‘’Bir uzay elbiseniz varsa başka neye ihtiyacınız olabilir? Bir uzay gemisine, belki bir de gidecek bir gezegene…’’
Bilimkurgu edebiyatının duayenlerinden Robert A. Heinlein’in unutulmaz eseri Uzay Elbisemle Yolculuğa Hazırım (Have Space Suit Will Travel), ilk olarak 1 Eylül 1958 yılında basıldı. Metis Bilimkurgu Serisi‘nin 21. kitabı olarak dilimize çevrilen eser. Heinlein’in Çocukları adlı dizinin 12. ve son kitabı olma özelliği taşıyor. Çevirisi Sönmez Güven’e, kapak resmi ise Amerikan çizer Alan E. Cober’a ait. Bilimkurgunun büyük üçlüsünden biri olarak anılan Heinlein, Uzay Elbisemle Yolculuğa Hazırım’da da bilim ve mühendislik bakımından akla yatkınlık ölçütlerinin yükselmesine ve türün edebi kalitesinin artmasına vesile oluyor.
Olaylar, Clifford Russell’ın Ay’a seyahat etme arzusunu kendi ağzından anlatmasıyla başlar. Kahramanımız Kip (çevresinde kendisini böyle çağırıyorlar) bu hayalini gerçekleştirmek adına ne gerekiyorsa yapabilecek güçtedir. Güç derken kaba kuvvet, para ya da bizim tabirimizle tanıdık gibi etkenlerden söz etmiyoruz. Bu güç, günümüzdeki çocuklarda pek olmayan hayalinin peşinden koşma gücü. Kip, hayalini gerçekleştirmesinin iyi bir eğitimden ve kaliteli bir üniversiteden geçtiğinin farkındadır. Bu nedenle gerekli parayı biriktirebilmek için tatillerde Mr. Charton’un yanında çalışır. Derken bir sabah kahvaltıda babasının gazetesinde gördüğü bir yarışmayla kendinden geçer. Çünkü bir sabun şirketinin yaptığı bu yarışmanın ödülü Ay’a seyahattir. Yarışmanın şartları çok basittir. Sabun şirketi, yarışmacılardan en iyi sloganı bulmalarını ve bu sloganı sabun paketinin üstüne yazıp postalamalarını istemektedir, hepsi bu.
Kip yarışmayı kazanmak için elinden geleni yapar tabii. Günlerce slogan yazıp durur. Hatta şirkete ait sabunları satma işine girişir. Üstüne üstlük sattığı sabunların paketini belli bir ücret karşılığı geri alır. Ne azim ama değil mi? Kip, zamanla binlerce slogan bulup gönderir, ama yarışmanın sonucunu öğrenince yıkılır. Zira yarışmayı, aynı sloganı kendisinden daha önce gönderen bir başkası kazanmış ve Kip’in Ay’a seyahat hayalleri de suya düşmüştür. Tüm bu üzücü durumun ortasında, kendisine gerçek bir uzay elbisesi hediye edildiğini öğrenince umutları tekrar yeşerir. Kip’in elbiseyi almasıyla onu gerçek bir seyahate hazırlama çalışmaları hemen başlar. Ay’a seyahat hayali büyük bir yara alsa da hala umudu vardır Kip’in. Bu bölümde Heinlein bizleri öyle bir bilimsel meteor yağmuruna tutuyor ki sığınacak mekanları adeta yerle bir ediyor. Bu bilimsellik ve mühendislik kimliğini de Kip’e, yani daha 20 yaşında bile olmayan Clifford Russell’a aktarıyor.
Uzay elbisesini baştan aşağı elden geçiren Kip, artık Oscar’ı (elbisesine bu ismi verir) giyip evlerinin arka bahçesinde denemeler yapmaya başlar. Kip Oscar’a o kadar çok bağlanır ki bazen onunla konuştuğu bile olur. Heinlein, burada çocuksu bir bağı dile getirerek kahramanımızı özünden koparmamaya dikkat ediyor. Ne de olsa kitap, Heinlein’in Çocukları serisinin bir parçası. Kitabın birinci perdesinin bittiği ve ikinci perdesinin başladığı nokta arka kapakta yer alan tanıtım metnidir. Ne kadar heyecanlı görünse de bana göre kitabın en durağan kısmı burasıydı.
” Yerçekimi koşullarında uzay giysisi giymek eşofman giymeye benzemez; iyi ki daha önce idman yapmıştım. Gemi biraz önce bulunduğum yere, otlağın ona gerekenden çok daha fazlasını işgal ederek, koca siyah bir şekil halinde indi. İlk gemide bir kapı açılırken diğeri de aynı soluk sesini çıkararak kondu. Kapıdan dışarı ışık saçıldı ve iki şekil fırlayıp koşmaya başladılar.”
