsüydü. Bir diğer öyküdeki “Kırmızı Efendi“, radyoaktif bir uzay gemisiyle başka bir yıldızdan gelerek ücra bir pasifik adasına inen ve yerliler tarafından tanrı diye tapılan öldürücü bir yaratığın adıydı… “Kızıl Veba” romanının kahramanı, hızla yayılan ve tüm uygarlığı çökerten virütik bir salgından her nasılsa sağ çıkan bir ihtiyardı. “Demir Ökçe” romanında ise Jack London, gelecekteki vahşi bir diktatörlüğün kuruluşunu, 27. yüzyılda yaşayan bir tarihçinin bakış açısından izlemişti.

 Ütopya deyince akla güzel, yaşanası toplum düzenleri gelir. Yazarlar böyle ütopyalar yaratmak için ya geleceğe ya da başka gezegenlere giderler. Bilimkurgu geleneğinde bir de anti-ütopya vardır. Anti-ütopyalar insanların mutsuz olduğu boğucu toplum düzenleridir. Bilimkurgu yazarlarının yarattığı tüm ütopyalarda, ağız birliği etmişçesine özgür ve tabusuz bir cinsel yaşam çizilmiştir. İnsanların yeryüzünde karabasanlar yaşadığı anti-ütopyalarda ise cinsellik ayıplar listesinin en başındadır. Gerek Zamyatin’in 1920’de yazdığı “Biz“, gerekse Orwell’in 1948’de yazdığı “1984” adlı romanlardaki totaliter toplumlarda insanların cinselliği baskı altındaydı ve her iki romanda da kahramanlarımız sevişerek özgürleşiyorlardı.

voltaireden-vonneguta-bilimkurgu-4

 Robert Heinlein‘in yazdığı “Stranger In A Strange Land(Yaban Diyarlardaki Yabancı), Amerika’da bestseller listesinin tepesine tırmanan ilk bilimkurgu eseri oldu. Çocukken bir uzay gemisi kazasında tek başına sağ kalan ve başka bir gezegendeki yaratıklar tarafından büyütülen kahramanımız, insanlığı mutluluğa götürecek yeni bir değerler sisteminin temeline cinsel özgürlüğü yerleştirir. Sonunda da, tabii, öfkeli bir kalabalık tarafından linç edilir. Oldukça tutucu bir yazar olan Heinlein bile mutlu bir toplumu cinsel serbestlikten ayrı düşünememiş. Heinlein’ın bir kitabı Türkiye’de 1954 yılında “Merihten Saldıranlar” adıyla yayınlanmış ve oldukça ilgi görmüştü.

 Voltaire, Rudyard Kipling, E. M. Forster, Robert Louis Stevenson, A. Conan Doyle (Sherlock Holmes’ın yaratıcısı), Aldous Huxley, Anthony Burgess, Nevil Shute, Ayn Rand, John Steinbeck, Edward Bellamy, Sinclair Lewis, Howard Fast, Edgar Rice Burroughs (Tarzan’ın yaratıcısı), Evelyn Waugh, Kurt Vonnegut, Orhan Duru… Bütün bu ana akım yazarlarının başarılı bilimkurgu yapıtları verdiklerini biliyor muydunuz?

Voltaire'den Vonnegut'a Bilimkurgu

 Bilimkurguya yabancı olanların da tanıyacağı bir diğer bilimkurgu yazarı Karel Capek. En ünlü romanı “Kertenkelelerle Savaş“, Avrupa’da faşizmin ayak seslerinin duyulduğu ve ülkesi Çekoslovakya’nın işgal edilmek üzere olduğu yıllarda yazıldı. Karel Capek bu romanda, insanoğlunun zeki bir kertenkele türüyle mücadelesini ve yenilgisini anlatıyordu. Capek’in bir diğer bilimkurgu romanı olan “R.U.R.” dünya dillerine “robot” sözcüğünü kazandırdı. Capek’in bu romanında, fabrikada üretilen mekanik işçiler robot adıyla satışa sunulurlar… “Robot” ise, Çek dilinde işçi demektir.