Kip, arka bahçelerine inen uzaylılar tarafından kaçırılır. Kaçırıldıktan sonra gemide kendisinden daha küçük bir kız olan Peewe ile tanışır. Peewe de onun gibi çok zekidir; hatta Kip’den bile. Tanışma faslı bittikten sonra Kip, yaşadıklarının rüya olduğuna inanmaya çalışır ama her şey gerçektir. Geminin Ay’a gittiğini öğrendiğinde ise ne yapacağını bilemez. Hayalinin gerçek olduğuna mı sevinsin, yoksa kaçırıldığına mı üzülsün? Kip, kaçırıldığı süre zarfında uzaylı solucansuratları ve onların planlarını Peewe’den öğrenir. Solucansuratlar, Dünya’yı ve birçok gezegeni ele geçirmek istiyor, bunu da evrendeki zeki varlıkları kaçırıp onları kullanarak yapmayı planlıyordur. Nitekim uzaylılar, Peewe’yi aslında Dünya’nın en zeki insanı olan babası ile takas yapmak için kaçırmışlardır. Peewe ve Kip’in yanı sıra gemide akıllı bir başka varlık daha vardır. Peewe bu uzaylıyla çoktan arkadaş olmuştur bile. Kip de zamanla ona ısınır. Peewe, telepatik yetenekleri olan uzaylımıza “Anaç Şey” adını verir.
Tüm bu olayların arasında Heinlein, okurlarına bilim yelpazesinin ne kadar geniş olduğunu Kip’e verdirttiği örneklerle göstermeyi de ihmal etmiyor. Bunlardan biri de Ockham’ın Usturası. Ockham Usturası temel olarak, “her şeyin birbirine eşit olduğu bir ortamda, en basit açıklama doğruya en yatkın olandır” mantığına dayanır. Kip her ne kadar en basit açıklamayı yapmış olsa da, bu kaçırıldığı gerçeğini değiştirmiyordur. Bu bölümdeki bir başka teori ise Zenon’un Aşil ve Kaplumbağa paradoksu. Heinlein bu paradoksu Kip ve Peewe’nin kaçma planlarını tasarlarken bizlere sunuyor. Paradoks kısaca bir yarışmayı ele alır. Aşil dünyanın en hızlı insanıyken kaplumbağa ise… sadece bir kaplumbağadır. Aşil kazanacağını bildiği için kaplumbağaya yüz metre avans verir. Aşil kaplumbağanın başladığı noktaya vardığında kaplumbağa az da olsa ilerlemiş olur. Aşil bir metreyi aldığında birkaç santim, santimleri aldığında ise birkaç milim ilerleyen kaplumbağa her seferinde Aşil’den ileride olur. Sonuç olarak Aşil kaplumbağayı asla geçemez.
Anaç Şey, Kip ve Peewe, uzun uğraşlar sonucu Ay’daki molalarında fırsattan istifade kaçarlar. Kaçışları sırasında ve Ayda bulundukları süre zarfında Heinlein, okuyucuya Kip aracılığıyla öyle bilgiler veriyor ki okuyucu kendini Ay’da hissediyor desek yeridir. Kip ve arkadaşları kaçtıktan sonra Anaç Şey’in gezegeni olan Vega 5’e giderler. Bu bölüm kitabımızın üçüncü ve en iyi perdesi. Olayların çözümlenmesi ve finalinin yer aldığı kısım. Kip, burada bir süre istirahat ettikten sonra, gezegenin güvenlik konseyi tarafından bir tür mahkemeye çıkarılır. Anaç Şeyler, evrenin farklı zaman kesitlerinden varlıkları güvenlik konseyine getirirler. Vegalılar, eğer bir tür kendilerine karşı tehlike arz ediyorsa o türün gezegenini cezalandırmaktadır. Bu cezalandırma bazen yok etmek, bazen de başka şekillerde olabiliyordur.
Kip’i mahkemede Dünya’nın bir avukatı olarak görebiliriz aslında. Ona göre bir kişinin yaptığı hata yüzünden çoğunluğa ceza verilmemelidir. Kip’in savunmasının ardından insanlara bir şans daha verilmesi kararlaştırılır. Mahkeme boyunca Heinlein, insanlığın çok zeki ama aynı zamanda aşırı şiddet düşkünü olduğundan dem vuruyor. Hatta Vegalıların ağzından evrendeki en tehlikeli varlık olup olmadığımızı da sorguluyor. Sonuç olarak Uzay Elbisemle Yolculuğa Hazırım, büyümüş de küçülmüş dehalarımızın Ay, Plüton ve Vega 5 gezegenleri arasında geçen maceralarını konu alıyor. Bazı kısımlarda boca edilen bilimsel bilgiler yorucu olabiliyor. Ayrıca yanınızda bir defter kalem bulundursanız hiç fena olmaz. Çünkü bilmediğiniz birçok terimle karşılaşmanız olası.
Hazırlayan: Ahmet Boyraz