 Ama robotların tartışılmaz ustası, 6 Nisan 1992’de yitirdiğimiz Isaac Asimov‘du. Asimov’un “Ben, Robot” başlığıyla derlenen robot öyküleri ile daha sonra yazdığı “Şafağın Robotları” ve diğer romanlarında koyduğu “Robot Yasaları“, kısa sürede tüm bilimkurgu yazarları tarafından robotlu bir dünyanın vazgeçilmez kuralları olarak benimsenecekti. 1920 yılında Rusya’da doğan ve 3 yaşındayken ailesiyle Amerika’ya yerleşen Asimov, biyokimya dalında doktorasını tamamladıktan sonra öğretim üyeliği ve Boston Üniversitesi’nde 3 yıl doçentlik yaptı. Daha sonra zamanının tümünü yazmaya ayırabilmek için üniversiteden ayrıldı. İlk öyküsü 1941 yılında yayınlanan bu üretken yazarın üçyüzden fazla kitabı ve yüzlerce makalesi var. Asimov’un bilimkurgu dışında bilimsel, popüler bilim ve polisiye kitapları, 4 ciltlik Amerika Tarihi, sözlük ve ansiklopedileri, ders kitapları ve 2 ciltlik özyaşam öyküsü de bulunuyor.

voltaireden-vonneguta-bilimkurgu-3

 Bilimkurgunun en ünlü isimlerinden biri, İngiliz sosyolog ve tarihçisi H. G. Wells‘dir. Wells’in roman ve öykülerinde tuhaf uygarlıklar insanlığı tehdit eder, dünyamız uzaylıların saldırısına uğrar, çılgın bilim adamları insanları maviye boyayan ve çaresi olmayan “zararsız” mikroplar geliştirir. Henüz uçak icat edilmemişken, Wells’in romanlarında hava savaşları cereyan eder, insanlar uzaya gider. Zaman makinesi, görünmez adam, insanın uzak gelecekteki evrimi gibi birçok popüler temanın yaratıcısı Wells’dir.

Wells’in 1898 yılında yazdığı “War of the Worlds“, belki de bu romanların en ünlüsüdür. Mars gezegeninden gelerek zırhlı savaş araçları, ölüm ışınları ve zehirli gazlarla insanlığı yok etmeye, dünyayı ele geçirmeye çalışan bu yaratıklar karşısında insanoğlu çaresiz kalır. Ama başka “dünyalılar”, uzaylıların bağışıklık kazanamadığı dünyamızın mikropları, sonunda saldırganların hakkından gelecektir.

“War of the Worlds” İngiltere’de kapış kapış okunduktan başka, hemen hemen tüm dünya dillerine çevrildi. 1938 yılında Orson Welles tarafından radyo oyunu haline getirilerek yayınlandığında, Amerika’nın kuzeybatısında paniğe yol açtı. Oyunu gerçek sanan binlerce Amerikalı dağlara kaçtı, birçok yerde polis ve hastaneler alarma geçti. Roman daha sonra film haline getirildi ve Türkiye’de “Dünyalar Savaşıyor” adıyla gösterildi. Bu kez olaylar 1953 yılında Amerika’da geçiyordu. Dünyalar Savaşıyor 2005 yılında, romanın yazılmasından 107 yıl sonra Spielberg yönetmenliğinde yeniden filme alındı.

barbarella

Böylece bilimkurgu küpüne daldık ve çıktık… ve neredeyse Barbarella‘yı unutacaktık. Roger Vadim‘in bu ünlü filminde Jane Fonda‘nın canlandırdığı 30. yüzyıl kadını Barbarella, bağlandığı orgazm makinesinin ana sigortasını attırıyor, başka bir sahnede de kanatlı bir melekle sevişiyordu.

Bilimkurgu ve erotizm… hastalıklı kafaların insanların aklına ve bedenine yüklemeye çalıştığı “ayıp”ları silip atmanın bundan alâ yolu var mı?

 (Penthouse dergisi için 2002 yılında yazılmış bir yazıya dayanmaktadır.)

Yazar: Müfit Özdeş

Yazar, çevirmen, devrimci... Bilimkurgu ile aramda zımnî bir anlaşma, bir "pakt" olduğunu söyleyebilirim. Bilimkurgu, hayallere sığmayıp taşan, boyutları ve olasılıkları sonsuz ve sonsuzdan da öte bir evreni avuçlarımın içine sığdırıyor... Ve karşılığında benden ruhumu istiyor. Eh, şimdi ben oturup niçin başka şeyler yazayım ki?

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu uzayli yaratik ahtapot

Erken Dönem Bilimkurgusunun Garip Uzaylıları

İnsanlığın uzaylılar hakkındaki fikirleri bin yıllar boyunca evrim geçirdi, ancak televizyon çağından önce bu fikirler …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et